
Kitap Adı: Fark Et, Düşün, Hisset, Yaşa (Kendi Kendine Psikoterapi Rehberi)
Yazarın Adı: M. Hakan Türkçapar
Yayınevi: Epsilon
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, 2019
Sayfa Sayısı: 291
Prof. Dr. M. Hakan Türkçapar, Türkiye’nin önde gelen Bilişsel Davranışçı Terapistlerinden. 1990 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesini ve 1995 yılında da psikiyatri ihtisasını bitiren Dr. Türkçapar, 2003’te Academy of Cognitive Therapy (ACT) tarafından Bilişsel Terapist olarak sertifiye edildi. 2013’te yine ACT tarafından kendisine Bilişsel Terapi alanında eğitici ve süpervizör unvanı verildi. Şu an Bilişsel Davranışçı Psikoterapiler Derneği başkanlığı ile Hasan Kalyoncu Üniversitesi Psikoloji Bölümü başkanlığını yürütmekte. Dr. Türkçapar’ın, bilişsel davranışçı terapi alanında Bilişsel Terapi Temel İlkeler ve Uygulama (2007) ve Klinik Uygulamada Bilişsel Terapi: Depresyon (2009) adlı iki kitabı ve yüzden fazla makalesi mevcut.
Kitap; sorun ve çözüm olarak iki kısımdan oluşuyor. Sorun kısmında duyuş, algı, duygu, düşünce ve davranışlar kavramsal boyutta açıklanıyor. Duygu, düşünce ve davranışların hayatımızda ne zaman sorun haline geldiği anlatılıyor. Çözüm kısmında ise bunu değiştirmeye yönelik yol ve yöntemler yer alıyor.
Sabah gözlerimizi açtığımızda gün ışığının yüzümüze vurduğunu hissettiğimizde, kahvaltı yaparken içmeyi unuttuğumuz çay soğuduğunda, yediğimiz zeytin tuzlu çıktığında, yeni aldığımız elbisenin etiketi ensemizi kaşındırdığında, sokağın köşesine bir simitçi konuşlandığında, durakta bir köpek bizimle beklediğinde, otobüsün içi parfüm koktuğunda, radyoda en sevdiğimiz şarkı çaldığında, karşımızdaki koltukta oturan iki kişi birbirine gülümsediğinde, çalışırken bir arkadaşımız aradığında, pencereden serin bir rüzgar girdiğinde… Gün boyu bunları ve bunlara benzer olayları yaşıyoruz. Hangilerini fark ediyoruz?
Kitapta, girişten sonra bunun gibi bir pasaj yer alıyor. Verdiği mesaj ise; içinde bulunduğumuz ortamın, çevrenin ve bu çevredeki insanların ruhsal yaşamımızın önemli bir parçası olduğu. Duygu, düşünce ve davranışlarımızı tetikliyor, şekillendiriyor ve sürdürüyorlar. Fakat bunun için öncelikle ortamda olup bitenleri algılamamız ve fark etmemiz gerektiği vurgusu var. Algılama ve fark etmeden sonra ise devreye yorumlama ve değerlendirme giriyor. Hepimiz aynı şeyleri duysak, görsek, yaşasak bile anlamlandırmada öznel farklılıklar olabiliyor. Örneğin yolda yürürken burnumuza gelen şekerli parfüm kokusu bizim için bir şey ifade etmezken başka birisine pek hazzetmediği bir tanıdığını hatırlatıp sinirlendirebiliyor. Gördüğümüz üzere algı ve düşüncelerimiz, algı ve düşünceler olarak kalmayıp bir başka alanı etkiliyor: duygularımızı. Türkçapar, duyguları bir uyarı ve alarm sistemine benzetiyor. Duyguların, çevreyi ve çevrede olup bitenleri fark edip ona göre hareket etmeye yardımcı olduğunu söylüyor. Örneğin; korku, kendimizin ya da sevdiğimiz kişilerin güven içinde olmadığına, tehlike altında olduğuna işaret eder. Biz de ona göre davranırız.
Peki, Türkçapar’a göre duygularla başımız ne zaman derde girer? Olumlular bir yana, olumsuz duyguları sorun olarak gördüğümüz ve yaşamak yerine direkt ortadan kaldırmaya çalıştığımız ve kaçındığımız için ya da o anki duygunun gerçeklikten kaynaklı olduğunun zannedilmesinden. Agorafobisi olan birinin metroda kalbi bir an hızlı attığında kriz geçireceğinden ve yardım alamayacağından korkması, bu yüzden metro ve metro gibi kapalı ortamlardan kaçınması gibi.
Gelelim çözüme, bu konuda neler yapılabilir? Dr. Türkçapar, atılacak ilk adımın duygularımızı fark etmek ve onların ne anlama geldiğini anlamak olduğunu ifade ediyor. Hangi olumsuz duyguyu yaşıyoruz, bu duygu hangi olay/durumun içindeyken oluyor, aklımızdan ne geçiyor, ne yapıyoruz? Tüm bunların o duygu yaşandığı anda not edilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor. Bu bağlamda kitapta yer alan, Türkçapar’ın geliştirdiği “Olumsuz Duygu Kaydı” tablosu kullanılabilir. Burada, duyguların yanında düşünceye de dikkat çekiliyor. Türkçapar, düşünceleri tiyatro ve sinemaya benzetiyor: “Nasıl ki bir oyun sahnede olup biten bir şeyse, düşünce de zihinde olup biten bir şeydir.” Yani, düşünceler sadece düşüncelerdir, gerçeklik değildir. Biz gerçek zannedip o doğrultuda davrandığımız için sorun yaşamaya devam ediyoruz. Düşüncenin işlevi aslında bizi yaşamdaki değer, istek ve ideallerimize yaklaştıran davranışlara götürmektir, götürmüyorsa o düşünce işlevsiz, yararsız demektir. Kitapta bu konuya geniş yer veriliyor ve yine Türkçapar’ın geliştirdiği “Düşünce İnceleme Formu” ile zihnimizden geçen anlık düşünceleri saptamak, bunların bize yansımasının farkında olmak, işlevsiz olanları daha gerçekçi, uygun ve yararlı düşüncelerle değiştirmek bir sonraki adım olarak ele alınıyor. Tüm bunların ışığında olumsuz duygu ve düşüncelerimizin hala devam etmesi normal karşılanıyor. Sonuçta, yılların alışkanlığının bir seferde değişmesi beklendik değil. Zaman, uygulama ve çaba gerekiyor.
Kitaba dair kişisel izlenimim:
Kitap, piyasada gördüğümüz klasik kişisel gelişim kitaplarından değil. Bilgiler bilimsel nitelikte olup Dr. Türkçapar’ın da birikimi ile harmanlanmış bir şekilde karşımıza çıkıyor. Her konunun örneklerle zenginleştirilmesi konuyu daha anlaşılır kılıyor. Ayrıca, alandan olmayan kişilerin de rahatlıkla okuyup anlayabileceği sadelikte yazıldığını söyleyebilirim.
Melike GÜMÜŞ
Psikolojik Danışman