
Kişiler toplum içerisinde bireylerin birbirlerine karşı uyguladığı şiddeti görüp müdahale ederken aile içinde gerçekleşen şiddet olaylarına karşı ise özel yaşam diyerek bu durumu olağan kabul etmektedir. Bazen de aile içi şiddete maruz kalan kadınlar yaşadığı şiddeti mahremiyet düşüncesi ile kimseye söyleyememektedir. Toplum ve birey tarafından görmezden gelinen şiddet, bireylerin beden ve ruh sağlığına yönelik sorun teşkil etmektedir. Şiddet bireyin annesine, babasına, çocuklarına, eşine, kardeşine, eski kız arkadaşına, sevgilisine, nişanlısına karşı uyguladığı maddi veya manevi saldırganca davranışlardır. Saldırganca davranış vurmak, aşağılamak, özel hayatını kısıtlamak, istemediği bireylerle evlendirmek, küçümsemek, taciz, tecavüz, istemediği türde cinsel ilişki, cinsel ilişki esnasında acı veren obje kullanmak, kadının iş yaşamını engellenmek, sevgi göstermemek, yaşamı ile ilgili değişik korku ve kaygıya sebebiyet verecek söylemlerde bulunmayı kapsar.
Kadına yönelik fiziksel şiddet, kadın erkek arasındaki güç eşitsizliğinden kaynaklanan bir durumdur. Bazı kadınlar şiddeti, eşinin kötü sözlerini içselleştirebilir; eşinin kendisine yönelttiği şiddette haklı olduğunu düşünebilirler. Çocuklarını koruduğunu düşünerek şiddete sessiz kalan kadınlar eşinin değişebilmesini ümit edebilirler. Bu sebeplerden dolayı kadına yönelik şiddeti sadece müdahaleye yönelik değil aynı zamanda önlemeye yönelik güçlendirici çalışmalarda yapılmalıdır. 2009’da Başbakanlık tarafından yürütülen kapsamlı çalışmada yaklaşık 24000 kişiye ulaşılmış bu kişilerle yapılan görüşmelerden sonra kadınların herhangi bir dönemde şiddete uğrama sıklığı %39 olarak saptanmış, yani kısaca her 10 kadından 4’ünün partneri tarafından şiddete uğradığı anlaşılmıştır. Ülke çapında evli kadınların %15’i cinsel şiddete uğradığını bildirmiş, %42’si de hem cinsel hem de fiziksel şiddeti birlikte yaşamıştır, bu da cinsel şiddetin fiziksel şiddetle birlikte yaşandığını göstermektedir (Rahşan ve Yücens, 2016).
1970’lerden itibaren gelişmiş ülkelerde, 1980’lerden sonra ise gelişmekte olan ülkelerde, kadın hareketinin baskısıyla, şiddete uğrayan kadınların ve çocuklarının sığınabilecekleri birçok kadın evi, sığınak ve danışma merkezi açılmaya başlamıştır. Türkiye’de 80’lerin başında ivme kazanan kadın hareketi, kadına yönelik aile içi şiddetin görünürlük kazanmasını sağlamış, kadın sığınma evlerinin açılmasını ana hedef olarak belirlemiştir. 90’ların hemen başında sığınma evleri resmi düzeyde de açılmaya başlamış ve bir sosyal hizmet kurumu olarak kabul edilmiştir (Açıkel, 2009). Evin dışında güvenli bir yer ihtiyacı, kadın sığınma evlerini şiddetle mücadelenin etkili bir aracı olarak ortaya çıkarmıştır. Şiddetten uzakta güvenli bir ortam sağlayan kadın sığınma evleri, kadınların çaresizlik ve yalıtılmışlık duygusundan kurtularak güçlenmesi ve erkeği üstün konumlandıran toplumsal yargı, tutum ve davranışların dönüştürülmesi amaçlarını taşımaktadır (Açıkel, 2009). Yapılan bir araştırmada kadın sığınma evlerinde yaşayan kadınların %51,6’sı şiddet sıklaştığı zaman, %38,7’si ciddi bedensel hasar aldığında, %22,6’sı ailesinin destek olmayacağını anladığında, %9,7’si şiddetin çocuklarına yöneldikten sonra kadın sığınma evine başvurduklarını söylemiştir (Gökmen, 2009). Şiddet mağduru kadının herhangi resmi kuruluşa şiddete uğradığı beyanında bulunması kadın sığınma evlerine yönlendirilmesi için yeter koşul olarak kabul edilir. Şiddet mağduru kadın ilk etapta karakol, hastane gibi kuruluşlara müracaat edebileceği gibi doğrudan Şiddet Önleme ve İzleme Merkezi’ne koruma veya barınma talebinde bulunabilir (Maybek, 2017).
