
Film Künyesi
Vizyon Tarihi: 1964
Türü: Komedi, Savaş
Yapım: İngiltere
Süre: 95 dk
Imdb Puanı: 8.4
Yönetmen: Stanley Kubrick
Oyuncular: Peter Sellers, George C. Scott, Sterling Hayden
Soğuk Savaş döneminde Ruslara saldırmak için bahane aramakta olan paranoyak General Jack D. Ripper, Rusların ‘Amerikan halkının vücut sıvılarını kirlettiği’ gerekçesiyle SSCB’ye sürpriz bir nükleer saldırı yapmaya karar verir. Nükleer silahlarla yüklü bir Amerikan uçağı Rus sınırına yakın bir bölgede Soğuk Savaş döneminin tipik devriye uçuşlarından birini yapmaktayken mürettebat Ripper’dan SSCB’ye saldırı emrini alır. Bu esnada Amerikan Başkanı Pentagon’daki danışmanlarıyla bir toplantı yaparak durumu nasıl önleyebileceğini değerlendirir. Savaş yanlısı General Turgidson bu durumun komünizmle hesaplaşmak için güzel bir fırsat olduğu görüşündedir. Toplantıya çağrılan Sovyet elçisinin ise, SSBC’nin bir saldırı olduğu takdirde otomatik olarak ateşlenecek ve tüm dünyadaki canlıları yok etme kapasitesine sahip “Doomsday Device” (Kıyamet Silahı) isimli bir nükleer karşı tehdit silaha sahip olduğundan bahsetmesiyle olay içinden çıkılmaz bir hal alır. Tüm görüşmeler ve çabalar yetersiz kalmaya başlayıp işler çığırından çıktığında, herkes toplantıda yer alan Nazi bilim insanı Dr. Strangelove’ın çılgın fikirlerine sarılmak zorunda kalacaktır.
“Yazı spoiler içermektedir”
“Clemenceau, savaş, generallere bırakılamayacak kadar önemlidir demiş. Bundan 50 yıl önce haklı olabilirdi. Ama bugün, savaş, politikacılara bırakılmayacak kadar önemlidir. Onların ne zamanı ne eğitimi ne de stratejik düşünceye meyilleri var.”
Filmdeki karakterleri inceleyecek olursak, her şeyin fitilini ateşleyen, nükleer saldırı emri veren üs komutanı General Ripper karakteri, paranoid kişilik bozukluğunu akla getirmektedir. Bu karakter kendine çok güvenen, düşüncelerinde katı biridir. SSCB’nin yıllardır içme sularını zehirlediğini düşünmektedir. Bu nedenle sadece yağmur suyu içmektedir. Ripper, paranoyak kişiliklerde gördüğümüz başkalarından zarar görmeye veya onlar tarafından aldatılmaya dair inançlara sahiptir. Çevresinde dönen olaylara karşı hep tetiktedir, kuşkucudur. Nükleer saldırı emrini verdikten sonra radyoları toplatır. Sovyetler’in karıştıracağını düşünerek tüm telsizleri ve iletişim kanallarını kapatır. Emri geri almak için Pentagon’daki yetkililer kendisine ulaşamaz. Üsse en yakın birliği gönderirler ancak Ripper üsse yaklaşan herkesin Amerikan askeri görünse bile kılık değiştirmiş Sovyet askeri olduğunu düşünür, emrindeki askerlere “vur emri” verir. Bu kişilik bozukluğuna sahip insanlar, kendini akılcı, soğuk, mantıklı gösterir ve başkalarının gösterdiği kanıtlara direnir. Bildiğinden şaşmazlar. Şans eseri bir radyo yayınını dinleyen ve Sovyetler’in Amerika’ya nükleer saldırı yapmadığını anlayan yaveri Yüzbaşı Mandrake emri geri çekmek için generali ikna etmek istediğinde başarıya ulaşamaz. Ripper, çevresindeki insanların dürüstlüğünden şüphe duyar. Emri geri çekme şifresini yaverine söylemez. Hatta bir müddet sonra, eğer üs işgal edilirse kendisine işkence ile bu şifrenin söylettirilebileceğini düşünür. Kendince bir çözüm yolu arar ve bulur. Paranoyak kişilikler bir biçimde, duyduğu güvensizliği doğrulaması ve kendini biraz rahatlamış hissetmesi için, kendine düşmanlar yaratmak zorundadırlar. Bazı paranoyaklar, devrilmekten çok korkan, bu yüzden de haklarını polisiye önlemlerle denetleyen, siyasal programlarına karşı çıktıklarından kuşku duyduğu herkesi hapishanelere yollayan, kendisine komplo kurdukları korkusuyla çevresindekileri ölüme gönderen ve sonunda insanlarda onu devirmek isteği uyandıran diktatörlere benzerler. Bu tür diktatörler gerçek bir komployu ortaya çıkarınca da terör estirmekte kendilerini haklı bulurlar ve şiddeti arttırırlar. Bu liderler veya karar alıcılar barışın veya mutluluğun sağlanması için, ortak yönleri bugünkü durumun sorumlusu olan düşmanları bulmak ve verecekleri zararları engellemek olan basit ve halkı coşturan çözümler önerirler. Sindirmek, yok etmek gibi… Paranoyaklar, yok etme siyasetlerinde gösterdikleri kararlılıktan daha adaletli ve daha mutlu bir toplumun doğacağına olan değişmez inançlara sahiptirler. General Ripper da Sovyetlerin unu, ekmeği, suyu, sütü, hatta kendi ifadesiyle çocukların dondurmasını bile zehirleyip insanların vücut özsularını değiştirip, Amerikan toplumunu yok etmeye çalıştığına inanmaktadır. Toplumun geleceği, nesillerin güvenliği için Sovyetler yok edilmelidir. Ona göre daha mutlu, sağlıklı bir toplum ancak böyle mümkün olabilecektir.
