Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

PSİKOLOJİK SAĞLAMLIK ve KADINLIK – Psikolektif Dergisi – Sayı – 4

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Son yıllarda oldukça popüler olan psikolojik sağlamlık kavramı kökenini Latinceden almaktadır. Resilire kökünden türeyen resilient kelimesi elastik olan, esneyebilen anlamına gelir (Öz ve Yılmaz, 2009). Bu kelimenin kökeninden yola çıkıldığında psikolojik sağlamlık, zorlu hayat deneyimlerinden sonra bedensel ve ruhsal sağlığı koruyabilme, değişen ve zorlu durumlara uyum sağlayabilme olarak tanımlanabilir (Soylu, 2017). 

Psikolojik sağlamlık kavramı pozitif psikolojide sıklıkla kullanılan bir kavramdır. Bireyin eksikliklerine değil, olumlu özelliklerine vurgu yapan ve bu olumlu özelliklerin güçlendirilmesiyle bireyin ruhsal olarak daha sağlıklı olacağını ifade eden pozitif psikoloji, psikolojik iyi oluş için psikolojik sağlamlığı gerekli görmektedir (Soylu, 2017). Psikolojik sağlamlık iyi oluşla ilişkiliyken iyi oluşu etkileyen bir durum olan travmadan bahsetmek yerinde olacaktır. Travma, kişinin bedensel ve zihinsel durumunu inciten, yaralayan, bütünlüğünü bozan her şeydir (Kokurcan ve Özsan, 2016). “Her şeydir” şeklinde ifade edilmesinin sebebi travmatik olduğu düşünülen bir olayın kişide travmaya neden olmayabileceği ya da travmatik olmadığı düşünülen bir başka olayın kişiyi travmatize edebileceği gerçeğidir. Burada travmanın şiddeti ve niteliği gibi birçok etken göz ardı edilmeden, bireysel farklılıkların da travmanın belirleyicisi olduğunu söylemek yanlış olmaz (Bolu ve ark., 2014). Psikolojik sağlamlık bu bireysel farklardan biri olarak kabul edilebilecekken bir diğer etken ise cinsiyettir. Konu ister travma ister psikolojik sağlamlık olsun cinsiyet önemli bir değişken olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki konuda da yapılan araştırmalarda örneklem grubu bize cinsiyetin psikolojik sağlamlık ve travma üzerinde nasıl tezahür ettiği hakkında fikir vermektedir.

Psikolojik sağlamlık literatürüne bakıldığında kadınlarla yapılan birçok çalışma görülmektedir (Yılmaz, İnci ve Öz, 2012; Çam ve Büyükbayram, 2017; Öz ve Yılmaz, 2009; Güngörmüş, Okanlı ve Kocabeyoğlu, 2015; Uğur, 2014; Soylu, 2017). Yapılan çalışmaların örneklem grubunun büyük çoğunluğu kadın olsa da çalışmalar aslında kadın cinsiyetine yönelik değildir. Örneğin Soylu (2017), çalışmasında kadının boşanma deneyiminin psikolojik sağlamlık ile ilişkisini ele almıştır. Bu çalışmada kültüre bağlı olarak kadının boşanma deneyiminden ve boşanma sonrası psikolojik sağlamlığından söz edilse de erkeğin psikolojik sağlamlığı konusunda yordayıcı bulgular bulunmamaktadır. Çalışmada kadının ve erkeğin boşanma deneyimi karşısında gösterdiği psikolojik sağlamlık düzeyinin karşılıklı yorumlanması yer almaktadır. Kadınların çoğunlukta olduğu hemşirelik mesleği ile ilgili bir çalışmaya baktığımızda (Güngörmüş ve ark., 2015), kadınların erkeklere göre daha yüksek bir psikolojik sağlamlık düzeyi gösterdikleri belirtilmektedir. Oktan’ın (2008) yaptığı, psikolojik sağlamlığın cinsiyet üzerinden incelendiği çalışmada da kadınların psikolojik sağlamlığı erkeklere oranla yüksek bulunmuştur. Bu bulgulardan yola çıkarak günümüz toplumundaki kadın imgesine baktığımızda toparlanma gücünün, yılmazlığın aslında erkeğe atfedilen bir özellik olduğunu görürüz. “Erkeklerin ağlamayacağı” herkes tarafından bilinir fakat ağlamaması erkeğin daha “yılmaz” olduğunu gösterir mi? Diğer taraftan bakıldığında kadının erkeğe göre daha kolay incinen olduğu düşünülür fakat incinmenin ne olduğu ya da hangi bağlamda kullanıldığı belirtilmez. Dar bir kapsamdan, psikolojik sağlamlık kapsamından bakıldığında toplumdaki erkek imgesiyle gerçek “erkek” arasında fark olduğu görülmektedir (Cengiz ve ark., 2004). Çalışma sonuçlarına bakıldığında aynı şey kadın imgesi için de geçerlidir. Kadın kolay incinir ve toparlanamaz görünse de erkeğe göre toparlanma gücü daha fazladır.

Toplumsal ve cinsiyetçi söylemler bağlamında, kadına ve erkeğe “gerçek” sıfatlar atfedilmediği görülüyor. Sağlam temellerle bugüne kadar gelmiş cinsiyetçi görüş bilimsel gerçeklerle sarsılabilir, belki yıkılabilir. Bu sıfatları bilimin desteklemediği insanlara anlatılabilir ve belki de bazı şeyler değişebilir. Bu noktada metni manidar bir Orhan Veli şiiriyle sonlandırmak oldukça uygun olacaktır:

Bakakalırım giden geminin ardından;

Atamam kendimi denize, dünya güzel;

Serde erkeklik var, ağlayamam.

                                                                                             ASLI EYİ

                                                                                             PSİKOLOG