Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Savaşın Kadınlar Üzerindeki Etkisi – Psikolektif Dergisi – Sayı – 6

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

İnsanlık tarihi boyunca bazı topluluklar ile diğer topluluklar arasında çeşitli sebepler dahilinde saldırı ve çatışmaların yaşandığı bilinmektedir. Bu çatışmalarda topluluklar gerek çıkarlarını gerek kendilerini korumak ve savunmak amacı gütse dahi pek çok insanın bu durumdan zarar gördüğü aşikârdır. Savaş, insanların yeryüzünde var olmasıyla ortaya çıkan ve özünde ülke/ülkelerin maddi ve manevi değerlere sahip olması dürtüsüne dayanan bir olgudur. Bir ülke sınırları içindeki etnik sınıf, din, mezhep çatışmaları sonucu çıkan çatışmalar da savaş kapsamında değerlendirilebilir (Gökalp, Taner, 2019).

Savaşın yalnızca çatışmaların içindeki askerleri ve toplumu etkilemediği tüm canlıların sağlığını olumsuz etkileyen bir olgu olduğunu söylemek mümkündür. Bu süreçte ortaya çıkan mağdurlar tespit edilip gerekli önlemler alınmadığı takdirde hem savaş/çatışma içindeki toplumlar hem de çevre ülkelerin toplumları risk altındadır. Barışın sağlanmasının uzak göründüğü savaş ortamlarında, çok sayıda insanın yaşamını yitirmesinin yanı sıra dağılan aileler, yaralı insanlar, yakılıp yıkılan binalar, yıkılan umutlar biçiminde giderek ağırlaşan bir tablonun varlığı göze çarpmaktadır.

Dünya ülkelerinde yaşayan insanların 2013 yılı ilk 10 ölüm nedenleri incelendiğinde; “Savaş’ın ilk on neden arasına girdiği ve ilk sırayı alan ülkenin ise komşumuz Suriye olduğu belirtilmektedir. Çatışmaların olduğu bölgelerde insanlar yaşam için gerekli temel gereksinimlere dahi ulaşmada sıkıntı çekmektedir. Halen çatışmaların devam ettiği Suriye’de her beş Suriyeli aileden biri, ayda en az bir hafta gıdadan yoksun kalmaktadır (Arslanyılmaz, Kılıç, Özvarış, 2005).

Savaş olgusundan etkilenen pek çok ögenin varlığından söz etmek mümkündür. Öncelikle dezavantajlı grup olarak kategorize edilen kadınlar, yaşlılar, çocuklar ve hastalar savaşın en ağır faturasının kesildiği grupların başında gelmektedir. Erkeklerin savaştan etkilenmediğini söylemek elbette mümkün değildir. Tıpkı diğer bireyler gibi erkeklerde savaşta pek çok olumsuz durum ile karşılaşmaktadır. Ancak konu bağlamının bir gereği olarak kadınlar ve savaş arasındaki derin, travmatik ilişki irdelenecektir.

Kadınların dezavantajlı grup arasında değerlendirilmesinin onlara yüklenen toplumsal cinsiyet rollerinin etkisi ile oluştuğu olasılığını göz önünde bulundurmak da gerekmektedir. Kadınların çoğunlukla ev ve aile ile ilgileniyor olmaları onların savaşın zarar verici yüzüyle daha çok muhatap olmalarına sebep olmaktadır. Zira savaş dolayısıyla ortaya çıkan yokluk, imkansızlıklar, kayıplar en çok kadınlar tarafından görülmektedir.

Çatışma ve savaş ortamlarında eşlerini, çocuklarını, yakınlarını kaybeden kadınları bekleyen daha pek çok sorun bulunmaktadır. Bunlar içinde belki de en acımasızı hem kişiliği hem de fiziksel bütünlüğü tehdit eden tecavüzlerdir. Pek çok savaşta, üstelik tarihi belgelerde de geçtiği üzere savaşlarda kadınlara yönelik en ağır tehdit cinsel istismar ve saldırılardır. Bu saldırıların pek çok şekilde kadınlara yöneltildiğini söylemek mümkündür. Erkekler genelde savaşan konumundayken öldürülme, tecavüz ya da işkenceye maruz kalırken; kadınlar, tecavüz, toplu tecavüz, seks kölesi, fahişelik, işkence, zorla hamile bırakma, zorla kısırlaştırılma, zorla evlendirme, kadın sünneti gibi insanlık dışı muamelelere maruz kalmaktadırlar (Özdemir, 2015).

