
Günlük yaşantımızda sakin olabilmek, sakince yaşayabilmek zaman geçtikçe daha değerli bir yeti haline gelmektedir. Hızına yetişemediğimiz teknolojik aktivitelerin, ekonomik ve siyasi çöküşlerin, modern şehirlerin akıl almaz temposunda bireyler, adeta stresin, kaygının ve öfkenin kıskacında yaşam sürmektedir. Örneğin X kişisi, trafikte yanlış bir hareketinizde aniden size saldırılabilmekte, Y kişisi sesinden rahatsız olduğu komşusunun evini gözünü kırpmadan ateşe verebilmektedir. Bunca kaosun içerisinde sakin olmak nasıl mümkün olabilir? Yahut “sakin olmak” tam olarak nedir?
Alman yazar Wilhelm Schmid’in “Sakin Olmak: Yaşlanırken Kazandıklarımız” isimli eserinde de belirttiği gibi sakinlik bir öz değerdir ve yaşam kalitesini desteklemektedir. Öte yandan sakinlik bir amaç değil, aynı zamanda yolda olma halidir. Bu yazıda da sakinliğin teorik temelleri üzerinden günlük yaşamdaki uygulanabilirliği çerçevelenmiştir:
Wilhelm Schmid, sakinliği “yaşam sanatı” olarak görmektedir. Schmid’e göre sakinlik, bireyin hem benliğiyle hem de dış dünyayla uyum içinde olması anlamına gelir (Schmid, 2014). Söz konusu bu uyumun yakalanması için gereken şey ise düşüncelerimizi, duygularımızı ve davranışlarımızı dengelemektir. Schmid’in bu yaklaşımı, antik Yunan felsefesindeki Stoacı düşüncelerle de paraleldir. Stoacı Filozoflar, bireyin kontrolü dışındaki olaylara ve durumlara karşı sakinliğini koruyarak erdemli bir yaşam sürebileceğini ifade etmektedir (Epiktetos, 2021). Modern psikoloji ise sakinliği stresle başa çıkma yetisiyle ve stres azaltıcı faaliyetlerle bağlantılı görmektedir. Yapılan bazı araştırmalar, nefes egzersizleri ve meditasyon gibi uygulamaların stres hormonlarını baskılayarak kişinin daha sakin bir ruh haline geçmesine yardımcı olduğunu göstermektedir (Demir, 2019). Bu bağlamda sakin olma yetisi hem teori hem de pratikle geliştirilebilir.
Sakin olma yetisi sadece insan düşüncesine ya da teorik yaklaşımlara dayanmaz, doğadan da öğrenilebilir. Örneğin rüzgârın esişi, yağmurun yağışı, suyun akışı, insan ruhunda sakinlik uyandıran birer imgedir. Doğa, engellerle karşılaştığında direnmeksizin yolunu bulur ve döngüyü devam ettirir. Bu, Schmid’in “duruma teslim olmak” olarak adlandırdığı bir kavrama işaret etmektedir. Bu bakımdan sakinlik, yaşamın getirdiği zorluklara direnç göstermek yerine uyumlu bir şekilde akışın bir parçası haline gelmektir (Schmid, 2014). Öte yandan doğanın bir unsuru olan hayvanlar da sakinlik konusunda ilham vericidir. Örneğin, bir kedi stres altındayken derin nefes alır, esner, kaşınır ya da kendisini rahatlatacak çeşitli yöntemler geliştirir. Bu basit ama etkili öz düzenleme mekanizmaları, insan davranışlarına da uyarlanabilir. İnsanlar, bu tür farkındalık ve sakinlik ipuçlarını gözlem ve deneyim yoluyla doğadan öğrenebilir.
Sakinliği günlük hayata taşımanın birçok yolu bulunmakta olup sakin kalabilmek için uygulanabilecek pratik yöntemler esasında oldukça basittir. Örneğin nefes çalışması gibi teknikler, stresin fiziksel belirtilerini hafifletmeye yardımcı olabilir. “4-7-8” nefes tekniği gibi uygulamalar, stres seviyesini azaltmakta ve sakinleşmekte etkilidir (Weil, 2011). Bunun yanı sıra meditasyon ve Mindfulness gibi uygulamalar da sakinliği destekleyen diğer önemli aktivitelerdir. Kabat-Zinn’in (1990) öncülük ettiği Mindfulness Temelli Stres Azaltma (MBSR) yöntemi, bireylerin akışta kalmalarını ve zihinlerini sakinleştirmelerini desteklemektedir. Ek olarak; sabah erkenden yapılan bir yürüyüş ya da günlük yazma alışkanlığı gibi kişisel zaman aktiviteleri de bireyin kendisiyle olan bağını güçlendirir ve sakin bir zihin hali yaratabilir. Sakin olmak hem bireysel hem de toplumsal yaşamı olumlu etkileyebilecek bir öz değerdir. Kim bilir, belki bu sayede sadece kendimizle değil çevremizdeki dünyayla da uyumlu bir yaşam sürmek mümkün olabilir.
Münire AKYÜZ ŞEN
Sosyal Hizmet Uzmanı