
Bu yazıda tutku kavramı bağlamında futbol taraftarlığı, taraftarlığın en görünür halleri arasında yer alan fanatizm ve holiganizm olguları ele alınacaktır. Tutkunun temel bir dinamik olarak yer aldığı fanatizmin ve holiganizmin daha az olumsuz sonuçlara yol açmasının nasıl mümkün olabileceği ile ilgili öneriler paylaşılarak yazı sonlandırılacaktır.
Tutku, istenç ve yargıları aşan güçlü bir coşku ya da ölçüyü aşan, güçlü istek durumundaki eğilim olarak tanımlanmıştır (Oxford Languages). Bu tanımda dikkati çeken ilk kavram istek ve yargıları aşan güçlü bir coşkunun varlığıdır. Söz konusu tutku olduğunda bir aşırılık halinden söz etmek mümkündür. Bununla birlikte tutkuda ölçünün aşılması durumunun söz konusu olduğu ve bir kişi, nesne ya da olguya güçlü bir istek duyulduğu söylenebilir. Tutkuyu barındıran ilişkili bir kavram olan fanatiklik ise yüksek sempati ve sevginin bir marka, kurum, kuruluş ya da topluma mal olmuş bir kişi üzerinde yoğunlaşması olarak tanımlanmıştır. Fanatikliğin saldırganlığa dönüşen ve çevresindeki değerleri görmekten yoksun olan haline ise holiganizm denmektedir (Vikipedia). Bu kavramların yanında tutkunun spordaki, bu yazı özelinde futboldaki en saf halini barındıran taraftarlık ise şu şekilde açıklanabilir: Futbol taraftarlığı, yaşanılan, doğup büyüdüğünüz şehir, ilçe, semt takımlarına bağlılık taşımanın yanında daha ulusal ya da uluslararası boyutta güce sahip takımları desteklemeyi de barındırabilmektedir. Futbol maçlarını tuttuğu takımın maçlarını izleme, duyduğu ilgi ve sevgi bağlamında destekleme maksadıyla gerçekleştiren kişiler taraftar olarak tanımlanabilir.
Tutku, fanatiklik, holiganizm ve taraftarlık kavramlarının kabaca tanımları yapıldıktan sonra şimdi bu kavramların futboldaki görünümüne bakalım. Futbol maçlarını izleyen seyirciler arasında en masum kişiler olarak görülebilen taraftarlar, tuttukları takımların kazanmasıyla sevinir, kaybetmesiyle üzülürler. Bu kişilerin sahip oldukları duyguyu tutku ile açıklamak mümkün olmayıp ilgi, sevgi ve bağlılıktan söz etmek mümkündür. Fanatik kişiler ise tutkuyla takımına bağlı olan tuttukları takım kaybedince ruh halinde olumsuz etkiler görülen, etraflarındaki insanlara -istemeden, kırıcı olmak maksadını taşımadan- tepkileri ile zarar vermeye kadar gidebilen bir yapıya sahip olup eylemlerinde saldırganlığa varmazlar. Holigan kişiler ise tuttukları takıma tutkuyla bağlı olan, gözleri tuttukları takımdan başkasını görmeyen ve saldırgan eylemler başta olmak üzere yaptıklarıyla, söyledikleriyle çevrelerine zarar verebilen kişilerdir.
Tutku, güçlü bir duygu olup temelde insanın hayata canlılık ile bağlı olduğunun göstergesidir. İnsanların tutkuyla bir işi yapmaları, bir mesleği icra etmeleri ya da bir kişiyi sevmeleri onların o işe, nesneye ve kişiye gösterdikleri değerin, ilginin ne kadar fazla olduğunu göstermektedir. Tutkunun yaşamayı ve var olmayı sembolize ettiği gerçeğini unutmamakla birlikte, sahip olunan tutkunun başta tutkuyla bağlanan kişi ve nesne olmak üzere zarar verici bir yapıya dönüşmemesine dikkat etmek gerekmektedir. Tutku özünde yüksek sevgi ve ilgiyi barındırmaktadır, zarar vermek maksadını taşımamaktadır ancak aşırıya kaçılınca ve benmerkezci düşünce-eylem yapısıyla hareket edilince tutku artık zararlı eylemlerin tetikleyicisi olabilmektedir. Futbol taraftarlığını da tam olarak bu düşünce yapısı ile ele almak faydalı olmaktadır. Beşiktaş taraftarlarının ünlü bestelerinden Gücüne güç katmaya geldikte geçen ‘‘Beşiktaş seninle ölmeye geldik’’ ifadesi tutkunun özünde yer alan yaşamı değil ölümü çağrıştırdığından sağlıksız bir taraftarlık yapısını göstermekte üstelik yanlış bir bakış açısını normalleştirmektedir. Oysa yine aynı takımın taraftarları tarafından yazılan stadyum açılış bestesinde yer alan ‘‘Uçurumlardan derin kalbimizde yerin, yalnız kalmayacaksın sonsuza kadar, yıllara yenilmedik buradayız işte dimdik’’ sözleri ise tam bir tutkuyu ve bağlılığı ifade etmekte olup zarar vermeyi içermemektedir.
Futbol taraftarlarının başta kendi takımlarına zarar vermelerine yol açan eylemlerine, holiganlıklarına son vererek tutkuyu en saf hali olan coşku ve bağlılıkla göstermeleri, ölümü değil yaşamı çağrıştıran besteleri tribünlerde söylemeye, herkese kendi tuttuğu takımın değerli geldiğini unutmamaya davet ediyoruz. Siz kendi kulübüne ne kadar bağlıysanız, rakip takımın taraftarları da kendi takımlarına o kadar bağlı olabilir. Önemli olanın spordaki kardeşlik ve centilmenlik ruhu olduğunu unutmadan; spora ve futbola şiddeti, holiganlığı, vandallığı karıştırmaya çalışan ve bazen kapanması mümkün olmayan yaralar açan eylemlerden kaçınmanın en başta tuttuğunuz takıma karşı bir sorumluluğunuz olduğunu aklınızdan çıkarmamanız gerekmektedir. Unutmayın, tutku yaşamı canlı kıldığında; taraftarlık size zarar vermediğinde güzeldir!
Mücahit Akkaya
Psikolojik Danışman / Doktorant