Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

RÜYALARIN GERÇEKLİĞİ – Psikolektif’ten – Sayı – 3

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Tarih boyunca birçok düşünür, ruh sağlığı uzmanı, bilim insanı rüya için farklı tabirler kullanmıştır. Söz gelimi Güven ve Belbağı (2006) rüyayı, hakikat alemine açılan pencerelerden, olmuş ve olacak hadiselerin aynen veya bir kısım sembollerle ifade edilmesinden ibarettir der. İmamoğlu (2004) ise rüya olayında çok yönlü ve yerine göre karmaşık görüntüler, bu görüntülerin farklı tasvirlerinin film şeridi gibi bir yerden bir yere nakli ve değişimin söz konusu olduğunu belirtir. Fakat rüya ile ilgili ne kadar açıklama yapılırsa yapılsın hep bir anlaşmazlık, bilinmezlik içinde olmuştur. Adler’in (2003) “rüyalarımızı anlasaydık duygularımızı uyandırma güçlerini yitirir ve bizleri aldatamazlardı. Dolayısıyla rüyalar anlaşılır olsaydı amaçlarını yitirirlerdi” cümlesi konunun bilinmezliğini ortaya koymuştur.


Bu yazıda rüyanın farklı bir yönüne değinilmesi gerektiğini düşünmekteyim. O da rüyalar gerçek mi değil mi sorusu. Konuya şöyle bir açıklık getirelim. Rüyamda bir kelebek olduğumu gördüm. Artık rüyasında kelebek olduğunu gören bir insan mı yoksa insan olduğunu gören bir kelebek miyim bilmiyorum. Hangisi gerçek dünya hangisi rüya nereden bilebiliriz? Bu yazıyı okurken rüyada mısınız yoksa uyanık mı? Bunu nasıl bilebiliriz? “Uyumadığımı biliyorum” gibi cümleler ne kadar doğruluğu ispatlayabilir. “Canım acıyorsa uyanığımdır.” Peki sevdiğiniz birinin öldüğünü gördüğünüzde canınız acımaz mı? O zaman da aynı cümle ile karşılık verilebilir mi? Sevdiğiniz birinin ölüm haberini aldınız diyelim. Dondunuz, bir şeyler hissetmediniz, o zaman rüyada olmanız gerekir. Öyleyse rüya mı gerçek mi, hangisi gerçek nasıl bilelim. Cevap? Belki de cevaplanamayacak bir sorudur. Çünkü bizim açımızdan gerçek; içsel algılamalarımızın bizi mutlu etme derecesi oluyor. Algıladığımız şey mutluluk veriyorsa gerçek olmasını isteriz, vermiyorsa rüya olmasını isteriz. Tıpkı bazı zamanlarda uyanmaya ya da uyumaya çalışmak gibi.


Duyu organlarımız dış dünyadan aldıkları verileri işleyerek sinyaller aracılığıyla beynimize iletir. Beyin de aldığı bu sinyalleri yorumlayarak algıladığımız “gerçekliği” ortaya koyar. Yani bizim gördüğümüz gerçeklik beynimizin yorumlayarak bize gösterdiği durumlar silsilesidir. Böylece gerçeklik denen olgu bizi yanıltabilecek yorumlara açık haldedir. Tıpkı yabaniler ve fil hikayesindeki gibi. Karanlık ortamda fil’e dokunan her yabani kendi duyuları aracılığıyla algıladıkları şekilde fil’i betimlerler. Bu durumda gerçekliğe, beyin sinyalleriyle oluşan öznel bir olgu demek mümkün olmaktadır. Beş duyumuzdan farklı duyularımız olsaydı bu durumda gerçeklik bizim için çok daha farklı bir şeyler ifade edecekti.


Çok ünlü olan Matrix filmini muhtemelen herkes bilir. Filmde insanlar beyinlerine bilgisayar tarafından empoze edilen bir rüyanın içinde yaşamakta, işe gidip gelmekte, türlü deneyimler içinde gerçek yaşamda olduklarını zannetmektedirler. Bu sistemin dışına çıkmış olan bir grup insan ise makinelerle savaşmakta ve insanları makinelerin elinden kurtarmak için mücadele etmektedirler. Filmin anlatmak istediği şey ise günümüzün tıpkı bu duruma benzediğidir. Matrix’ten farklı olarak bizim rüyada mı yoksa gerçek bir hayatta mı olduğumuzu tam anlamıyla ortaya koymak pek de mümkün değildir.


Bazı konular hakkında konuşmak yazmak bazen ürpertici olabiliyor. Özellikle cevaplanamayacak soruların çoğunlukta olduğu konularda. Benim açımdan rüyalar hakkında konuşmak her zaman bu tarzda olmuştur. Gerçekliğimizin bir rüyadan ibaret olduğu fikri ne kadar düşük bir ihtimal olsa da beynimizin bizlere oynadığı oyunları düşününce bilimsel bir kanıt ortaya konmadığı sürece hep bir olasılık olarak kalacaktır.

                                               Ferhat BAYOĞLU

                                           Psikolojik Danışman