Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

KESİNTİYE UĞRAYAN ÇOCUKLUK – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 16

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kitap Künyesi

Yazar Adı: Donna Jackson Nakazawa

Yayınevi: Diyojen Yayıncılık

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2022

Sayfa Sayısı: 335

“Hadi şimdi çocukluğuna inelim!”

Son zamanlarda psikoloji temelli dizi ve filmlerde sıklıkla karşılaştığımız bu ifade aslında psikoterapinin önemli yapıtaşlarından birini oluşturmaktadır. Çünkü çocukluk dönemindeki yaşantılar psikolojik ve fiziksel anlamda tüm hayatımızı etkilemektedir.  Yani hayat boyu duygusal biyografimiz, fiziksel biyolojimize dönüşür ve bu bizim nasıl bir hayat yaşayacağımıza dair senaryoyu oluşturmaktadır. Nörobilim, immünoloji ve insan duyguları alanında yaptığı çalışmalarla tanınan bilim gazetecisi Donna Jackson Nakazawa’nın “Kesintiye Uğrayan Çocukluk” kitabı fiziksel, cinsel, psikolojik istismar; ekonomik zorlanma, ebeveyn kaybı ve ayrılık gibi on tip olumsuz yaşantıyı değerlendiren Olumsuz Çocukluk Deneyimleri Çalışmasını temel almaktadır. Kitap çocukluk deneyimlerinin, bizleri yetişkin olma yolunda nasıl şekillendirdiğini açıklarken çocuklukta karşılaşılan erken dönem kronik stres unsurlarının beyne ve vücuda verebileceği zararları da açıklamaktadır. Ayrıca neden erken dönem zorluklarından bazı bireylerin diğerlerine göre daha fazla etkilendiğini, bu etkilerin cinsiyete özgü farklılıklarının sebeplerini, yetişkinlikte sevme ve ebeveynlik yapma yeteneklerini nasıl etkilediğini de incelemektedir.

Vücudumuz bir tehdit algıladığında Sempatik Sinir Sisteminin etkisiyle kortizol hormonu salgılamaktadır. Kortizol hormonu vücudun strese gösterdiği tepkiyi düzenleyen bir hormondur. Yani kişi stres verici bir uyaranla karşılaştığında kortizol hormonu salgılanır ve bununla baş etmek için iki yolumuz vardır: Savaş ya da kaç. Ancak kişi çocukluğundan itibaren sürekli şekilde strese maruz kaldığında bu doğuştan getirilen mekanizmada bozulmalar olmaktadır. Gelişmekte olan bir beyin için en önemli şey bir sonraki adımın ne olacağını bilmektir. Ancak erken dönemde kronik strese maruz kalan çocuk, bir sonraki hamlenin ne olacağını bilmemekte ve zamanla yaşantısındaki stresi normalleştirmektedir. Özellikle ebeveyn, travmanın kaynağı olduğunda durum daha karmaşık hale gelmektedir. Çünkü çocuğun beyni ona “Bu insandan uzaklaş.” der. Ancak aynı zamanda beyin, bu kişinin kendisinin hayatta kalma şansı olduğunu da hatırlatarak ona doğru koşmasını da söyler. Aynı anda ikisini de yapamayan çocuk biyolojik bir paradoks yaşamaktadır.  Bu paradoksun etkisiyle duygularını bastıran çocuk; duygu durumunun farkında olmayan, tehlikeli ve sağlıksız durumları güvenilir olarak algılayabilen veya sınırların bilincinde olmayan bir yetişkin haline gelmektedir. Ayrıca çocuklukta maruz kalınan kronik stres unsurları kişilerin yetişkinlikte kalp hastalığı, kanser, otoimmün hastalıklar, fibromiyalji, depresyon ve şizofreni gibi hastalıkları yaşama riskini arttırmaktadır. Bunun dışında yapılan çalışmalarda erken dönem kronik stresin beyinde düşük dereceli bir iltihaplanma sürecini tetikleyebildiği ve bu kişilerin ergenlik döneminde gerçekleşen beyin budaması sırasında daha fazla nöron kaybı yaşayabildiği görülmüştür.

Zorlu bir çocukluk geçiren bazı yetişkinler bu yaşantıları karşısında acı ve travmalarla baş edebilme yeteneği geliştirmekte ve duygusal olarak dirençli hale gelmektedirler. Çocukluk zorluklarına orta derecede maruz kalan kişiler duygusal direnç kazanmaktadır. Ancak çocukluğunda hiçbir zorluk yaşamamış olanlar ve yüksek düzeyde zorluk yaşayanlar bu duygusal direnci geliştirememektedirler. Ayrıca cinsiyete özgü farklılıklara göre çocukluk döneminde kronik strese maruz kalmış kadınlarda duygu durum bozuklukları ve otoimmün hastalıkları için, erkeklerde ise dürtü kontrol bozuklukları için nispeten daha büyük risk bulunmaktadır. Son olarak kronik strese maruz kalan çocukların yetişkinlikte evlilik, ebeveynlik, bağlılık, sevgi dolu olma gibi konularda diğer kişilere göre daha fazla zorlandıkları açıklanmaktadır.

Kronik çocukluk stresinin, kronik yetişkin hastalığına ve ilişkili zorluklarına yol açtığını fark etmek, iyileştirici olabilmektedir. Bu farkındalığı sağladıktan sonra kişilerin önünde iki seçenek kalmaktadır: Ya geçmişe kilitli kalma ve neler olacağını düşünme ya da dayanıklılığı kucaklamaya, büyümeye ve dönüşmeye doğru ilerleme. Kronik çocukluk stresine maruz kalan ve buna bağlı zorluklarla mücadele eden kişiler için düşünceleri yazmak, çizmek, affetmek ve sağlıklı ilişkiler kurmak değişimi sağlayan yöntemlerdendir.  Ayrıca Mindfulness, Tai Chi Qigong, yoga gibi meditasyon teknikleri hatalı işleyen beyni değiştirmek ve tepkileri düzenlemek adına yardımcı olmaktadır. Bunun dışında yaşanan travmalarla baş etmek adına profesyonellerden destek almak iyileşmeyi sağlayan önemli etmenlerden biridir. Somatik Deneyimleme, Hipnoz, Neurofeedback, EMDR gibi terapi yöntemleri sayesinde iyileşme süreci hızlanmaktadır.

Kitaba İlişkin İzlenimlerim

“Terapi odasına yetişkinlikte yaşadığı sorunlarla gelen danışanın sorununa çözüm bulmak için çocukluğuna inmek ne kadar gereklidir?” sorusuna cevap veren kitap, çocukluk yaralarımız ile yetişkinlikteki duygusal problemlerimiz arasındaki bağı anlamamıza yardımcı olmaktadır. Psikoterapinin bu bağlantıyı kurma ve geçmiş acılardan kurtulmayı sağlamadaki büyük katkısı da düşünülünce terapi odasında yardımcı olacak bir kaynak olduğunu düşünüyorum.

Gizem ATAŞ

Psikolog