
Yazar Adı: Selim İleri
Yayınevi: Everest Yayınları
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2024
Sayfa Sayısı: 216
Selim İleri, 30 Nisan 1949’da İstanbul’da doğmuş Türk yazar, romancı ve senaristtir. Edebiyat hayatına 1967’de yazdığı öykülerle adım atan İleri, özellikle bireyin iç dünyasını merkeze alan, melankolik ve derinlikli anlatımıyla tanınır.
Yazı spoiler içermektedir!
Okuduğunuz incelemeye konu olan kitabında Selim İleri, yıllar önce kaleme aldığı ve bireyin gelişmişliği ile içinde bulunduğu ortam arasındaki uyumsuzluğu ele alan “Ölünceye Kadar Seninim” romanının kadın karakteri Süha Rikkat’i mektuplarla, anlatılarla yeniden hayata döndürmeye çalışmaktadır. Bu durum birkaç açıdan değerlendirilebilir. Yazarın toplumun gelişmemişliğine yönelik umutsuzluğu dikkatleri çektiği gibi aynı zamanda kendi ölümlülüğü ile arasına mesafe koyma arzusu ile yüzleşme çatışması da göze çarpmaktadır. Yazar umutsuzdur, çünkü toplum hastadır. Yazar çaresizdir, çünkü ölümlüdür ve anlam arayışındadır.
Gerçeklikten kaçarak hayallere sığınmak… Bilinçli bir çabayla bir tür imkansızın peşine düşmek gibi tarif edebilirim Süha Rikkat’in yeniden canlanışını. Lacan’a göre gerçek, imkansızdır. Örneğin; babanın adı imkansızdır, kadın imkansızdır, devrim imkansızdır. Aynı zamanda bu psikanalist, gerçeğin dilin ve anlamın ulaşamadığı alana işaret etmekte olduğunu belirtir. İnsan arzusuyla, imkansıza ulaşmak ister. Ancak o imkansıza yönelip ulaşmaya yaklaştığında hayal kırıklığına uğramaya mahkumdur (Bkz. Umutsuzluk). Çünkü bulduğu gerçek kendi gölgesinden başka bir şey değildir. Jung’un gölge kavramını hatırlayınız, bir başkasında ötelediğimiz davranışlardır, gölgelerimiz. Yazar da hem toplumu hem de ölümlülüğünü öteler görünmektedir. Aslında kendi içerisinde ikisinden de yoğun parçalar taşıdığını bilerek.
Yazar, ölümün bir son değil, aynı zamanda yeni bir yolculuk olduğu fikrini ima eder sıkça, yaşamın ve kötülüğün affedilmesinin bir imkânı olmadığını vurgular böylelikle. Yaşam imkansızdır, bu yönüyle depresif gerçekçi bir konumlanma almaktadır. Aslında bu sayede yeniden çerçevelersek bireysel çatışmalarını, sorgulamalarını ve ölümle hesaplaşmasını daha derin bir düzlemde anlamlandırmaktadır. Varoluşçu kuram perspektifinden bakıldığında, ölüm, insanı yaşamın anlamsızlığı ile yüzleşmeye zorlayan kaçınılmaz bir olgudur. Irvin D. Yalom’un “dalgalanma etkisi” kuramında olduğu gibi, bir bireyin yaşamına anlam katmasının yolu, ölümünden sonra bile toplumu etkileyebilecek bir eser bırakmasından geçer. Yazar, bu anlamı yaratma koşulunu yerine getirmiş olmasına rağmen, bir ölüyü yeniden yaşatmaya çalışarak kendisini bir tür ceza ile karşı karşıya bırakmaktadır: Yaşamaya devam etme cezası. İnsan doğasının zamana rağmen değişmeyen “hamlığı,” yazarın hayal kırıklığını besleyen unsurlardan biri olarak öne çıkmaktadır. Savaşlar, çıkar çatışmaları, soykırımlar ve maddi değerlere duyulan saplantı gibi insani çelişkiler yazarın gözünde “incelikten yoksun” bir yaşamın göstergeleridir.
Psikoanalitik açıdan, yazarın romanında karakterlerini dolaşıklığa sokması ve kendini adeta bir matruşka bebek gibi gizlemesi, ölümle yüzleşmenin yarattığı kaygıyı ele alma çabası olarak yorumlanabilir. Ancak bu yüzleşme, okuyucuya da ölüm ve yaşam arasındaki gerilimi anımsatmaktadır. Bu söylemler oldukça karamsar görünse de roman, artık kendini gerçekleştirmiş bir yazarın yalnızlığına eşlikçi bulması olarak da yorumlanabilir. Zira yaşlılık sıkça yalnızlıkla tarif edilen bir yaşam dönemidir. Varoluşsal terapide bir kavram vardır: Varoluşsal engellenme. Bu kavram bireyin anlam arayışı sürecinde karşılaştığı yalnızlık, çaresizlik, umutsuzluk gibi engelleri ifade eder. Birey bu engelleri hayat akışında bir konuma oturtturmadan arayışına devam edemez. Süha Rikkat’i bir tür varoluşsal engellenme olarak ele almak da mümkündür. Direnmek; imkansızlığa, yaşama, ölüme…
Kitaba İlişkin Kişisel İzlenimlerim
Selim İleri bu kitabın yayınlanmasından dokuz ay sonra, 8 Ocak 2025’te vefat etmiştir. Dolayısıyla bir başka yönden yazarın bu kitapla ölümünü doğurduğu söylenebilir. Her kitap bir yeniden doğuştur da bu kitap her kitaptan daha çok ana rahmine düşmekle ölmenin arasında bir yeniden doğmanın kitabıydı gibi geliyor bana.
Elif GÖK
Uzman Psikolojik Danışman