
Film Künyesi
Vizyon Tarihi: 21 Eylül 2007
Tür: Macera, Dram, Biyografik
Yapım : ABD
Süre: 148 dk
Imdb Puanı: 8.1
Oyuncular: Emile Hirsch, Marcia Gay Harden, William Hurt
Yönetmen: Sean Penn
“Mutluluk uçsuz bucaksız ormanlardadır,
Bomboş sahillerdeki coşkudadır.
İnsan elinin değmediği bir yerdedir,
Denizin diplerinde ve gürlemesindedir.
İnsanları severim, ama doğayı daha çok severim…”
Sean Penn’in yönetmenliğinden izlediğimiz gerçek bir hayat hikâyesinden beyaz perdeye uyarlanan film, üstte yer alan Lord Byron’ın şiirini ana karakterin seslendirmesiyle başlamaktadır. Filmde, üniversiteden dereceyle mezun olmuş, genç, akıllı ve varlıklı Christopher Mccandless’in özgürleşme ve gerçeği arama arzusuyla yola çıkarak kimsesiz ama doğayla bütünleşmiş Alexander Supertramp olma öyküsü anlatılmaktadır. Karakterin yaşam öyküsündeki bu dönüşüm, varlıktan yokluğa geçiş gibi gözükse de esasında tutsaklıktan özgürlüğe geçişi simgelemekte ve Analitik Psikoloji’ye göre karşıtlar arasındaki dengeyi kurarak yaşamın amacını oluşturmaktadır.
-Yazı spoiler içermektedir.-
Film, Supertramp’ın yola çıkışındaki asıl hedefi olan Alaska’ya varışı ve 142 numaralı terk edilmiş otobüsü bulmasının sevinciyle başlamaktadır. Christopher Mccandless, filmin isminin Türkçe çevirisinden de anlayacağımız üzere “Özgürlük Yolu”na baş koymuş, sahte dünyanın götürülerinden arınarak doğaya kavuşma ve gerçekliğe erişme arzusunda olan bir bireydir. Varoluşçu yaklaşım, insanın kendini yaşamakta olduğu zaman içinde var edebileceği ve değiştirebileceği ilkesine dayanmaktadır. Bu yaklaşıma göre; insan her şeyden önce tanımlanması gereken bir nesne değil, bir varoluştur. İnsanın dünyadan ayrı bir varlığı yoktur. Bu anlayış çerçevesinde Mccandles’ın ailesinden, sevdiklerinden ve tüm mal varlığından uzaklaşarak ait hissettiği vahşi yaşama varışı onu yeniden dünyasında var etmiştir. Üstelik 22 yıldır tanıdığı bedene ve zihne yeni bir ad koyma gereksinimi doğurmuş olsa gerek, yeni adını Supertramp (Süperberduş) koymuştur.
