Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

KAYBEDİLENİN ARDINDAN: YAS ve YALNIZLIK – Psikolektif Dergisi – Sayı – 11

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Ayrılık denildiğinde, doğumdan sonra anne karnından ayrılma, bir nevi bütün ihtiyaçların içinde bulunduğu, sıcak o yuvadan ayrılmak akla gelecektir. Dünyada olmak, ayrılmayı gerektirir ve bir kere doğduktan sonra da hep öyle olacaktır. Ayrılmak iki ucu keskin bıçak. Bir uçta yanından uzaklaşılan ne varsa ona veda etmek, diğer uçta ayrıldıktan sonra bekleyen yeni dünya. Ne tarafa olursa olsun, zor ve ızdıraplı.

Ayrılık, psikoloji alanyazınında kaygı, evsizlik ve özlem gibi kavramlarla açıklanmaktadır. İnsanın anne rahminden ayrılması bir kaybı temsil etmiş, kaybettiği şeyi bulmak ve tamamlamak için onu belki bir ömür kaygı ve özlemle aramıştır. Dünyaya gelmiş olmanın kaygısını ilk olarak “ilk travma” olarak isimlendiren isim Sigmund Freud’dur. İnsanın ilk kaygısını doğarken yaşadığını, bunun sebebinin anneden ayrılmak olduğunu ifade etmektedir. Anneden, güvenli olandan ayrılmanın tekinsizlik hissi yarattığını savunan Freud, tekinsizlik halinin bilinçdışında varlığını sürdürdüğünü ve zaman zaman kendini gösterdiğini belirtmektedir. İnsanın daima içinde taşıdığı bu tekinsizlik ve evsizlik hali insana yersiz ve yurtsuz hissettirecek, o sıcak yurdu aramasına sebep olacaktır (Deniz, 2020). 

Bir kere anneden ayrıldıktan sonra, o ilk ayrılık arka planda varlığını sürdürürken ona yaşam boyunca birçok ayrılık eşlik etmektedir. Duygusal ilişkilerdeki ayrılık, işten ayrılmalar, taşınmalar, mezuniyetler ve ölümler olmak üzere birçok ayrılık insan hayatından gelir ve geçer. Hepsi için “geçer” denemez esasında. Ayrılıktan sonra sağlıklı bir yas süreci yaşanmadıysa yas çok uzun süre kişiyle birlikte olabilir. Yaşanamayan yas, muhtelif zamanlarda gün yüzüne çıkmak için zaman kollar.

Yas çalışması, geçmişin geri gelmemesi için bir hediye değerindedir. İncitici geçmişin bir yerlerde daima duruyor olması acı verici anılarla yaşamak anlamına gelmektedir. Yas sayesinde acı verici anılar unutulmamakta ancak geride bırakılmaktadır. Kayıp her zaman insan hayatındadır ve zaman zaman herkesle yolu kesişmektedir. Yas çalışmasına kaybedilen nesneden sonra psikolojik ve fiziksel olarak hayatta kalabilmek için girişilmektedir. Kaybedilen şey her neyse kişinin o nesneden kendini ayırması gerekmektedir. Yas, kaybedileni nasıl ele aldığımız ve onu nasıl yaşadığımızla ilgilidir. Kaybedilenin bütün temsilleri yas sürecinde tekrar tekrar ele alınmaktadır. Bu tekrar ele alınmadan sonra benlik (ego) artık özgürdür ve yeni bağlanmalar için hazırdır (Özmen, 2020). Kaybedilen ve yas süreciyle benlikten ayrılan nesneden sonra kişi yeni bağlanma nesneleri bulmak için hazırdır. Diğer bir yandan, kaybedilene ait kimi özelliklerle özdeşim kurulabilir. Kayıp nesne temsilinin bazı özellikleriyle özdeşim kurmak seçici ve sağlıklı ise yas süreci de sağlıklı şekilde ilerleyecektir (Volkan, 2017). 

Sağlıklı yas sürecinden sonra kaybedilenin artık gelecekte var olmayacağı kabul edilir. Kayıp nesne “geleceksiz”dir ve hep öyle kalacaktır. Onunla ilgili bütün anılar geçmiştedir ve gelecekte olabilecek yeni anılar yoktur (Volkan, 2017). Gidenin ardından kişiye kalan ise kayba dair içselleştirilmiş özellikler ve yalnızlıktır. Yalnızlık, zaman zaman yaşamı tehdit eden bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Kişinin ihtiyaç duyduğu ilişkilerin olmamasından kaynaklanan yalnızlık, duygusal ve sosyal yalnızlık olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. Bireyin çevresindeki sosyal ilişkilerin azlığı ya da yokluğu sosyal yalnızlık olarak tanımlanmaktadır. Sosyal yalnızlık, ortak ilgilere sahip bir grubun içinde bulunmama ve tatmin edici bir sosyal çevreye sahip olamamaktan kaynaklanmaktadır. Duygusal yalnızlık ise, yakın duygusal bir ilişkinin olmaması ya da bu ilişkinin kaybedilmesi olarak tanımlanmaktadır. Yakın ilişkinin kaybedilmesi diğer insanlarla ilişki kurma konusunda geri çekilmeye yol açmaktadır. İnsanlarla içten ve yakın ilişkilerin kurulamaması şeklinde olan bu geri çekilme, kaybedilen nesnenin yas sürecinin doğru şekilde geçirilmesiyle yerini yeni bağlanma ilişkilerine bırakabilmektedir (Karakuş, 2012). 

Yas tepkisi kaybedilen nesnenin ardından beklenen bir durumdur. Yas tepkileri ve bu tepkilerin şiddeti kişiden kişiye değişse de sevilen nesnenin kaybından sonra bazı şeylerin aynı olmayacağı açıktır. Sağlıklı bir yas sürecinden sonra yeniden yapılandırılan yaşam, yeni ilişkiler kurmaya uygun hale gelecektir (Bildik, 2013). 

Kayıp ne tür bir kayıp olursa olsun, geride kalan olmak bazen zorlayıcı olabilir. Kaybedilen nesnenin ardından tutulan sağlıklı yasla birlikte hayata devam edilebilir, yeniden bazı şeylere bağlanılabilir hale gelir. Yasın komplike bir hal alması ya da süreğen duruma gelmesi başka bir yazının konusu olduğu için, bu yazıyı konuya uygun bir şiirle bitirmek uygun görülmüştür. 

Günler öylece kendi kendine geçsin diye

Bir camın arkasında durdum

Bana dokunmasın hiçbir şey

Hiçbir şey yarama merhem olmasın

İyileşecekse hiçbir şeysiz iyileşsin diye

Bir camın arkasında durup

Akan hayata ve zamana baktım.

Birhan Keskin

ASLI EYİ

Psikolog