Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

AAAHH BELİNDA – Film İncelemesi – Psikolektif + – Sayı – 24

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Film Künyesi

Vizyon Tarihi: 1986

Tür: Fantastik / Komedi

Yapım : Türkiye

Süre:  99 dakika

Imdb Puanı: 7.8

Oyuncular: Müjde Ar, Yılmaz Zafer, Macit Koper

Yönetmen: Atıf Yılmaz

“insanoğlu sever sever var olur
sevmeyenler kötü olur del olur
sevgi satan insan değil mal olur
işte bize düşen bayan mal olmak”

            Aaahh Belinda, bir şampuan reklamında baş rolü çeken karakter üzerinden toplumun beklentilerini karşılayarak yaşayan bir kadın ile toplumun beklentilerini reddeden ve kendi özgürlüğünde, isteklerini gerçekleştirerek hayatını yaşayan bir kadının kesişim kümesindeki hikayesini anlatmaktadır.  1986 yapımı aynı adlı Yeşilçam filminin uyarlaması da 2023 yılında Netflix’te yayımlanarak karşımıza çıkmıştır. Müjde Ar’ın başrolde olduğu film, toplum ve birey çatışması ile kimlik değişimi gibi derin psikolojik konuları işlemektedir. Tiyatro sektöründeki oyuncu bir kadının kendini ansızın iki çocuklu, bankacı bir ev kadını olarak bulmasını ve iki hayat arasındaki buhranlı gel-gitleri izlediğimiz bir film olarak seyirciye sunulmaktadır. Girişte verdiğim şarkının dizelerini ana karakter Serap, filmin ilk sahnelerinde “Asiye Nasıl Kurtulur?” adlı tiyatro oyununda söylemekte ve bence bu sahneler filmin en dokunaklı anlarından birini oluşturmaktır.

Filmi ve filmin merkezindeki Serap ya da aslında Naciye karakterini Feminist Terapi ışığında toplumsal cinsiyet rollerine dayanarak inceleyeceğim.

-Yazı, spoiler içermektedir.-

            Lauran Brown’a göre; feminizm kültürel bir dönüşümü ve de radikal olarak sosyal değişimi sağlayarak ataerkilliği yıkmayı ve böylece cinsiyete dayalı eşitsizlikleri sonlandırmayı amaçlayan tüm politik felsefelerin bir toplamıdır. Ataerkillik, kadınların değerini düşürürken ve onları ikincil durumda tutarken, erkeği kadından üstün görerek gücü otomatik olarak onlara vermektedir. Feminist terapistlerin bu politik bakış açısı, toplum tarafından baskılandıkları için insanların psikolojik işlevlerini yerine getiremedikleri şeklindeki temel inançtan kaynaklanmaktadır. Kadınların, toplumun bazı katı beklentilerine bağlı kalmaları gerekmekte ve üstelik bunlardan saparlarsa da bu bir akıl hastalığı olarak görülmektedir.

Film, tiyatro oyuncusu Serap’ın bir reklam filmi teklifini kabul edip çekimde Belinda şampuanıyla saçlarını yıkamasıyla gelişir. Serap, o dönemde toplumda yaşayan kadınların aksine özgür bir yaşam sürmekte, ailesinden ayrı erkek arkadaşıyla yaşamakta, iyi para kazanmakta ve topluma göre lüks yaşamaktadır. Reklam filminde ise Hulusi Bey’in karısı, Suat ve İnci’nin annesi, evin kadını ve bankada çalışan sıradan bir memur rolündedir. 1980ler’den bu yana yaşanan kültürel değişim ve dönüşümle ise kadınların arzu ettiği iş yaşamında olması daha erişilebilir hale gelmiştir.  Filme dönecek olursak Serap, ailenin büyülü şampuanı Belinda ile duşunu aldığı anda iyi ve güzel hisseden bir kadın olduğunu jest-mimikleriyle ekran başındakilere hissettirmeli ve şampuan satış rekorları kırmalıdır. Ancak Serap onlarca kere çekilmesine rağmen role girememiş, erkek yönetmen tekrar ve tekrar baştan çekilmesini istemiş, Serap’ın mayosunu göğüs bölgesinden daha da aşağı indirerek gerçekten duşta olduğunu hissettirip o duyguyu ekrana geçirmesini istemiştir. Serap son çekimde saçlarını köpüklerken gözlerini kapatmış ve gözlerini açtığında kendini bir evin banyosunda bulmuştur.  Koşarak çıktığında set ekibi ve yönetmeni aramış, salonda ise demin reklam filmindeki partneri Hulusi Bey’i görmüştür. Hulusi Bey, “Naciye, karıcım neyin var?” demekte, odasından çıkan çocuklar Hakan ve İnci ise annesinden uyku öncesi bir şeyler istemektedir. Yani Serap kendisini reklam filmi senaryosundaki kurgunun içinde bulmuştur. Serap, Naciye oluşuna inanamamıştır. Evden çıkıp arkadaşlarının ve sevgilisinin yanına gitmiş ancak onu kimse tanımamıştır. Günlerce bu hayatın kendisine ait olmadığını herkese anlatmaya çalışırken kocasının tek isteği ise Naciye’yle birliktelik yaşamak olmuştur. Bunun yanında kocası, Naciye’nin evine çeki düzen veren, çocuklarına bakan, kayınvalidesine ve kayınpederine saygıda sevgide kusur etmeyen bir gelin olmasını istemektedir. Kısacası Naciye’den istenen ataerkil bir toplumun arzu ettiği kadın karakterine bürünmesidir.

