
‘‘Güçlü olanın da güçsüze ihtiyacı varsa güçlü olan kim acaba?’’
Lou Andreas Salome, Ruth
Sosyal anlamda güç, birey ile birey, birey ile grup ve grup ile grup arasındaki ilişkilerde kendini göstermektedir. Bu cümlenin güç ilişkisindeki özneleri belirten açık anlamının yanı sıra örtük anlamı da şudur ki -sosyal anlamda- güç, kişiye ait sabit bir özellik değil, ilişki içerisinde kendini gösteren ve değişebilen bir olgudur (Emerson, 1962). Bu yazıda bahsedilecek olan ise iki birey, daha detaylı belirtmek gerekirse, romantik ilişkideki partnerler arasındaki güç dengesidir.
Önceki paragrafta bahsedilen açıklama ile tutarlı olarak bu konuda yapılan ve beş yıl süren bir araştırmada ilişkilerde bir kişinin gücü arttıkça diğerinin azaldığı ölçülmüştür (Sprecher & Felmlee, 1997). Sosyolog Emerson’a (1962) göre iki aktör arasındaki güç ve bağımlılık da birbiri ile ilişki içerisindedir. Yani A kişisinin B kişisi üzerindeki gücü arttıkça, B kişisinin A kişisine olan bağımlılığı da artmaktadır veya denilebilir ki B kişisinin A kişisine bağımlılığı arttıkça A kişisinin ilişkideki gücü de artmaktadır. Bir romantik ilişki bağlamında düşündüğümüz zaman bu görüşe göre ilişkide daha güçsüz hisseden partner aynı zamanda kendini partnerine daha bağımlı da hisseden kişidir. Bununla ilişkili olarak duygusal katılım (emotional involvement) kavramının bir kişinin ilişkide partnerine ne kadar ihtiyaç duyduğu konusunda bir gösterge olabileceği söylenir. Buna göre kendini ilişkide daha çok seven taraf olarak gören kişiler partnerlerine daha çok ihtiyaç duydukları için daha güçsüz hissedebilmektedirler (Sprecher & Felmlee, 1997).
Güç dengesi, sağlıklı ve eşitlikçi ilişkilerde önemli bir rol oynar. İlişkiden elde edilen fayda düzeyinde bir eşitsizliğin olduğu, yani bir kişinin sevgi, çaba, zaman, duygu ve görev paylaşımı konularında daha fazla katkı sağladığı durumlarda katılımcıların ifadelerine göre memnuniyet, mutluluk, tatmin ve sevgi düzeyi; daha az fayda sağlayan kişide daha az, daha fazla fayda sağlayan kişide daha fazla olacaktır. Suçluluk duygusunun ise daha fazla fayda sağlayan kişide daha fazla olacağı ifade edilmiştir (Sprecher, 1992). Öte yandan yapılan bir çalışmada ilişkideki eşitlik arttıkça güven ve bağlılığın hem kadın hem erkek katılımcılarda arttığı görülmüştür (Grauerholz, 1987).
Sağlıklı bir ilişkide eşitlik ve gücün önemine dair söylenenlerin yanında güç dengesinin bulunmadığı ilişkiler konusunda da birkaç noktaya değinmek gerekmektedir. Kişilerin güçsüz ve bağımlı olduğu ya da güçlü ve kendisine bağımlı olunan bir ilişkide kalma motivasyonlarının farkında olmak önemlidir. Güç ihtiyacını partneri üzerinde tahakküm sağlayarak veya duygusal ihtiyaçlarını partnerine bağımlılık geliştirerek karşılamaya çalışmak ilişkideki her iki kişiye de büyük zararlar verebilir. Diğer taraftan ilişkide güçlü kişi olmak dışarıdan pek çok kişiye parlak bir tablo gibi görünse de psikanalist Lou-Andreas Salome’nin (1895/2018; s. 115) yıllar önce bir romanında sorduğu şu soru işin aslının pek de öyle olmadığını gözler önüne sermektedir: ‘‘Güçlü olanın da güçsüze ihtiyacı varsa, … güçlü olan kim acaba?’’ Başta da belirtildiği gibi bir kişi her koşulda güçlü değildir ve güçlü olmak için onun gücü altında kalmaya devam eden birine ihtiyaç duymaktadır. Bu durumda ‘‘güçsüz’’ kabul edilen kişi ‘‘güçlü’’ kabul edilen kişinin gücünün koşuludur.
Tüm bunların ışığında denilebilir ki ilişkilerde güç dengesini sağlamak hem kişilerin hem ilişkinin sağlığı açısından kritiktir. Bu dengenin nasıl sağlanacağı sorusunun farklı ilişkiler için farklı cevapları olabilir. Bu mümkün olmadığında ve kişi ilişkideki dengesizlik altında ezildiğinde ise kendisine zarar veren ve onu güçsüz olmaya mahkum eden bir ilişki içerisinde kalmama tercihinde bulunabilir.
*Bu yazıda da bahsedilen bağımlılık kavramı hakkındaki yazılara ulaşmak için dergimizin ‘‘Bağımlılık’’ temalı ve isimli önceki sayısına da göz atabilirsiniz.
Ece Nur BORANLI
Psikolojik Danışman