
Tutku, bireyin iradesini aşan güçlü duygu, düşünce ve davranışı çağrıştırmaktadır (1). Bir başka tanımıyla tutku; yapılan bir işe, kavrama, nesneye, çalışmaya ve yaşama coşkulu bir istekle ve sevgiyle yaklaşmaktır (2). Literatürde pek çok tanımı olmakla birlikte genellikle, bireyin yaşamdaki fazla ve aşırı aktivasyonu ile motivasyonunun kuvvetini ortaya çıkaran bir gövde gösterisi olarak karşımıza çıkmaktadır.
Hayatımızın her döneminde tutku ile bağlı olduğumuz birçok unsur olmuştur. Bu, spor, sanat, başarı, iktidar, kariyer ya da ilişkiler gibi farklı alanları kapsayabilir. Güçlü arzu duyulan tutkuların temelinde; toplumsal baskılar, çocukluk deneyimleri, kişisel tecrübeler, aile ve sosyal çevre gibi birçok faktör yer alabilir. Bu faktörler, bireyin psikolojik iyi oluşunu etkilediği gibi hangi alanlarda da tutkulu hale geldiğini etkileyebilir. Sahip olunan tutkular, kişinin yaşam kalitesini artırabilir ve hedeflediği başarılara ulaşmasına yardımcı olabilir. Tabi bunun tam tersi de mümkündür. Kişi, tutkularını takıntı haline getirebilir ve artık bu takıntıları hırsa dönüşebilir. Aslında hırs da aynı tutku gibi amaca giden yolda bir motivasyon aracıdır. Ancak temelinde sonu gelmeyen ve kontrol altına alınamayan duygular vardır. Hırs, tutkunun aşırıya kaçmış hali olması, içinde öfke ve üstün gelme kaygısı taşıması (3) sebebiyle kişiyi amacına ulaştıran bir araçtan ziyade onu bataklığa çeken bir araca dönüşebilir.
Dünya Edebiyatının önemli klasiklerden biri olan Herman Melville’nin Moby Dick adlı eseri, tutkusunu hırsa dönüştüren bir insanı betimleyen güzel örneklerden biri olabilir. Kitabın baş karakteri Kaptan Ahab’ın takıntı haline getirdiği ve yenilgiyle sonuçlanan bir tutkusu vardır. “Denizlerin hakimi olan ve kimsenin yakalamaya cesaret edemediği beyaz balina Moby Dick’i yakalamak ve bu balina tarafından yıllar önce kaybettiği bacağının intikamını almaktır.” Bunu başarma tutkusu tüm zamanına, kaynaklarına ve en sonunda da kendi hayatına mal olmasına sebep olmuştur. Bu örnekte görüldüğü gibi tutku ve kontrolsüz tutkudan doğan hırs arasındaki dengeyi sağlamak kolay olmayabilir. Bu bir süreçtir ve ve devamlılık ister. Kişi bu sağlıklı dengeyi kurabildiği noktada tutkularının esiri değil onlara hükmeden biri olur. Bunu başaramadığı noktada ise tutku ile bağlandıkları geri dönülmez bir şekilde bağımlılığa dönüşebilir. Aynı zamanda aşırı tutkulara, kişisel strese bağlı birçok psikiyatrik hastalıklar eşlik edebilir ve bu kişinin yaşam deneyiminde olumsuz sonuçlar doğurabilir. Bu olumsuzluklar da kişinin kaybolmasına neden olmaktadır. Bu olumsuzluklardan bir tanesi de ‘aşırı zayıflama tutkusu’ olarak ifade edebileceğimiz ama tıp dünyasında da ‘anoreksiya nevroza’ adıyla ifade edilen durumdur.
Anoreksiya kelime anlamı olarak ‘iştahsız’ anlamına gelir. Bruch’a göre ise anoreksiya nevroza ‘beden üzerinde disiplin sağlayarak kişiler arası ilişkilerde ve benlik algısında kontrol duygusu elde etmek ve bu etkisizlik duygusunu ortadan kaldırmak için kişinin kendi geliştirdiği tedavi yöntemi’ olarak tanımlanmıştır (4). Anoreksiya nervoza hastaları iştahsız değil ancak ince kalmak ve kilo almamak konusunda son derece takıntılıdırlar. Bu sebepten bu kişiler olması gereken kilolarının çok altındadır. Bir toplumsal sağlık problemi olan anoreksiya nervozaya, biyolojik, psikolojik, sosyokültürel ve sosyal çevre gibi birçok faktör etki etmektedir. Günümüzde sosyal medyanın da etkisiyle toplum tarafından zayıflığa, ince beden yapısına ve fiziksel görünüme önem verilmesi özellikle genç kızlar ve kadınlarda baskı oluşturmaktadır. Bu ise kilo almaktan duyulan korku sebebiyle ısrarla diyet yapmaya (5) ve besin alımının kısıtlamasına yol açmaktadır. Anoreksiya nervoza hastaları, kilo verme ya da almamak için verdikleri mücadele çoğu zaman tutku ya da takıntı haline gelmesine ve kişinin sağlığını olumsuz etkilemesine neden olmaktadır. Bunun sebebiyet verdiği durumlar ise kişide psikosoyal işlevlerinde ve sağlık durumunda ciddi hastalıklara sebep olmakta hatta tedavi edilmediğinde ölümle sonuçlanabilmektedir.
Son olarak; kimi zaman olumlu, kimi zaman da olumsuz olabilecek tutku, belki de hayatımızı yönlendirebilen önemli dürtülerden biridir. Görünen o ki tutku; bir amaca, duyguya, düşünceye ve isteğe güçlü bir anlam katabilir ya da her büyük güçte olduğu gibi takıntı ve hırsa dönüşmesi durumunda tüm anlamları etkisiz hale de getirebilir. Buna bir örnekte kontrolsüz tutkudan doğan hırsın, günümüzde bedensel sorunların yanında psikolojik sorunlara sebep olan anoreksiya nervoza gibi birçok farklı hastalığın olmasıdır. Burada önemli olan, tutkunun sağlıklı bir denge içinde tutulabilmesi ve hayatın diğer yönlerinde de bunun sağlanabilmesidir.
Sinem Yılmaz
Uzman Sosyal Çalışmacı