Sığınma evinde hizmet verilen kadınlar;
∙ Fiziksel, cinsel, duygusal ve ekonomik istismara uğrayan kadınlar, boşanma veya eşin ölümü nedeniyle ekonomik ve sosyal yoksunluk içine düşmüş,
∙ İstenmeyen evliliklere zorlanan,
∙ Evlilik dışı hamile ya da çocuk sahibi olan ve bu nedenle ailesi tarafından kabul edilmeyen,
∙ Daha önce uyuşturucu, alkol bağımlılığı olup, bu konuda tedavi görmüş ve alışkanlıklarını terk etmiş,
∙ Cezaevinden yeni çıkmış olup, yardım ve desteğe ihtiyacı olan,
∙ Kontrolleri dışında oluşan çevre koşulları nedeniyle ekonomik ve sosyal yoksunluk içine düşmüş kadınlardır (Kadın Statüsü Genel Müdürlüğü, 2008).
Kadınlar yaşadıkları korkulu günlerden sonra insanlara tedirgin bakma, hayata küsme, yaşamdan zevk almama, diğer kişilere karşı ön yargılı olma gibi duygular geliştirebilmektedirler. Bazen kadınlar maruz kaldıkları şiddet yüzünden vücut bütünlükleri de bozulmaktadır. Ülkemizde şiddet gören bir kadın kocasından kaçarken trafik kazası geçirerek kalıcı sakatlık yaşamış, diğer bir kadın ise sarhoş kocası tarafından üçüncü kattan aşağı atıldıktan sonra kangren oluştur (Öztürk, 2014). Kadın sığınma evleri kadınların kaybettikleri güven duygusunu yeniden kazanmalarına yardım ederek, özgüven kazandırarak hayata yeniden başlama olanağı sunmaktadır. Sığınma evlerinde kadınlara yönelik psikolojik yardım, yasal danışmanlık, finansal destek, çocuk bakımı, güçlendirme hizmeti, hukuksal destek, eğitim ve istihdam desteği verilmektedir. Kadınlar aile içinde yaşadıkları psikolojik şiddetin etkilerini kadın sığınma evlerinde gördükleri danışma seansları ve rehabilitasyon süreçleri sonrasında atlatabilmektedir. Kadınlar aynı zamanda şiddet konusunda bilinçlenme, çatışma çözme ve karar verme becerileri, toplumsal cinsiyet, kadın erkek ilişkilerine yönelik farkındalık kazanmaktadırlar. Burada yaşayan kadınlar şiddet gören diğer kadınlarla iletişime geçerek benzer deneyimleri paylaşarak yalnızlık duygusundan uzaklaşmaktadırlar. Kadın sığınma evlerine anneleri ile birlikte gelen çocuklara yönelikte hizmetler verilmektedir. Çünkü aile içi şiddetin çocuklar üzerinde de örseleyici etkisi bulunmaktadır. Çocuklara yönelik hizmetin amaçları; fiziksel ve duygusal olarak güvende olduklarını hissetmelerini sağlamak, zihinsel, fiziksel, duygusal gelişimine yardımcı olmak, anne-çocuk ilişkisini geliştirmek şeklindedir (KSGM, 2008).
Kadın sığınma evlerinde kadınlar 6 ay kalabilmektedir. Bu süre ihtiyaç halinde bir kere uzatılabilir. Kadınlar sığınma evlerine girdikleri andan itibaren kendisinin ve yanında gelen çocuğa ait tüm bilgileri gizlilik ilkesi kapsamında değerlendirilmektedir (Maybek, 2017). Bu süre bittikten sonra bazı kadınlar sığınma evlerinden ayrıldıktan sonra eski eşlerine veya ailelerine geri dönebilmektedir. Kadınların geri dönme sebebi olarak eşlerinin veya yaşamlarını paylaştıkları diğer bireylerin öfke ve şiddet eğilimlerinin geçtiği söylenilebilirken bazı kadınların ise onları affettikleri için geri döndükleri söylenilebilir. Bazı kadınlar ise yaşamlarına yeniden başlamayı seçmektedir. Kadınlar sığınma evlerinden ayrıldıktan sonra kadınların yeni yaşamlarına uyum sağlamaları amacı için kadın danışma merkezi aracılığıyla izleme ve destekleme hizmeti sunulmaktadır. Kadınlar ihtiyaç duyarsa tekrar kadın sığınma evine gelebilir fakat ana hedef kadının ayakları üzerinde durmasını sağlayabilecek kaynakların harekete geçirilmesidir (KSGM, 2008).
Merve Kayacı
Psikolojik Danışman