Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Sosyal Öğrenme Kuramı ve Şiddet: BOBO DOLL DENEYİ – Psikolektif Dergisi – Sayı – 5

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Şiddet gören bugünkü mazlum çocuk, yarının şiddet gösteren zalimi olur.

Adem Güneş

Dünyaya gelen birey ilk sosyal etkileşimini anne ve babası ile yaşamakta, daha sonra çevresindekilerle etkileşime geçmektedir. Çocuğun sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi, gelişebilmesi ve öğrenmeye karşı olumlu tutumlar geliştirebilmesi için nitelikli bilişsel uyarıcıların, zengin dil etkileşimlerinin, olumlu sosyal ve duygusal deneyimlerin çocuğa sunulduğu ve çocuğun bağımsızlığının desteklendiği bir çevrenin oluşturulmasına gereksinim duyulmaktadır (Karakurt, Durmaz & Ay, 2017). Aynı zamanda birey doğumundan itibaren ailesinden ve çevresinden aldığı uyaranların yanında kitle iletişim araçları (televizyon, sosyal medya platformları vb.) doğrultusunda tepki vermekte ve hayatı öğrenmektedir. Bütün bunlar bireyin doğumundan itibaren sosyal öğrenmenin birey üzerinde önemini göstermektedir.

Peki nedir sosyal öğrenme?

Sosyal öğrenme kısacası bireyin başkasında gözlemleyerek öğrenmesi şeklinde ifade edilebilir. Bir başka deyişle sosyal öğrenmede bireyin öğrenmesi çevre, birey, davranış üçlüsünün karşılıklı etkileşimiyle gerçekleşir (Korkmaz, 2012). Bu teorinin temel varsayımı, bireyin uyaranlara doğrudan maruz kalmadan öğrenme gerçekleştirmesidir.

Ancak sosyal öğrenme yoluyla öğrenme gerçekleştiren birey ailesinden ve çevresinden olumlu özelliklerin yanı sıra bu ailede ve çevrede yer alan olumsuz özellikleri de dolaylı olarak öğrenmektedir. Şiddet olgusu da kişinin dolaylı olarak öğrendiği uyaranlardan biri olmaktadır. Örneğin anlaşmazlık durumunda, anne babasının sorunu bağırarak ve kavga ederek çözdüğünü gören çocuk, kendi akranlarıyla çatışma yaşadığında benzer stratejilere başvurarak, kavga ederek sorunu çözmeye çalışacaktır (Karakurt, Durmaz & Ay, 2017). Burada da görüldüğü üzere sosyal öğrenmenin olumsuz koşulları şiddet olgusunun birey üzerinde nüfuz etmesine sebep olmaktadır.

Bu durum 1961 yılında Albert Bandura’nın gerçekleştirmiş olduğu Bobo Doll Oyuncak Bebek Deneyi açısından ele alınabilir: Bu deneyde Albert Bandura bir çocuk grubunu laboratuvar ortamına almaktadır. Bu laboratuvarda çocuklara resimler çizdirilir. Bu aşamaya kadar her şey çok normal bir şekilde devam etmektedir. Sonra bir Bobo Doll bebeği ortama getirilir ve bebeğin yanında da yetişkin bir kişi yer almaktadır. Bu kişi Bobo Doll bebeğini tekmeler, havaya atar, çekiçle vurur ve yumruklamaya başlar. Bununla da beraber “Vur, Tekmele” şeklinde bağırmaya başlar. Resim çizen çocuklarının yanında gerçekleşen bu olayın ardından deneyin diğer aşamasına geçilir. Bu aşamada deneyi yapan bilim insanları çocuklara çözmeleri mümkün olmayan bir bulmaca vermektedir. Çocuklar bu bulmacayı çözmek için epey bir zaman sarf ederler ancak bu bulmacayı çözemezler ve bu durum onları öfkelendirir. Bu öfkelenme esnasında çocukların bir kısmı daha öncesinde adamın yaptığı gibi Bobo Doll bebeğine vurur ve hatta onun gibi “Vur Tekmele” şeklinde bağırır. Bu davranıştan sonra bilim insanları şu soruya cevap aramıştır: Buradaki bazı çocuklar Bobo Doll oyuncağına vurma davranışı gösterirken diğerleri neden saldırganca davranışlar göstermediler? Bunu anlamak için bir ikinci deney daha yapılır. Bu deneyde de çocuklar bir televizyon ekranında Bobo Doll oyuncağına şiddet uygulayan bir kişiyi izlemektedirler. Hatta bu kişi de yine aynı şekilde “Vur Tekmele” şeklinde bağırır. Ardından çocuklar, içinde Bobo Doll bebeğinin de bulunduğu oyuncaklarla dolu bir odaya girerler.