Savaş ve çatışmalara bizzat tanık olan ve şiddete maruz kalan kadınlar sosyal-psikolojik açıdan birtakım sorunlar yaşayabilmektedirler. Strese bağlı travma, depresyon, korku, kendini suçlama, kendinden nefret etme, utanç ve intihar düşüncesi, cinsel ve toplumsal cinsiyet temelli şiddete maruz kalmış kadınların yaşadıkları duygusal ve psikolojik sonuçlar olarak karşımıza çıkmaktadır (Demirbaş, Akyiğit, 2018).  

Araştırmacılar kadınların özellikle cinsiyetlerinden kaynaklı şiddete maruz kalmalarını çeşitli argümanlar çerçevesinde açıklamaktadır. Araştırmacılara göre; ilk olarak kadınlar, grup üyelerinin biyolojik yeniden üreticisi olarak kavramsallaştırılmaktadır. Nüfus üzerindeki bu etkilerinden ötürü kadınlar bir milletin çoğalması için oldukça önem taşırken aynı zamanda başka bir topluluğun neslinin sürekliliğini engellemede de önemli kaynakların başında gelmektedir. Buna bağlı olarak, kadın bedenleri, erkeklerin savaşlarında rahatlıkla savaş meydanı haline gelmektedir. Bosna’da yaşanan sistematik tecavüzler ve cinsel kölelik yalnızca sayısız kadına zarar vermemiş aynı zamanda topluluğun devamlılığını da tehdit etmiştir. Savaş sırasındaki cinsel şiddetin arkasındaki mantık, bireye yönelmiş bir saldırı olmanın ötesinde, bireyin bağlı olduğu toplumun tamamının hedef alınmasıdır (Kelleci, 2017).  Bu argümanın bir sonucu olarak kadınlar, özellikle düşmanın gelecek nesillerini doğuran ve ait olduğu düşman kültürü taşıyan bireyler olmalarından dolayı şiddete maruz kalmaktadırlar. 

Tarih boyunca yaşanan savaşlarda galip gelen ülkeler fethettikleri yerlerin tarihi ve kültürel değerlerini tahrip ve mal varlıklarını yağmalamakla kalmayarak, yenilen ülke kadınlarının da ırzına geçmek suretiyle hükümranlıklarını perçinlemişlerdir.  Savaşın parçaladığı toplumlarda cinsel şiddetin başlıca öznesi olan kadınlar, çatışmadan sonra da istenmeyen hamilelik, cinsel yolla bulaşan hastalıklar ve toplumdan dışlanma gibi kalıcı etkilere maruz kalmaktadır (Gökalp, Taner, 2019).

Düşman ulusuna ait kadına tecavüz edilmesi fethedilen bir parça toprağı temsil etmekte ve bu amaçla beden “vatan” olarak algılanmaktadır. Vatan, kadın bedeninde adeta bir arzu nesnesine dönüştürülmüştür. Savaş gibi bir karışıklık ortamında kadına karşı şiddet; din, ırk, ya da bağlı olduğu gruptan dolayı etnik temizlik ya da soykırıma kadar giden intikam ve hınç duygusuyla kadın bedenine verilen zarar şeklini almaktadır (Özdemir, 2015).

Savaş sürecindeki zulümler; kadınları yalnızca kendi topraklarında değil, yaşamak için sığındıkları topraklarda da rahat bırakmamaktadır. Pek çok kadının sığındıkları ülkelerde başta açlık, yoksulluk gibi sosyoekonomik zorluklarla beraber, taciz, tecavüz, para karşılığında satılma gibi çeşitli insanlık dışı muamelelere maruz kaldıkları bilinmektedir. Kadınların maruz kaldığı olumsuz yaşam şartlarını iyileştirebilmek için oldukça detaylı ve yaptırım gücü bulunan çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.

Ayşe Doğan

Psikolojik Danışman