
Yer: Türkiye
Yıl: 2015
Yönetmen: Çağan Irmak
Oyuncular: Demet Akbağ, Yetkin Dikinciler, Selvi Akı
-Analiz spoiler içermektedir-
Evlilik kişinin benliğini bir başkasının benliği ile birleştirmesine olanak veren, kişiliğini geliştirmesini ve mutlu olmasını sağlayan bir kurum olarak tanımlanmaktadır. Evlilik süresi arttıkça eşlerin benliği birbirine daha çok yakınlaşır ve bir aşamadan sonra ‘ben’ yerine ‘biz’ kavramı gelişir. Eşlerden birinin vefatı ile birlikte ‘biz’ kavramı temellerinden sarsılarak yok olur. Nadide Hayat filmi de bu durumun Nadide’nin başına geliş öyküsünü anlatmıştır. Çocuklarını büyüten, yetiştiren sonrasında torununu yetiştirme çabasına giren Nadide, 30 senelik hayat arkadaşını kaybeder. Yıkılan ‘biz’ kavramının yerine tarihe karışmış olan ‘ben’ kavramını yeniden oluşturmak için çabalayan Nadide kendisine sürekli ‘Nadide ne yapsın?’ sorusunu sorar. Bu soruları harmanlayan bilinçdışı Nadide’ye bir rüya gördürür ve etrafındaki insanlara Nadide ne yapsın sorusunu soran bir programa katılır. Bu programda çocukları, torunu, ölmüş eşi Nadide’nin evde oturmasını, yemek yapmasını, ağlamasını kısacası hayatta bir kenara çekilip ölümü beklemesini ister. Fakat Nadide bu hayat benim hayatım, hiç söz hakkım yok mu diyerek hayatının iplerini eline almaya başlar.
‘Bu hayat benim ama yarısını başkaları için yaşadım. Ne kadar ömrüm kaldı bilmiyorum. Belki bir yıl belki bir gün. Ne kadar kaldıysa kaldı. Geriye kalan hayat benim ve ben nasıl istersem öyle geçecek.’
Nadide: Erikson’un üretkenliğe karşı durağanlaşma evresindeki krizlerle mücadele içinde olan Nadide geçmişe baktığında başarılı evlatlar yetiştirdiğini görmekte ve bununla gurur duymaktadır. Fakat kendi gelişimine baktığında bazı pişmanlıklar duymakta ve hayatını yarım bıraktığı konusunda endişeler yaşamaktadır. Bu yarım kalmışlığı tamamlamak uğruna birçok girişimde bulunur. Koroya katılmak, dikiş kursuna gitmek, koşuya çıkmak girişimlerinden sadece bazılarıdır. Nadide farkına varmasa da bu pişmanlıklardan en büyüğü evlenmek uğruna bıraktığı okuludur. İnternette üniversitelere af geldiği haberini gördüğünde aklına üniversite yılları gelen Nadide, okulunu bitirme kararı alır ve böylece bir serüvenin içine doğru yelken açar. Eşinin ölümü ile toplumun ona verdiği mesajları kabullenmek istemeyen, yeniliğe açık, cesur ve fedakar bir profil çizmektedir. Üniversitedeki ilk gününde heyecanla hazırlanan, defterlerini kaplayan tabiri caizse iki dirhem bir çekirdek olan Nadide, hayatını tamamlama isteğiyle hem okuldaki gençleri iyi işler yapabilmeleri için heveslendiriyor hem de kendi hayatının dizginlerini elinde tutan bir kadın olabileceğini kendisine kanıtlıyor.
Yusuf: Nadide’ye nazaran daha genç olan Yusuf filmde gemi kaptanı olarak karşımıza çıkıyor. Kendini denize adamış ve deniz olmadan asla yaşayamayacağını düşünüyor ve kapalı ortamlardan olabildiğince kaçıyor.
Yusuf’un Erikson’un gelişim evrelerinde yer alan yakınlığa karşı yalıtılmışlık krizini yaşadığını film boyunca hissedebiliyoruz. Geçmişinde yaşadığı duygusal ilişkinin bitmesiyle birlikte dağılan Yusuf aradan yıllar geçmesine rağmen insanlara yakınlaşamıyor. Filmin ilk sahneleriyle birlikte Yusuf’un diğer insanlar ile arasına aşılması zor duvarlar ördüğünü görmekteyiz. İnsanlara bu kadar mesafeli yaklaşan Yusuf gemisini en yakın arkadaş olarak görüyor ve bir bakıma kişiliğinin izlerini gemisinin çeşitli yerlerinde gösteriyor. Horney’e göre insan yaşamındaki nevrotik ihtiyaçlara karşı üç çeşit davranış biçimi vardır ve Yusuf bu davranış biçimlerinden yalnızlığı seçerek kendini insanlardan soyutlamıştır. Nadide’nin hayatına dahil olması ile birlikte film, Yusuf’un duvarlarının nasıl küçüldüğünü seyirciye gösteriyor.
Ataerkil toplumlara bakıldığında kadının sadece bir erkekle varlığını koruyabileceği düşüncesinin var olduğunu yoğun bir şekilde hissediyoruz. Film bu düşünceyi merkezine alarak aslında kadının eşi olmadığında, yaşı ilerlediğinde de var olabileceğini gösteriyor. Toplumun geri çekişlerine rağmen ileriye yönelik hamle yapmaktan vazgeçmeyen Nadide’nin hikayesini izlemek bu düşünceyi sarsmak adına bir umut ekiyor seyircinin gönlüne. Keyifli seyirler dilerim.
Tuğçe ERDEM
Psikolojik Danışman