
Herkesin Piyanist filmiyle aşina olduğu Roman Polanski’nin Apartman üçlemesi (The Apartment Triology) olarak bilinen psikolojik gerilim film serisinin ilk filmi Repulsion (Tiksinti). Filmin konusuna kısaca göz atarsak, bir güzellik salonunda çalışan Carol (Catherine Denevue) oldukça içine kapanık, çekingen, genç bir kadındır. Bastırılmış cinselliği yüzünden hem özel yaşamında hem de işte dışlanan, sosyal yaşantısı olmayan Carol, Londra’da beraber oturduğu kız kardeşinin evli sevgilisiyle tatile çıkmasının ardından evde tek başına kalır. Carol, korkularına teslim olur ve hayalle gerçekleri ayıramadığı dünyasında tamamen çözülür.
Spoiler içerir.
Filmin açılış sahnesi içine kapanık Carol’ın gözbebeğini gördüğümüz film karesi ile başlar. Carol, bir güzellik merkezinde çalışmaktadır. Erkeklerden ve cinsellikten tiksinti derecesinde uzak durmaya çalışan Carol, meslek seçiminde de erkeklerden uzak ve kadınlarla iç içedir. Filmin ilk sahnelerinde Carol’ın sosyal ilişkilerinde büyük bir sıkıntı görmemekteyiz. Ancak ablasının evli erkek arkadaşının eve gelmesiyle her şey değişir. Ablasın sevgilisini banyoda görmesiyle yani bir erkek ve ona ait tüm izler onun hastalığını tetiklemeye başlamıştır ve buna tabii ki ondan hoşlanan yakışıklı Colin de eklenmiştir. Geceleri ablasının sevgilisiyle sevişme seslerini dinler. Çocuklukta yaşadığı ve bilinçdışında tuttuğu travmatik yaşantısı, bastırılmış olan hastalığı birtakım imgelerle tekrar su yüzüne çıkar. Hayallerinde duvarların yıkılmasını görmesiyle, tüm erkeklere olan korkusu ve nefretini birleştirdiğimizde çok güvendiği babası tarafından çocukken rüyalarında gördüğü gibi uyurken saldırılıp tecavüze uğraması nedeniyle yaşadığı bu travma onu yıllar içinde sadece kadınlarla ilişki kurduğu bir dünyaya yöneltmiştir ama ablasının sevgilisinin sık sık evlerine gelmesi ve ablasının seyahate gitmesiyle kurduğu tüm güvenli dünya yıkılır, oluşturduğu tüm savunma düzenekleri iflas eder. Genellikle gece geç saatlerde başlayan korkular ve endişeler, güvensizlik, rahatsız edici hisler yaşamaya ve paranoyak bir hale gelmeye başlar. Duvarlarda görülen çatlaklar, duvarlardan çıkan eller, telefondan gelen rahatsız edici sesler duymayla karakterize olan halüsinasyonlar, kabuslar, rüyalar görmeye başlamıştır. Ablası ve sevgilisinin tatile gitmesiyle yalnız kalan, evin içinde ve işyerinde uyumsuzluğu artan ve gerçeklik algısı tamamen bozulan Carol, deliliğe teslim olur.
Evde gördüğü halüsinasyonların şiddeti artarak delirme sürecini tamamlar ve bu süreçte ona yaklaşmak isteyen iki erkeği; birisi kendisine ilgi duyan genç adam, diğeri ondan bedensel anlamda faydalanmak isteyen ev sahibini öldürür. Artık Carol bitmek tükenmek bilmeyen tiksintisini bir an olsun bastırabilmek için öldürmek zorunda kalan bir tür seri katile dönüşmüştür. Polanski’nin açılış sahnesinde Carol’ın gözbebeğinden görüntülerle başlattığı film, aile resmindeki küçük Carol’un babasına nefret dolu bakışlarıyla, filmdeki tüm sorulara cevap verecek şekilde sona erer.
Filmin en önemli özelliği filmde göze çarpan birçok eşya ya da detayın imgesel, çağrışımsal anlamlara sahip olmasıdır. Örneğin duvardaki lamba erkek cinsel organını temsil ediyor. Güzellik merkezinde yüzü yıkanan kadının yüzündeki damlalar spermi çağrıştırıyor ve hemen ardından Carol’ın tiksinti dolu bakışlarını görüyoruz. Çatlayan duvarlar ve o duvarlardan çıkan eller, çürüyüp filizlenen patatesler travmasının gittikçe ilerlediğine bir işaret gibi görünüyor. Pişmeyen tavşan ölüsü cenini andırıyor ve babasından yaptığı düşük bir bebeği simgeliyor olabilir. Evde duvarlardan çıkan ve Carol’un kendisine dokunmasını istemediği eller ensest bir ilişkiyi temsil ediyor. Carol’ın film boyunca donuk bakışlar attığı kilisenin bahçesinde gülüp eğlenen rahibeler de bekareti, saflığı ve temizliği temsil ediyor. Polanski tarafından bunlar gibi birçok imgenin ustalıkla işlendiği film, birçok filme ve yönetmene esin kaynağı olmuştur.
Repulsion, zaman zaman yavaş bir tempoda ilerleyip akıcılık anlamında bazı sorunlar taşısa da özellikle psikanaliz ve psikopatalojiyle ilgilenenlerin ilgiyle izleyebilecekleri bir film olacaktır. Şimdiden iyi seyirler…
Hoşçakalın, sinemayla kalın.
Ahmet YAŞAR
Psikolojik Danışman