
Kitabın Adı: Vejetaryen
Yazar Adı: Han Kang
Çevirmen: Göksel Türközü
Yayınevi: APRIL Yayıncılık
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul/2020
Sayfa Sayısı: 158
2016 yılında Uluslararası Man Booker ödülüne layık görülen Vejetaryen kitabının yazarı Han Kang, 1970 yılında Güney Kore’de dünyaya gelmiştir. Yonsei Üniversitesi’ni bitiren yazar, yazım sürecini “Gözyaşı bile dökemeyecek kadar bitap düşmüş” olarak nitelendirmektedir. Çünkü üç ayrı öykünün birleşiminden oluşan kitap oldukça sade bir yazım diline ve basit bir anlatıma sahip olsa da üç yılda yazılmıştır. Bunun nedeni ise “Vejetaryen” ve “Moğol Lekesi” bölümleri bilgisayar yerine elle, “Alev Ağacı” bölümü ise tükenmez kalemin arkasıyla tuşlara basılarak yazılmıştır.
Bu bölümden sonrası kitap hakkında ipuçları içermektedir.
Vejetaryen kitabı ani bir şekilde et yememeye, hayvansal ürünleri tüketmemeye karar veren bir kadının, doğayla bütünleşme arzusuyla kendince verdiği mücadeleyi üçüncü kişilerin ağzından anlatmaktadır. Kitabın ana kahramanı Yonğhe oldukça sıradan bir hayat yaşayan, hatta kocası tarafından fazla sıradan olması sebebiyle tercih edilen bir kadındır. Yonğhe’nin bu basit hayatı gördüğü rüyanın ardından değişmiştir. Rüyanın etkisiyle o gece evinde bulunan hayvansal tüm ürünleri siyah bir çöp poşetine doldurup atan kadının değişimi, sadece et ürünlerinden uzak kalmakla bitmemiştir. Aynı zamanda kocasının “vücudunun et kokması” sebebiyle cinsel isteklerine de karşılık vermemeye başlamıştır. Yonğhe’nin yemek yeme güdüsünü hayati tehlike oluşturacak şekilde reddetmesi ve Psikanaliz yaklaşımında iki temel içgüdüden biri olarak kabul edilen cinsellik içgüdüsüne (libido) karşı gelmesi yaşadığı nevrozun sebebi olarak gösterilebilir. Çünkü Freud’a göre kişinin id’den kaynaklanan dürtüleri sürekli şekilde bastırması nevroz ile sonuçlanacaktır. Zaten buna paralel olarak erkek egemen bilincin varlığını ortaya koyan ve sonu fiziksel şiddete varan aile yemeği sonunda yaşanan nevroz kendini göstermiş ve hastane süreci başlamıştır.
Hastane süreci sonrasında Yonğhe eşinden boşanmış, hasta ve vejetaryen bir kadın olarak yaşamaya başlamıştır. Eski sıradan hayatına devam ederken, ablasının sanatçı eşinden gelen video teklifiyle psikolojik değişimi farklı bir boyuta evrilir. Yonğhe’nin vücudunda bir Moğol lekesi olduğunu, karısından öğrendiği andan itibaren fanteziler kuran eniştesi bu teklifle Yonğhe’nin vücuduna çiçekler çizerek birlikte olmayı istemiştir. Eniştenin toplum tarafından “hasta” olarak kabul edilen baldızı ile ilgili fanteziler kurması ve bunu hayata geçirmesiyle, kabullenilmez cinsel arzuların yer aldığı id seviyesinin kontrolünde sorun olduğu açıktır. Aynı zamanda süperegosunun işleyişinin, toplumsal kurallarla örtüşmediği görülmektedir. Ayrıca id’den gelen dürtülerini sürekli bastırarak var olmaya çalışan Yonğhe, eniştesinin estetik bakış açısıyla renklenmiş vücuduna karşı koymamıştır. Hatta bu durumu doğayla bütünleşmek olarak nitelendirmiştir. Bu durum bastırılması güç olan dürtülerin, savunma mekanizmaları yoluyla açığa çıkması olarak nitelendirilebilir. Yani kişi baş edemediği bilinçdışındaki duygu, dürtü veya travmaları cinselleştirme mekanizmasıyla başa çıkılabilir hale getirmeye çalışabilir.
Son bölümde Yonğhe’nin doğayla yoğun şekilde özdeşim kurduğu ve buna bağlı olarak toprakla buluşmak adına beslenmeyi tamamen bıraktığı görülmektedir. Psişik determinizm savına göre her davranışın bir nedeni vardır. Bence Yonğhe’nin beslenmeyi tamamen bırakmasının nedeni, çevresi tarafından görülmemesiydi. Kendini yok ederek görünür olmayı ve huzura ulaşmayı amaçlıyordu. Doğayla özdeşleşirse huzura kavuşabileceğine inanıyordu.
Kitaba ilişkin kişisel izlenimlerim
“Gördüğümüz bir rüya bizi ne kadar etkileyebilir?” sorusuna cevap veren kitap aslında kafamızda birçok soru işareti ile sonlanıyor. Yer yer yazarın kendi hikayesini anlattığı izlenimi veren kitap; kısa, sade ama çok katmanlı bir yapıya sahip. Kişilerin ve olayların iç yüzünü görebilmek için derinlemesine okumak gerekiyor.
Çocukluğundan itibaren kendisine edilgen bir rol verilmiş olan Yonğhe’yi kitap boyunca dinleyemesek de amacına ulaşmak için verdiği sessiz mücadeleye tanık olmak oldukça etkileyiciydi.
Gizem ATAŞ
Psikolog