General Turgidson karakteri ise, militarist, savaş yanlısı bir karakterdir. Bu saldırının bir fırsat olduğunu düşünür ve Amerikan Başkanı’nı Pentagondaki toplantıda ikna etmeye çalışır. Ona göre tüm güçleriyle saldırırlarsa, bu olay en fazla kendilerinden 15-20 milyon kişinin ölümüyle kapanacaktır. Turgidson için bu ölümler bir sayıdan ibarettir. Filme adını veren Dr. Strangelove ABD saldırısı başarılı olursa, Rus Kıyamet Günü Makinesinin misilleme yapacağını ve dünyanın yok olmanın eşiğine geleceğini açıklar, radyoaktif serpintiden korunmak için derin maden kuyularına sığınılabileceğini, birkaç yüz bin insanın kurtarılabileceğini anlatır. Kimin kurtarılacağına ise bilgisayar karar verecektir. Yani sıradan insanların yeniden şekillenecek Amerikan Rüyası’nda yeri olmayacaktır. Bu düşüncesi, nazilerin ari ırk, saf ırk düşüncesiyle paralellik gösterir. Film boyunca birçok ironik gönderme vardır. General Ripper’ın odasında, sonra çatışan askerlerin üzerinde görülen “Barış bizim işimizdir.” yazısı, uçakları geri getirmek için belirlenmiş şifrenin “Yeryüzünde Barış” oluşu gibi…
“Beyler, burası savaş odası. Burada kavga edemezsiniz!”
“Filme ilişkin izlenimlerim”
Usta yönetmen Stanley Kubrick’in nükleer savaş, silahlanma yarışı ve ülkeler arası üstünlük çabasını eleştirdiği bir kara mizah örneği olan film, komik ve düşündüren diyaloglarıyla dikkat çekiyor. Kubrick bu politik eleştirisinde, bir nevi bizi savaşa sürükleyen insanların aslında ne kadar bilgili ve zeki olduğunu gösteriyor(!). Konusu ve gidişatı bakımından çoğu kez absürde kaçıyor ama savaşı, trajediyi ve mizahı bir araya getirerek eleştirme görevini de en iyi şekilde yapmış oluyor. Film mizah ve komedi ögeleriyle güldürüp eğlendirse de düşünen insan için de bir hayli can sıkıcı olabiliyor. Her ne kadar 1964 senesinin, soğuk savaş yıllarının dünya konjonktürüne göre düşünülmüş ve yazılmış olsa da günümüzde yaşadığımız olayları düşündüğümüzde aynı tehdidin fazlasıyla geçerli olduğunu görüp insanlık için kaygılanmamak elde değil. Günümüzde nükleer güce, silahlara sahip dokuz ülke bulunuyor (ABD, İngiltere, Fransa, Rusya, Çin, İsrail, Kuzey Kore, Hindistan, Pakistan). Bu ülkelerin bazılarının kafası çatlak liderlerini düşündüğümüzde, ellerinin altında insanlığı taş devrine döndürecek “oyuncakları” olduğunu bilmek ürkütücü. Aslında geçen onlarca yılda iyi anlamında değişen bir şey olmadı. Nükleer tehdit her geçen yıl katlanarak artıyor. Umarım insanlık bir daha nükleer silahların ateşlendiğine şahit olmaz.
Hoşça kalın, Sinemayla kalın.
Ahmet YAŞAR
Psikolojik Danışman