Ardından yine çocukların bir kısmı Bobo Doll bebeğine adamın yaptığı gibi saldırırlar ve onun gibi “Vur Tekmele” şeklinde bağırırlar. Ancak yine çocukların tamamı bu davranışı sergilememiştir. Bilim insanları da bunu anlamak için bir üçüncü deneyi daha yapmışlardır. Bu deneyde de ikinci deneyin devamı olarak çocuklar televizyonda izledikleri davranışları taklit ettikleri takdirde onların ödüllendireceği (sevdikleri şeylerde verilmiş) söylenmiştir. Bunun ardından odaya giren tüm çocuklar televizyonda izledikleri gibi Bobo Doll bebeğine saldırmışlardır. Hatta “Vur Tekmele” şeklinde de bağırmışlardır. Burada aşamalarla anlatılan deneyden çıkarılacak önemli hususlar şunlardır:

Öncelikle çocuklar şiddet unsurlarının bulunduğu ortamda farklı bir etkinlik yapsalar dahi bunu dolaylı olarak öğrenmektedir. Hatta öğrenen çocukların bir kısmı bunu performansa dönüştürmektedir.

İkinci olarak bir yandan bazı ailelerinde dile getirdikleri “benim çocuklarım bu tarz filmleri izliyor ama hiç şiddet ve saldırganca davranışlar sergilemiyor” şeklindeki düşüncelerine karşılık bir yandan da deneyin son aşamasında çocuklara bir ödül verildiğinde, tamamı Bobo Doll bebeğine saldırganca davranışlarda bulunmuştur. Burada çıkarılacak sonuç şudur: öğrenmek ve bunları performansa dönüştürmek ayrı şeylerdir. Nitekim Albert Bandura buna “Öğrenme Performans Ayrımı” demiştir. Burada şiddet unsurları ile baş başa kalan çocuklar o anda tepkilerin şiddet yoluyla göstermeseler bile bunları öğrenmektedir. Bu öğrenilen şiddet unsurları ilerleyen zamanlarda pekiştirildiği takdirde gün yüzüne çıkmaktadır.

Peki bu olumsuz koşulların gerçekleşmemesi adına neler yapılabilir?

Burada en önemli sorumluluk bireyin en yakın çevresini oluşturan ailesine düşmektedir. Aile bireyleri kişiye olumlu bir model olduğu takdirde şiddet olgusu ile karşılaşma ihtimali azalmaktadır. Burada kişiye sunulacak olumlu çevre koşulları bireyin zengin yaşantılar edinmesine imkân sağlayacaktır. Olumlu bir model olmanın yanında kişinin içeriğinde şiddet unsurlarını barındıran çevresel etkenlerden uzak tutulması gerekmektedir. Örneğin eş dost çevresinde, birey için zararlı olan yaşantılardan bireyin uzak tutulması sağlanmalıdır. Bu sebeple çocuğa sunulan çevrenin ve ailenin önemi üzerine durulması gerekmektedir.

Ve son olarak Bobo Doll deneyinde gördüğümüz gibi çocuklar şiddeti dolaylı olarak öğrenmektedir. Bu öğrenme şekli birçok farklı kanal aracılığıyla (televizyon, internet ve çevre) gerçekleşmektedir. Bu noktada bu kanalların son derece dikkatli bir şekilde takip edilmesi ve sonrasında uygun bulunması halinde çocukların yaşantısına sunulması çok önemlidir. “Benim çocuğum böyle şeylerden etkilenmiyor, sakin sakin oturuyor” şeklindeki düşüncelere kapılmadan son derece duyarlı olmak önem arz etmektedir.

Şu asla hatırlardan çıkmamalıdır:

ŞİDDET ŞİDDETİ DOĞURUR.

Ferhat YILDIZ

Psikolojik Danışman