Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

DENİZ SEVİYESİ – Film İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 10

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Vizyon Tarihi: 2014

Tür: Dram

Yapım:Türkiye

Süre: 105 dakika

İmdb Puanı: 6,3

Oyuncular: Damla Sönmez, Ahmet Rıfat Sungar, Jacob Fishel

Yönetmenler: Nisan Dağ, Esra Saydam

Deniz seviyesi “Yeryüzündeki tüm yüksekliklerin ve denizaltındaki tüm derinliklerin tanımlanmasında kullanılan referans seviyedir. Deniz seviyeleri birçok faktörden etkilenebilir ve jeolojik zamanlar içerisinde büyük farklılıklar gösterdiği bilinmektedir.” olarak tanımlanmaktadır. Yaşadığımız olaylar, içsel çatışmalarımız da tıpkı deniz seviyesi gibi inişli çıkışlı olabilir. Ve aynı şekilde dünyayı ve kendimizi anlamlandırma seviyemiz kendimizi hayatta nerede konumlandırdığımızla doğru orantılıdır. Kendimizi konumlandırabilmek için deniz seviyesinin hem altını hem de üstünü görebilmek, anlayabilmek yani geçmişimizle ve bu günümüzle barışık olabilmek oldukça önemlidir. Yönetmenliğini Nisan Dağ, Esra Saydam’ın üstlendiği bu filmde dünü ile barışmaktan kaçan bir kadının bugünü ile barışabilmesi için deniz seviyesinin altına inmesine yani geçmişi ile yüzleşmesine  eşlik ediyoruz.

‘‘Yazı Spoiler İçermektedir.’’

8 sene önce Ayvalık’ı terk edip Amerika’ya yerleşen Damla başarılı bir iş kadınıdır, kendisini seven bir eşe sahiptir ve 6 aylık hamiledir. Dışarıdan bakıldığında mutlu bir hayatı vardır. Ancak geçmişi ile kuramadığı bağ evliliğine ve annelik duygularına da yansımaktadır. Hamile olmasına rağmen alkol ve sigara kullanmaktadır ve bebeğin kalp atışlarını duymak dahi onu heyecanlandıramaz. Eşi Kevin bir şeylerin ters gittiğini sezinlese de tam olarak adlandıramaz. Kevin, Türkiye’ye gelmenin Damlaya iyi geleceğini düşünürken Damla’nın aklında olan tek şey geçmişte hiçbir şey demeden terk ettiği eski sevgilisi Burak ve onunla yaşadığı tüm çocukluğu ile yaşayacağı yüzleşmedir.

Fransız psikanalist Didier Anzieu “psişik zarf” ın tıpkı derinin içeridekileri bir arada tutup koruması ve aynı zamanda iç ve dış arasında bir sınır oluşturması gibi, benliğin de bedensel ve ruhsal olanı bir arada tuttuğunu ve dışarıda olanlara karşı bizi koruduğunu ifade eder. Benliğin oluşabilmesi için öteki nesnesi ile girilen çatışmanın sonucunda birey ya benliğini kazanır ya da ailesi ile benliği arasında sıkışıp kalır. Geniş ailelerde ve geniş kültürlerde “aile zarfı” kavramı kişiyi düzenleyen, sabitleyen ve çocuğun temel ve cinsel kimliğinin oluşumunu kuşaklar arası aktarım ve nesne ilişkileri yolu ile sağlayan bir yapıdır. Filmde site yapısı içerinde kucaklanmış bir aile yapısı görmemize rağmen Damlanın benliği ve çevresi arasında psişik zarfının zedelendiğini görebiliyoruz. Film boyunca anne ya da babasından hiç bahsedilmemesi de zihinselleştirilemeyen bir ötekinin işareti olabilir.

Bu zedelenme öyle bir zedelenme ki kendi çocukluğu ile olan bağını dahi kopartarak kendine yeni bir kimlik inşa etmeye çalışır Damla. Ama geçmişi ile bağ kuramadığı için şimdi ile ve bebeği ile de bağ kuramamaktadır. Bion “Annenin, anneliğe hazır olabilmesi için bebeğin öncelikle annenin zihnine düşmesi gerekir” diyor. Ancak Damla’nın zihni o kadar geçmişi ile dolu ki hamile olmasına rağmen sigara ve alkol tüketebilmektedir.

Damla’nın eşi ile olan ilişkisine baktığımızda da nesne ilişkilerinin kuvvetli olmadığını görebilmek mümkündür. Anne tarafından iyi ve tutarlı dokunuşlar deneyimleyen  yeni doğan bunu ileriki yaşantısında da hatırlar. Eşi ona dokunduğu zaman kendini güvende hisseder. Ancak eşinin dokunuşları ve Damlaya iyi gelme çabaları hiçbir şekilde fayda etmez. Aksine Damla bu dokunuşlardan kendini sürekli rahatsız hisseder.

Ona iyi gelebilecek tek dokunuşu yani eski sevgilisi Burak’ı da yıllar önce hiçbir şey söylemeden kaçarcasına terk etmesi kaygılı kaçınan bir bağlanma stili geliştirdiğinin göstergesi olabilir. Kevin “Biz misafir miyiz yoksa tutsak mı?” diye sorduğunda “tutsağız” diye cevaplaması da çevresi ile kurduğu bağlanma stilini destekler niteliktedir. Aslında kendisine iyi gelecek bir dokunuşa ihtiyacı olduğunun  o da farkındadır. Ancak bu dokunuşun hiçbir şey demeden terk ettiği sevgilisi tarafından gerçekleşememe ihtimali onu daha da korkutmaktadır.

Film boyunca Damlanın ve Burak’ın çocukluğu falshbackler üzerinden değil de Damlanın kuzeninin çocuğu Mina ve arkadaşı Mehmet üzerinden aktarılmaktadır. Mina’nın bacağına sarılan ve onu korkutan  ahtapot sahnesinde aslında Damlaya iyi gelmeyen dokunuştan Damlayı kimin kurtaracağını da gösteriyor olabilir. Kevin’ın çabalamasına rağmen Mina’yı ahtapottan kurtaran kişinin Burak olması ve kocasına sebebini söylemese de doğacak bebeğin adının Burak olmasını istemesi bu tezi destekler niteliktedir.

Çift ilişkisinin sürekliliği “ben” i kaybetmeden “biz” olabilmesine bağlıdır. Ancak Damla’nın “ben” olabilmesi, geçmişi ile yüzleşebilmesi ile mümkün olacaktır. Burak’ı terk ettikten sonra hamile olduğunu öğrendiğini ve çocuğu aldırdığını Burak’a ve kendine itiraf edebilmeye ve Burak tarafından affedildiğini öğrenmeye ihtiyacı vardır. Bu gerçekleştiğinde adeta şifalanırcasına sigarayla birlikte tüm çatışmalarını kuma gömerek üstünü örter ve onlarla vedalaşır. Ve ancak şifalandıktan sonra film boyunca ilk defa eşine sığınırcasına sarılabilir ve ilk defa kendi isteği ile eşinin elini karnının üstüne götürebilir.

Zorluklarla geçirdiğimiz 2020 yılının ardından hepimizin kendi deniz seviyemize inebilmemiz ve kendimiz ile barışabilmemiz dileği ile. İyi seyirler.

                                                                                                                      Ayşenur ÖZTÜRK

                                                                                                                                Psikolog