Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

“HOCAM BU ÇOCUK DURMUYOR!” – Psikolektif Dergisi – Sayı – 23

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 4 Dakikadır.

Okullarda görev alan birçok psikolojik danışman kariyeri boyunca en az bir kere bu cümleyi duymuştur. Arkadaşları tarafından dışlanan, sürekli hareket halinde, ailesi ve dersine giren öğretmenleri tarafından yaramaz, uyumsuz gibi sıfatlarla nitelenen bu öğrenciler eğitim öğretimin içerisinde uzunca bir süre problem çıkaran çocuklar olarak algılandı. Bu ve benzeri davranışları olan çocukları anlamaya çalışmak yerine daha çok cezalandırarak yaşanan sorunların ortadan kalkacağı düşünüldü. Öğretmenlerin ve ebeveynlerin çoğu zaman bu öğrencilerin davranış problemleri karşısında çaresiz kalmaları ise bu alanda çalışmalar yapılmasını gerekli kılmıştır.

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) ile ilgili literatürde yapılan çalışmalar bize gösteriyor ki önceki zamanlarda sosyal çevresi tarafından diğer çocuklardan farklı davranışlar sergileyen ve bu yüzden yaramaz olarak nitelendirilen çocukların aslında       kendilerinin iradesi dışında veya bilinçli olmayan bir şekilde davranışlarını kontrol edemedikleri bir durumlarının olduğunu görmekteyiz. Bu konuyla ilgili Stark-Städele (2005),  DEHB, günümüzde ortaya çıkan bir sorun olmamasına karşın, ebeveynlerin ve öğretmenlerin “Ne oldu da son yıllarda çocuklar bu kadar dikkatsiz ve hiperaktif oldular?” sorusunu sormakta ve çıkan bir sorun olduğunu vurguladıklarından bahsederken;  DEHB’li çocuklarla geçmiş yıllarda da karşılaşıldığını ancak bu çocukların geçmişte farklı kavramlarla (örn. dik kafalı ya da söz dinlemeyen gibi) isimlendirilmekte olduklarını belirtmiştir. İlgili araştırmaların daha belirgin hale gelmesi, nörolojik etkenlerinin de gösterilmesi ile birlikte DEHB ile onun temel belirtileri olan aşırı hareketlilik ve dikkatsizlik konusundaki yayınların artması, benzer davranışlar gösteren ve DEHB şüphesi duyulan çocuklarla ilgili ruh sağlığı uzmanlarına yapılan başvuruları son zamanlarda daha da sıklaştırmıştır (Fettahoğlu ve Özatalay, 2006)..

Günümüzde özellikle okullarda daha da gözlemlenebilir hale gelen DEHB’in APA (2013)’e ve DSM 5 (Amerikan Psikiyatri Birliği, Mental Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı 5)’e göre dikkatsizliğin baskın olduğu görünüm, aşırı hareketliliğin/dürtüselliğin baskın olduğu görünüm ve bileşik görünüm olmak üzere üç alt tip şeklinde görülebildiği belirtilmiştir. Bu alt başlıklar kolay algılanabilir olduğundan veliler arasında zaman zaman yanılgıya da sebep olabilmektedir. Örneğin; çocuğun yaşı gereği yaptığı birçok davranış dürtüsel olarak algılanarak DEHB’li olduğu düşünülebilir. Yine DSM 5’e göre DEHB tanısının konulabilmesi için 12 yaşından önce başlamış olan belirtilerin iki ve daha fazla ortamda gözleniyor olması gerekmektedir. Bu kriterler göz önüne alınarak olası bir yanılgının önüne geçilmesi sağlanabilir.

Dikkat eksikliğini de içinde barındırmasına karşın bu sayımızda dürtü konusunu ele aldığımızdan DEHB’in dürtüselliğin baskın olduğu tipi üzerinde konuşacağız. Tabii bunun için de öncelikle dürtü ve dürtü denetiminin tanımlarının bilinmesi gerekli olduğu düşünülmektedir. Stahl & Muntner (2013)’e göre dürtü, kişiyi harekete geçiren ya da harekete geçmesi için destekleyen bir güçtür. Bunu, kimi zaman içsel gerginliği yok etmek için kimi zaman da içsel gerginlik sebebiyle ortaya çıkan ihtiyacın doyurulması için yapar. Kişinin içsel olarak hissettiği dürtüye veya harekete geçme arzusuna galip gelebilmesi ve bu arzusunu erteleyebilmesi ise dürtü denetimi olarak adlandırılmıştır. DEHB’li çocuklar ise dürtü denetimi noktasında zorlanmaktadırlar. Öğrencilerin bu noktada yaşadığı sorunlar,sağlıklı bir sınıf ortamı oluşturma çabasındaki öğretmen için oldukça zorlayıcı bir mücadeleye dönüşebilmektedir. Aktaş (2000), DEHB’li öğrencilerin sınıflarda yaşadığı sorunları;  dikkat toplama yeteneğindeki sınırlılık, dağınıklık, anlatılanları dinlemede güçlükler, düzensizlik, unutkanlık, huzursuzluk, yetersiz dürtü kontrolü, aşırı konuşma, sırasını bekleyememe, kurallara uymada güçlük gibi davranış problemleri gösterirler. Bu öğrenciler bir ya da birkaç uyarana aynı anda dikkatini verme ve sürdürme konusunda zorlanma, elleri ve ayakları kıpır kıpır olma, oturmaları beklenen durumlarda sürekli ayakta ve sınıfta amaçsızca koşuşturma, bir işi sonuna kadar tamamlayamama, sürekli olarak diğer insanların sözünü kesme, kendilerine bir soru sorulduğunda, soru tamamlanmadan yanıtını verme…  şeklinde sıralamıştır

