
Emile Durkheim, “İntihar” adlı eserinde intiharı şöyle tanımlamaktadır: “Nasıl bir sonuç vereceği bilinen, kurbanın kendisi tarafından gerçekleştirilen, olumlu ya da olumsuz bir edimin dolaysız ya da dolaylı sonucu olan her ölüm edimine intihar denir. İntihar girişimi de böyle tanımlanan, fakat ölüm sonucu vermeyen edimdir” (Durkheim, 2013, s.5). Dünya Sağlık Örgütü 2019 yılında yayımladığı raporda dünya genelinde yaklaşık olarak her 40 saniyede bir kişinin, toplamda ise bir yılda yaklaşık 800.000 kişinin intihar ederek hayatını kaybettiğini bildirmiştir (WHO, 2019). Türkiye İstatistik Kurumu’nun verileri 2018 yılında ülkemizde 2391’i erkek, 770’i kadın toplam 3161 kişinin intihar ederek hayatına son verdiğini bildirmekte, bu ise yılda her gün yaklaşık 8 kişiye tekabül etmektedir (TÜİK, 2018). İntihar, stres yaratan hayat koşullarına reaksiyon veren bir kişiden, ağır ruhsal bozuklukları olan hasta bir bireye kadar toplumun geniş bir kesiminde gözlenmektedir. Kişi intiharı gerçek bir ölme istemiyle gerçekleştirebildiği gibi, bu davranışı duyduğu acıyı, çaresizliği, umutsuzluğu ifade etmek amacıyla da gerçekleştirebilmektedir, bu da bize intiharı bir yardım çağrısı olarak da değerlendirebileceğimizi göstermektedir (Can ve Sayıl, 2004).
Kriz ve İntihar İlişkisi
Kriz ise “karar verme” ve “dönüm noktası” anlamı taşıyan Yunanca kökenli bir kelimeden türeyip, genel anlamda belirli bir olayı izleyen ve bununla birlikte hayati bir öneme sahip kritik bir dönemi ifade etmektedir (Sözer, 1992). Caplan’a göre psikiyatrik kriz; bireyin yaşamının aniden zorlu travmatik yaşantılar sonucunda kesintiye uğradığı tepkisel bir durum şeklinde tanımlanmaktadır. Bireyin yaşamında birçok iniş çıkış ve tehdit edici durum yaşaması olağandır, birey bu gibi durumlarla başa çıkabildiğinde kriz durumu oluşmamakta, birey eğer mevcut tehdit edici durumla problem çözme yeteneklerini kullanarak başa çıkamıyorsa kriz var olmaktadır. Caplan’a göre kriz kavramı tehdit edici durumun kendisi değil, bireyin buna verdiği duygusal reaksiyon olarak tanımlanmaktadır. Bireyler krizle baş etme sürecinin içindeyken, çözüme ulaşmada yetersiz kaldıklarını hissettiklerinde bir aciliyet duygusunun içine girebilmektedir. Bununla birlikte bireyler bu evrede aciliyet ve çaresizlik hissi ile yardım çağrısında bulunma ya da zorlayıcı durumdan kaçma istemleriyle intihar girişimlerinde bulunabilmektedir. Ayrıca intihar girişimlerinin önemli bir kısmının bu evrede görüldüğü gözlemlenmektedir. Eğer bireyler baş etme evresinde krizi sonlandıramazsa geri çekilme evresi ortaya çıkmaktadır. Bu durumda bireyler sorunla baş etme denemelerini sonlandırmakta, çözüm aramaktan vazgeçmektedir. Baş etme evresinde bir yardım çağrısı olarak görülen intihar girişimi bu evrede daha çok ölüm ile sonlanmakta, birey bir yardım çağrısında bulunmaktan ziyade intiharı çektiği acılardan kurtulma yolu olarak kullanmaktadır (Özgüven, 2003).
İntihar Davranışının Nedenleri ve Risk Faktörleri
İntihar davranışının yalnızca bireysel ya da toplumsal bir patolojinin sonucu olmadığı; biyolojik, psikolojik ve toplumsal etkenlerin bileşkesinin bir sonucu olduğu bilinmektedir. İntihar girişimleri ile depresyon, alkol ve madde bağımlılığı, olumsuz aile içi etkileşimler, toplumsal dayanışma azlığı, ekonomik sorunlar gibi faktörlerin ilişkisi bulunmaktadır. Literatür incelendiğinde bireylerin karşılaştıkları sorunları çözme becerisinin de intihar davranışı ile ilişkili olduğu görülmektedir (Şevik, Özcan ve Uysal, 2012). Bireyler intihar girişimlerini yineleyebilmektedirler. Madde kullanımı, kişilik bozuklukları, yalnız yaşama, suç kaydı, daha önce psikiyatrik tedavi almış olmak, travmatik yaşantılar, aile içi şiddet faktörlerinin intiharı yinelemede önem taşıdığı gözlemlenmektedir (Can ve Sayıl, 2004).