Filmde, ara ara flashback sahneleriyle Christopher’in geçmiş yaşamına dönülmekte ve karakterin çocukluğundan itibaren 1992 yılına dek nasıl bir yaşam sürdüğü seyircinin zihninde kronolojik bir sıraya oturtulmaktadır. Bu sahneler, aynı zamanda Christopher’ın niçin Alaska’ya varış için çabaladığının da göstergesi niteliğinde sahnelerdir. Christopher, alkolik bir baba ve memnuniyetsiz bir annenin ilk çocuğu olarak dünyaya gelmiş, kız kardeşiyle birlikte ailesinde niye mutlu olmadığını sürekli sorguladığı bir çocukluk geçirmiştir. Annesi onu dünyaya getirdiğinde babasının zaten evli olduğunu ve halihazırda 6 çocuğu olduğunu, 18 yaşındayken talihsizce kulak misafiri olarak öğrenmiştir. Kız kardeşine söylememeleri için ailesine söz verdirmiş, evlilik dışı ilişkiden doğan çocuk olmanın verdiği yıkımla yaşayabilmek için yıllarca yalnız başına mücadele etmiştir. Psikanalitik Sosyal Kuram’ın temsilcisi Karen Horney’e göre çocuğuna karşı sevgi ve ilgi konusunda ihmalkâr tutuma sahip olan ebeveynler; çocuğun güven ve doyum ihtiyacını karşılayamadığı için bu kez çocukta ebeveyne karşı “temel düşmanlık” duygusu oluşmasına sebep olmaktadır. Çocuk temel düşmanlık duygusunu bastırır, bu da çocukta yoğun güvensizlik ve belirsiz bir endişe duygusuna yol açmaktadır. Horney, bu durumu temel kaygı olarak adlandırmıştır. Temel kaygı; potansiyel olarak düşmanca olduğu düşünülen bir dünyada hissedilen yalnızlık ve çaresizlik duyguları olarak tanımlanmaktadır. Temel kaygı ve temel düşmanlık duyguları ise iç içedir. Temel düşmanlık temel kaygıyı, temel kaygı da temel düşmanlığı artırabilir. Mezun olur olmaz da işte tüm bu sahte yaşamından, kalabalığın içindeki yalnız başınalığından, yoğun öfke ve düşmanlık duyduğu ebeveynlerinden kaçmıştır. Doğada, sadelikte, maddi kaygılardan uzak onun tabiriyle “gerçekliğin” mekânı Alaska’daki sihirli dünyası olan otobüsünde, 6 ay boyunca yaşamış, adeta eski benliğinin prangalarından kurtulmuştur. Bowen’in Aile Sistemi kuramı çerçevesinde bakıldığında ise Christopher, düşüncesi ile duygusunun psikolojik ayrımının farkına vararak “kendini ayrıştırabilmiş”, kendine bir kimlik edinerek diğerlerinden bağımsızlaşabilmiştir. 112. günün sonundaysa vahşi yaşamda hayatta kalma mücadelesi verirken zehirli bir bitki yediği için sindirim siteminin çökmesi sonucu açlığa dayanamayıp otobüste uyku tulumuna sarılı hayatını kaybetmiştir.
Christopher’ın yaşamı filmde 6 ana başlık altında incelenmiştir. Bu başlıklar şu şekildedir: Kendi doğumum, ergenlik, erkeklik, aile çağı ve bilgelik edinmek. Ana karakterin yaşamı, bulunan notları ve günlüğünden edinilen bilgiler çerçevesinde bu başlıklar altında çağlara ayrılmıştır. Kişilerarası İlişkiler Kuramı temsilcisi Sullivan da kişilik gelişimini dönemlere ayırırken çocukluğa 2 alt başlık, ergenliğe 3 alt başlık, yetişkinliğe ise 1 başlık açarak incelemiştir. Bu dönemler arasında analoji kurulduğunda yaş grubu ve deneyimler açısından ortaklıklar barındırdıkları görülmektedir. Bu noktada Sullivan’ın; kişiliğin ana yapısının bireyin içerisinde bulunduğu sosyo-kültürel koşullara ve her bireyin hayatındaki ilişki özelliklerine göre 15-20 yıl hatta 20 yılın üzerinde de gelişebileceği ifadesi, filmde birebir izlediğimiz yaşam öyküsünde hayat bulmaktadır.
Filme İlişkin İzlenimlerim
Film, özündeki sahiyi ve yaşamındaki amacı arayan ancak bulmakta güçlük çeken tüm bireylerin özellikle izlemesi gereken türden sahneleri barındırmaktadır. Filmin son sahnesinde öykünün gerçek bir yaşam hikayesinden alındığını öğrenmek ve Christopher’ın gerçek fotoğrafını, el yazısını görmek beni en derinden etkileyen kısım oldu. İncelemeyi okuduysanız işte şimdi sizlere de keyifli ve sorgu dolu bir seyir diliyorum!
Mine Tekin
Psikolojik Danışman