
İnsan, yaşadığı toplumda yapıp yapamayacakları ya da yaşadığı varoluş krizleri noktasında hayatın anlamını ve amacını sorgulamaya başlar. İnsana özgü olan bu sorgulayışlarında çoğu zaman yetersiz kalır ve kendisini bir çıkmazda bulur. Böyle zamanlarda hayatı birdenbire tüm anlamını yitirebilir (2). İnsanın yaşadığı bu krizlerin temelinde ise içinde doğduğumuz toplumun kültürel kodları büyük oranda etkilidir. Bu kültürel kodlar (bireye biçilen roller, meslek, eş, saygınlık vb.) bireyin sosyalleşme süreci ile birlikte anlam dünyasını şekillendirir. Bu sebepten insan, toplum içindeki bu krizlerle yüzleşmeye ve ne zaman ki onları eleştirmeye başlar, anlam arayışı da başlar. Çünkü insan bu kültürel kodların ve anlamlarının yerini alabilecek yeni anlamlar bulmaya çalışır ki böylece insanın anlam yolculuğu da başlar (4). Bu, insanın doğası gereği var olan bir durumdur.
İlk insandan bu zamana ve bundan sonra ki zamanlarda da “Yaşamın anlamı” sorusu insan için cevaplanması gerekmiş ve gerekmeye devam edecektir. Yaşamın anlamı noktasında yaşlılık, engellilik, hastalık, doğal afetler, savaşlar ve yoksunluk dönemleri başta olmak üzere hayatın özellikle zorlu süreçlerinde anlam arayışına giren bireylerin kaybettikleri anlamı ve kontrolü kazanma süreçleri zorlu olabilmektedir. Bu zorlu süreçleri atlatmak için dayandıkları referanslardan biri de maneviyattır. Maneviyat kavramını anlamlandırmak, dezavantajlı gruplar (kadın, çocuk, yaşlı vb.) özelinde engelli bireyler için faydalı olarak görülmektedir.
Çerik’e (2007) göre, bir bireyin karşılaştığı zorluklar karşısında güçlü durması ve üstün bir moral gücüne sahip olması maneviyat olarak ele almaktadır. Tuncay (2007) ise maneviyatı, insanın varoluş manası olarak ele almıştır .Bu sebeple insanın, hayatın anlam ve amacını bulduğu noktanın onun manevi alanı olduğu söylenebilir. Manevi alanın bireyin sadece var olduğuna inandığı kutsal güçle ilişkili olmaması, bireyin doğayla, sanatla, ailesi ile ya da yaptığı ritüelle vb. kurup yücelttiği ilişki de olması mümkündür. Maneviyatı sadece belli kalıplarla ele almak onu eksik tanımlar. Çünkü maneviyat, bireyin hayatındaki öznel duygu, düşünce ve anlamı kapsar. Kısacası, kelime anlamının çağrıştırdığı en geniş tanımıyla maneviyat kavramını, bireyin anlam arayışından doğan bir eylem olması olarak ifade edebiliriz.
Toplumda anlam ve arayış noktasında dezavantajlı gruplar için maneviyat, zorluklarla baş edilmesinde etkin olabilmektedir. Dezavantajlı gruplarda özelinde engelli bireylerde yaşanılan hastalıklar, maddi ve manevi kayıplar, travmatik olaylar gibi kriz anları yaşanmakta ve bu kriz anları beraberinde birçok sorunu beraberinde getirmektedir. Bu sebepten hayatın çeşitli zorluklarının üstesinden gelmeye çalışan engelli bireyler, nitelikli ve kaliteli hizmet almayı her birey gibi hak etmektedirler. Engelli bireylerin her ne kadar biyolojik, sosyolojik ve psikolojik problemlerinin çözümüne yönelik yürütülen resmî kurumsal destek hizmetleri varsa da bunların yanında engelli bireylerin manevi sorunlarının çözümüne yönelik hizmetlerin önemi de ortadır. Bu noktada engelli bireylerin hem kendileriyle hem de toplumla barışık olup yaşanılan toplumla ve sosyal çevreye uyum sağlamalarında, yaşadıkları problemlerin çözümünde maneviyat güçlü bir destek olabilir.
Sonuç olarak; bireylerin sosyal hayata uyum süreçlerinde toplumdaki diğer bireylerle benzeyen ya da ayrışan durumlarda bireylere yönelik holistik (bütüncül-bio-psiko-sosyal-manevi) bir bakış açısı önemlidir. Böyle bir bakış açısı insanların hayatına anlam katarak, onların zorluklarla başa çıkmasında rol oynar, psikolojik iyi oluşunu güçlendirir ve hayat memnuniyetin, arttırır.
Sinem YILMAZ
Uzman Sosyal Çalışmacı