Bireyin intihar girişimlerini yinelemede yüksek risk taşıdığı durumlar şunlardır (Özgüven, 2003):
- Bireyin tarihi belirlenmiş, ayrıntılı, uygulanabilir bir intihar planı varsa.
- Birey suskunluk, depresyon, ajitasyon gibi duygulara sahipse.
- İntihar girişiminde bulunduysa ve bu mortalitesi yüksek bir yöntem ise.
- Bireyin çevresinde tamamlanmış bir intihar yaşandıysa.
- Hayatında ani gelişen bir kriz ya da akut bir stresör varsa.
- Yetersiz sosyal desteğe sahipse.
Krize Müdahale ve İntihar Önleme
Krize müdahale bir örnekle şu şekilde açıklanabilir: Bir nehirde bir yere sıkışıp kalan bir ağaç parçasını oradan çıkarıp yol almasını sağlamak… Ağaç parçası akıntıya karışıp yol almaya devam edecektir ancak nehirler uzun ve aynı zamanda birçok engele gebedir, haliyle zaman zaman tekrar sıkışıp kalan ağaç parçaları ile karşılaşmak mümkündür. Krize müdahale ile yaşam biçimini tekrar yapılandırmak, krizlerin kronikleşmesini engellemek, psişik dengenin korunmasını sağlamak hedeflenmektedir.
Krize müdahalenin temel ilkeleri şunlardır (Sözer, 1992):
- Krize acil müdahale edilmesi.
- Terapötik ilişkinin sağlanması.
- Güncel sorunların odağa alınması.
- Tedavi planının hastaya ve var olan soruna göre düzenlenmesi.
- Gerektiğinde ilaç kullanımı ve çevrenin tedavi planına dahil edilmesi.
Bir halk sağlığı sorunu olarak intiharların önüne geçmede intihara eğilimi olan kişilerin gerekli değerlendirmeler yapılarak saptanması ve zaman kaybetmeden müdahale edilmesi önem taşımaktadır. İntihara eğilimli olduğu düşünülen bireylerle yapılan görüşmelerde yargılamayan, sakin ve empatik bir tutum sergilenmeli, intiharla ilgili sorulacak sorularda genelden özele doğru bir yol izlenmelidir. İntihar riski, bireyin yakın gelecekte kendini öldürme olasılığıdır. Önemli risk durumlarını ve koruyucu etmenleri gözden kaçırmamak için intihar riskinin sistematik bir biçimde değerlendirilmesi gerekmektedir. İntihar riskini değerlendirmede, “şimdi ve burada” ilkesine uygun kısa süreli değerlendirmeler uzun süreli değerlendirmelerden daha işlevsel olmaktadır. İntihar riski taşıyan bireylerde değerlendirme sık sık yapılmalı aynı zamanda geçmiş intihar öyküsü üzerinde de durulması gerekmektedir.
İntihar değerlendirme ve müdahalede; sosyodemografik risk etmenleri, intihar düşüncesi ve düşüncenin ciddiyeti, intihar planının ayrıntıları ve kurtulma olasılığı, kişinin yaşamına son verme isteğinin nedenleri, psikiyatrik ya da tıbbi hastalıkların olup olmadığı, geçmişteki intihar öyküleri, koruyucu etmenler ve sosyal desteğin varlığı faktörlerinin incelenmesi önem taşımaktadır (Öncü, 2006). Ayrıca birey ani gelişen bir durumla bedensel yetilerinde kayıp yaşadıysa; iflas etmek, işten kovulmak, adli cezalar almak gibi olaylar sonucu kendilik değeri ve toplumsal statüde kayıp yaşıyorsa; ayrılık, boşanma, aile parçalanması, kavga gibi sebeplerle önemli bir ilişkinin kaybını yaşıyorsa bu kayıplar onun için intihar riski oluşturan durumlara dönüşebilmektedir (Özgüven, 2003).
Müdahale Sürecinde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Bireyin intihar riskinin yüksek olduğu düşünülüyorsa ya da birey intihar girişiminde bulunduysa ilk olarak tıbbi müdahalenin gerekli olup olmadığına bakılmalı ve gereken müdahalenin yapılması, devamında hastanın güvenliğinin sağlanması gerekmektedir. Hastanın güvenliğinin onun özgürlüğünü en az kısıtlayacak şekilde sağlanması önem taşımaktadır. İntihar riski taşıyan bireylerle görüşürken olabilecek nesnelere ölümcül ulaşımının sınırlandırılmasına dikkat edilmesi gerekmektedir. Ayrıca bu bireylerin intihar konusunda çok yaratıcı olabilecekleri unutulmamalı ve yakın takiplerinin gerekebileceği gözden kaçırılmamalıdır. İntihar girişimi anında müdahale ederken kişinin ilk olarak yatıştırılması sağlanmalı ve ona yardım edilmeye çalışıldığının hissettirilmesi gerekmektedir. Yaşamı seçme kontrolünün onda olduğu ancak yaşamı seçerse sorunlarının konuşulacağı mesajının verilmesi gerekmektedir (Öncü, 2006).