Serap’ın ispat çabaları başarısız olunca psikiyatra gitmiş, derdini anlatmaya çalışmış ancak erkek psikiyatristlerin bulunduğu komite akıl hastası olduğu için onun hastaneye yatması gerektiğine karar vermiştir. Esasında filmde gerçeküstü yaklaşımla da olsa feminist terapi kuramcılarının savunduğu üzere; kadının toplumdan beklenen rollere uymak istememesi sahiden de akıl hastalığına tutulmuş olmasıyla eşdeğer gösterilmiştir. Böylelikle kadına biçilen ve hatta dayatılan toplumsal roller seyircinin önüne konmakta ve cüretkâr şekilde eleştirilmeye açık sahneler barındırmaktadır.

            FT’nin en önemli hedefi; danışanlarına baskıcı güç ve başkaları üzerinde kullanılan güç arasındaki farkları öğreterek yaşamlarında kendi kişisel güçlerinin olduğunu fark ettirmektir. Serap, akıl hastanesinde kaldığı sürede oradan çıkış yolu aramış ve sonunda Naciye olduğunu kabul ederek psikiyatristlere iyi olduğunu ispatlama çabasına girişmiş, kendi kişisel gücünü fark ederek evine dönmüştür. Naciye olmaya kendisini adamış, çocuklarını kayınvalidesinin anlattığı ürkütücü şarkıyla uyutmuş, eve gelen misafirlere sofralar kurup, imambayıldı tarifi vermiş, kocası Hulusi ile yatak odalarında yakınlaşmıştır. Kocası saçlarını okşarken “Ailemizin büyülü şampuanı Belinda ile yıkadım.” demiştir. Tam bu anda kendisini birden reklam çekiminde, kamera ışıkları önünde bulmuş ve yönetmenin “stop!” sesiyle var olan hayatına geçiş yapmıştır. Yaptığı işe kendisini adaması ve o an orada gerçekten hissetmesi hatta belki de zihninde yaşamış olması başarılı bir reklam filmi olmasını sağlamış, gözlerine inanamasa da kendi hayatına kavuştuğu için çok mutlu olmuş ve son sahnede sevgilisi Suat’a sarılmıştır.

Filme İlişkin İzlenimlerim

Atıf Yılmaz’ın “kadın temalı düşsel fantazya üçlemesi” olarak bilinen filmlerinin ikinci yapımını izledik. Kadının toplum içinde ona yüklenen rolü kabul etmeyip, üstüne yapıştırılan etiketlerden kurtulmaya çalışmasını, en nihayetinde toplumun onu içine çekerek her kadına giydirdiği o gömleği giydirmesini ve “tamam, bu gömlek benim” dedikten sonra gömleği çıkarıp atmasını ve asıl olana dönmesini anlatan bir filmdi. Filmin iki versiyonunda da verilmek istenen; kadının toplumdaki konumu ve kadının çevresi tarafından uğradığı zorbalık iken; 2023 yapımında kadının kocasını aldatan, çocuklarını bırakıp çalıştığı bankadan çaldıkları para ile sevgilisiyle kaçan bir karakter gibi gösteriliyor olması beni rahatsız etti. 1986 yapımında toplumsal cinsiyet kalıplarına meydan okuyan güçlü bir kadın görüyorken yeni yapımda ortalama bir taklit izlediğimizi düşünüyorum. Gerçeküstü sahnelerin bulunduğu bu yapım kara mizah diyebileceğimiz repliklerin de olduğu, tiyatro çekimleriyle sanatı doğrudan hissettiğimiz bir film olmuş. İzleyenlere ve okuyanlara geçmiş olsun diyorum. Hoşça kalın!

Mine Tekin Ergin

Psikolojik Danışman