Yaşanan bu sorunlara baktığımızda  bir çocuğun yaşının gerektirdiği hareketlilikle dürtüsel davranışı ayırt edebilmenin bazı ebeveyn ve öğretmenler için zorlayıcı olabileceği düşünülmektedir. Bu anlamda öğrencinin sağlıklı bir şekilde gözlemlenebilmesi gerekmektedir. Bu noktada yaşının getirdiği hareketlilik ile dürtüsel anlamdaki hareketliliğin ayırdını doğru yapabilmek faydalı olacaktır. Konuyla ilgili Fettahoğlu ve Özatalay (2006) hareketlilikte davranışın bir amaca yönelik olması, aşırı hareketlilikte ise davranışın amaçsız olmasının, aşırı hareketlilik ile hareketlilik arasındaki en önemli farkı oluşturduğunu belirtirken; aşırı hareketli öğrencilerin özellikle dikkat toplamaları gereken durumlarda hareketlerini kontrol etmekte daha da zorlandığını ifade etmiştir.

Kalabalık okullar ve sınıflar göz önüne alındığında; öğrencinin, dersine giren öğretmenleri tarafından gözlenmesinin zorluğu kabul edilebilir olsa da bu konuda Psikolojik Danışma ve Rehberlik Servisi ile işbirliği ve iletişim halinde olunmasının daha doğru yönlendirmeler ve konu ile ilgili veli bilgilendirmeleri için gerekli olduğu düşünülmektedir.

Peki Neler Yapılabilir?

Doğan (2016), DEHB’li çocuklarda sıkıcı ve tekrarlayıcı durumlarda ve grup çalışmalarında dikkat eksikliği daha sık görülürken; yeni ve ilgi çekici konularda ve birebir çalışmalarda dikkat eksikliği ve odaklanma sorunlarının daha az görülebileceğini ifade etmiştir. Buradan hareketle ders işlerken düz anlatım yönteminin dışına çıkarak daha yaratıcı ve farklı ders işleme yöntemlerini denemek, gerek öğretmenin mesleki doyumunu artırması gerekse öğrencinin derse karşı motivasyonunu olumlu etkilemesi açısından faydalı olacağı düşünülmektedir.

Farnkopf (2002)’e göre DEHB’li öğrencilerin kendilerine olan güvenlerinin öğretmenleri tarafından güçlendirilmesi, küçük ilerlemelerinin dikkate alınması ve pekiştirilmesi önemli olan bir diğer konudur. Ancak burada sadece sonuca yönelik olarak değil aynı zamanda sürece yönelik olarak da pekiştirmelerin verilmesinin faydalı olacağı düşünülmektedir. Yani öğrencinin o konu hakkındaki çabasının pekiştirilerek bir sonraki konuya ya da derse karşı motivasyonunun artırılabileceği düşünülmektedir.

Kaymak-Özmen (2011) ebeveynle işbirliğinin, öğretmenin mutlaka dikkate alması gereken bir konu olduğunu ve öğretmenin ebeveynle düzenli olarak bir araya gelmesinin öğrencilerin hem güçlü yanlarının hem de var olan problemleriyle ilgili olarak görüşülmesi açısından oldukça yararlı olacağını ifade etmiştir. Ebeveynlerin evde de muhtemel olarak benzer sorunları yaşayabileceği düşünüldüğünde ortak bir anlayış ortaya koyabilmenin öğrenci açısından faydalı olacağı düşünülmektedir. Ancak burada dikkat edilmesi gereken nokta ebeveynle sağlanan bu iletişimin  öğrenciyi şikayet etmek üzerine olmamasıdır. Böylesi bir durum ebeveynin geri bildirime ve iletişime kapalı olmasına neden olabileceği düşünülmektedir.

Son olarak DEHB konusunda yardımcı olabilecek bir diğer yöntem de dikkat eğitim programlarıdır. Kaymak-Özmen(2011)’e göre bu programlar aracılığıyla çocuklar kendi kendine yönerge verme ve edimsel koşullanma teknikleri ile yönlendirilmeli; ülkemiz açısından değerlendirildiğinde ise hem öğretmenlere hem de DEHB’li öğrencilere yönelik eğitim programlarının geliştirilmesi ve uygulanması bir gereklilik olarak karşımıza çıkmaktadır.

Semih ÜLKER

Psikolojik Danışman