
Vizyon Tarihi: 2016
Tür: Romantik, Dram
Yapım: Türkiye
Süre: 126 dakika
IMDb: 6,1
Oyuncular: Serenay Sarıkaya, Nejat İşler, Zerrin Tekindor
Yönetmen: Umut Turagay
Çiçek, küçük bir kasabada tekdüze bir hayat sürdüren genç bir kadındır. Hayatında bir değişiklik olmasını hayal eden Çiçek, özellikle annesi ve çevresinin kendisine dayattığı hayatın içinde sıkışıp kaldığını hissetmektedir. Çiçek’in hayatı, kasabaya yeni gelen edebiyat öğretmeni Doğan ile karşılaşınca farklılaşmaya başlar. Karşı koyamadıkları bir aşka yelken açan Doğan ve Çiçek, tüm aileyi etkileyecek büyük sırların da açığa çıkmasını sağlayacaktır.
“Yazı Spoiler İçermektedir”
Çiçek, anne ve babasıyla belirli bir rutinde hayatını sürdürmektedir. Her sabah aynı kahvaltıyı yapıp her günü aynı şekilde sonlandırmaktadır. Filmde, yalnızca Çiçek’in değil tüm kasabanın da hayatının oldukça rutin ilerlediğine değinilmektedir. Bu durum, henüz 18 yaşına girmiş Çiçek ve arkadaşlarına oldukça rahatsızlık vermektedir. Rutine karşı duyulan bu rahatsızlık ergenlik döneminin gelişim özelliklerinden bireylerin kimlik karmaşası içinde kendini, çevresini ve hayatını sorgulaması olarak değerlendirilmektedir. Benzer şekilde Çiçek’in annesinin otoriter tutumundan kendisini uzaklaştırmaya çalışması, annesinin belirlediği rutinin dışına çıkacak şekilde hareket etmesi ve annesinin kızacağını bildiği yeni deneyimleri edinmesi karakterin içinde bulunduğu gelişim döneminin gerekliliği olan özerkliğini sağlamaya yönelik çabalaması olarak düşünülmektedir.
Filmde, Çiçek’in bireyselleşme çabası annesi Ülkü karakteri tarafından oldukça sert karşılanmıştır. Öyle ki bu zamana kadar kendi kıyafetlerini bile kendisi seçmeyen ve annesi, o akşam neyi ütüleyip getirdiyse ertesi gün onu giyen; kahvaltıda ne yemek istediğine dahi kendisi karar vermeyen Çiçek, aniden farklılaşmaya başlamıştır. Bu durumun otoriter bir anne olan Ülkü açısından oldukça zorlayıcı olduğu görülmektedir. Çiçek’i daima kendi kurallarına göre büyük bir kontrol altında yetiştirmeye çalışan Ülkü’nün bu çabasının nedeni filmin sonuna doğru anlaşılmaktadır. Ülkü için Çiçek, ikame bir çocuktur. İkame çocuk, psikolog Albert C. Cain ve sosyal hizmet uzmanı Barbara S. Cain’in karşılaştıkları vakalar doğrultusunda 1964 yılında yazdıkları bir makalede “substitute child” olarak kullandıkları ve günümüze kadar tanımı genişletilmiş bir kavramdır. Türkçe’ye “ikame çocuk” olarak çevrilmiş kavram, genel anlamda ölen bir kişinin yerinin başka bir çocukla doldurulması anlamına gelmektedir. İkame çocuklar, adeta ölen kişinin yarım bıraktıklarını tamamlama misyonunda görülmektedir. Filmde; her şeyden habersiz Çiçek, başkasının hayatını yaşamaya mecbur bırakılmıştır. Bu durum Çiçek’in pek de hoşlanmadığı ama ablasının çok sevdiği şeyleri Çiçek’e sanki o seviyormuş gibi dayatılmasında ve sürekli ablasının eşyalarının kullandırılmasında açıkça görülmektedir. Bu durum Çiçek’in bireyselleşmesine de kendisini tanımasına da engel olmuştur.
Ülkü, Çiçek’in ayrı ve bambaşka bir birey olduğu kabul edememiştir. İkame çocuk ebeveynlerinde sıklıkla görüldüğü belirtilen kontrolcü ve otoriter tutum da Çiçek’e yüklenen bu rolü kanıtlar niteliktedir. Filmde Ülkü’nün, Çiçek’in her şeyine müdahale ettiği görülmektedir. Çiçek, annesinin yakınlığını hiçbir zaman hissedememiş ve her zaman sevilmediğini düşünmüştür. Annesinin istediği gibi davranırsa annesinin kendisini seveceğini düşündüğünden hiçbir zaman bu dayatmalara itiraz edememiştir. Ülkü, otoriter anne tutumunda da tanımlandığı gibi Çiçek’e karşı her zaman uzak ve ulaşılmaz olmuştur; çünkü Çiçek’i ablasının hayatını kurtarma görevini yerine getiremediği için suçlamaktadır. Bu durum ikame çocuk rolündeki bireyler için sıklıkla karşılaşılan bir durumdur. İkame çocuklar tıpkı Çiçek karakteri gibi ölümden sorumlu tutulmakta ve günahkâr ilan edilmektedir.
Ülkü karakterinin Çiçek’i ikame çocuk rolüne büründürmesinde, kızının ölümünü kabul edememesi ve dolayısıyla yas sürecini tamamlayamaması eşlik etmektedir. Ülkü’nün ölümü inkar etmesi, ölen kişiyi bir başkasında yaşatmaya çalışması akıllara maskelenmiş yas kavramını getirmektedir. Maskelenmiş yas, kişinin yasını baskıladığı, yası hakkında konuşamadığı ve filmdeki gibi ölümü telafi etmeye çalıştığı bir süreci tanımlamaktadır. Ülkü’nün ölen kızını başkasında yaşatmaya çalışmasının bir telafi davranışı olduğu düşünülmektedir. Yasın uygun şekilde yaşanmaması kişinin ölümü kabullenmesini geciktirmektedir. Yas her ne kadar maskelenmiş de olsa oradadır, baskılanması onu ortadan kaldırmayacak ve mutlaka kişi yas ile yüzleşmek durumunda kalacaktır. Nitekim filmde de öyle olmuştur.
“Filme ilişkin izlenimlerim”
Ruh sağlığı alanında önemli bir kavramı ele alması açısından filmin oldukça güzel işlendiğini düşünüyorum; ancak filmin hayatın olağan akışına aykırı olacak kadar tesadüfe bağlanmasını tuhaf bulduğumu da itiraf etmeliyim. Buna rağmen güzel oyunculuklarla dolu seyir zevki sunan ve kavram üstünde düşüncelere sevk eden izlenilesi bir film olduğu kanaatindeyim. İyi seyirler dilerim.
Feyza KILINÇ TAYFUN
Uzman Psikolojik Danışman