İntiharın problem çözme becerisi ile ilişkisi değerlendirildiğinde, sorun çözme terapisi, intihar riski olan bireyler için kullanılacak bir seçenek olarak değerlendirilmektedir. Bazı intihar girişimlerinin öfke ve dürtüsellik ile ani bir karar neticesinde gerçekleştiği gözlenmektedir, öfke kontrol süreçlerinde aile desteği ve sosyal destek önem kazanmaktadır (Şevik ve Özcan, 2012). İntihara meyilli kişilerde görülen umutsuzluk ve kontrolü kaybetme hislerinin çoğu zaman sorunu çözmek için gösterdikleri çabanın sürekli olarak başarısız sonuçlanmasından ve problem çözme yetersizliği alışkanlıklarından kaynaklandığı görülmektedir. Düşünme becerilerini değiştirmeme ve sorunları hep aynı şekilde düşünmeye, farklı yönlerden ele alamamaya, farklı alternatifleri görememeye, daha çok olumsuz yönlere odaklanmaya sebep olur. Yaşam deneyimlerinin sınırlı olması ise olasılıkları daraltarak tek çıkış yolu olarak intiharı görmeye sebep olur ki yaşları itibariyle bu sebepten intiharı seçme çocuk ve ergenlerde de sık görülmektedir. Bu kişiler ile yapılacak bilişsel çalışmalar intiharı önlemede önem kazanmaktadır.
Bireyin duyduğu acının sona ermesini istemesini göz önünde bulundurup problemin ve ruhsal yaşadığı acının azaltılarak hayatına devam etmesi hedef alınmalı, danışanın kabul edeceği çözüm olabildiğince sağlanmalıdır. İntihara eğilimli kişilerde sosyal izolasyon ve yalnızlık duygusu sık görülmektedir bu yüzden kişilerarası ilişkilerin yeniden sağlanması gerekmektedir. Sosyal çevrenin gerekli ve olanaklı durumlarda tedavi sürecine dahil edilmesi önem taşımaktadır, hatta gerekli durumlarda çevreye dahil bireylerden gözlem yapmaları istenebilmektedir. İntihara meyilli bireylerde anksiyete, uykusuzluk gibi belirtiler görülebilmekte, bunlar kişinin sıkıntılarını arttırarak iyileşme sürecine de zarar verebilmektedir. Bu belirtiler ve depresyon için ilaç kullanımı oldukça fayda sağlamaktadır. Ancak bu kişiler intihar girişimi riski taşıdığı için ilaçlarının sınırlı sayıda verilmesi ya da bir hasta yakınına teslim edilmesi gibi önlemler gerekebilmektedir. İlaç kullanımı hastanın belirtilerini azaltsa ya da ortadan kaldırsa bile bunun problemin çözümünün yerini tutmayacağının gözden kaçırılmaması gerekmektedir (Özgüven, 2003). İntihara meyilli bireylerin yaşadığı sorunların araştırılarak tartışılması, bununla birlikte değiştirilemeyecek durumların da sağlıklı şekilde kabulünün sağlanıp yaşama devam etmenin yollarının tartışılması müdahale sürecinde önem taşımaktadır. İntihara meyilli bireyi hayatta tutmayı sürecin temel hedeflerinden biri olarak görmek gerekmektedir.
Hepimiz zaman zaman nehrimizde suyun akışını bozan bir ağaç parçası görebiliyoruz. Bazen bu ağaç parçası bir süre sonra kendiliğinden yola devam ediyor, bazen ise mutlaka müdahale etmek gerekiyor, bu yüzden onu bulunduğu yerden çıkartarak suyun akışını sağlıyoruz. Bazen bozulan dengede sıkışıp kalabilir ya da akıntıya kapılıp başa çıkamayacağımızı düşünebiliriz ama bilmeliyiz ki o parçayı bulunduğu yerden kendi başımıza çıkaramıyorsak bile yardımla nehri tekrar kendi dengesine kavuşturmak mümkündür. Unutulmamalıdır ki, akıp giden yolların güzelliği aşılmayı bekleyen engelleriyle birlikte var olmaktadır.
Merve YÜKSEK
Psikolojik Danışman