
Oyun, doğduğumuz günden itibaren hayatımıza girer ve ömrümüzün sonuna kadar hayatımızda yer almaya devam eder. “Oyun nedir?” diye sorduğumuzda herkes kendine göre birçok tanım yapacaktır. Alanyazın incelendiğinde ise, oyuna ilişkin çeşitli tanımlamaların yapılmış olduğu görülmektedir. Bu tanımların çok sayıda olması oyunun önemini açıkça göstermektedir. Bu tanımlardan bazıları şu şekildedir:
Oyun; “her yaş kesimindeki ferdin, kendi iç dünyasında meydana gelen ve hareket içgüdüsünden kaynaklanan fizik, moral ve toplumsal kişilik yeteneklerinin gelişmesini sağlayan, belirli kurallara dayandırılan, gönüllü olarak yapılan, ferdi ve grup halindeki davranışlarıdır” (Tortop, 2005; 15).
Kargı (2007) ise oyunu, belli bir amaca yönelik olan ya da olmayan, kurallı ya da kuralsız olarak gerçekleştirilebilen, her durumda çocuğun isteyerek ve hoşlanarak yer aldığı, fiziksel, bilişsel, dil, duygusal ve sosyal gelişiminin temeli olan, gerçek hayatın bir parçası ve çocuk için en etkin öğrenme süreci olarak tanımlamıştır (s. 364).
Çocuklar hayatlarında birçok sorun ile karşılaşabilmektedir. Çocuklarda farklı sorun ve gereksinimlere sebep olan durumlardan biri de engelliliktir. Herhangi bir engele sahip olan çocuklar da yaşamın içerisinde karşılaştıkları çeşitli olayları kendi algıları ile şekillendirerek farklı sonuçlara ulaşabilmekte ve bunların bazılarından olumsuz şekilde etkilenmektedirler. Sosyal yaşamda gözlemlediğimizde bu durum işitme engelli çocukların oyun davranışlarına da yansıdığı görülmektedir. Bu çocukların işbirliğine dayanan oyunlara daha az katıldıkları, nesneleri sembolik olarak kullanmada geri oldukları, çevresel koşullardan daha fazla etkilendikleri için daha çok yalnız oynadıklarını ve görsel öğelerin ön planda olduğu oyunları tercih ettiklerini ifade edebiliriz (Çiftçi ve Aydın, 2017). Eğer yaşıtları ile birlikte yer aldıkları oyunlarda gerekli güven duygusu kazanamamışlarsa oyunlarda çekingenlik gösterip kendilerini geri plana çekebilirler. Bu durum işitme engelli çocukların yaşıtları ile etkileşimlerinin az olmasına neden olarak toplumsal bütünleşme ve sosyal hayata katılımlarını etkilemektedir. Yine işitme engelli çocukların işitme duyusunun az olması veya hiç olmaması sebebiyle denge ve motor becerilerinin geç gelişmesi yaşıtları ile etkileşimlerini olumsuz etkileyebilmektedir. Bu sebepten erken çocukluk döneminde oyunun, işitme engelli çocuklar için ne kadar önemli bir uğraş olduğunu ve gelişimi için neler kazandırdıklarını bilmek gerekir. Özellikle erken çocukluk döneminde işitme engelli çocuklara oyun olanaklarının sağlanması, dil edinimi için olduğu kadar bilişsel, duygusal, psikomotor, sosyal, dil ve öz bakım becerisi alanlarının gelişiminin sağlanması için de önemli fırsatlar yaratacaktır. Ayrıca,
oyun, her yaş grubu için farklı etkileri ve anlamı olmakla birlikte işitme engelli çocuklar için kendi deneyimlerinden faydalanarak dünyayı anlamalarını sağlar. Böylece yeteneklerini geliştirebilmeyi, çevreleri ile olumlu ve uyumlu sosyal iletişim kurabilmeyi, becerilerini test edip kullanabilmeyi öğrenirler. En önemlisi de gelişimlerinin ve öğrenmelerinin her evresini etkileyerek kendilerine güvenebilme gücünü kazanırlar. Bunun sebebi ise bütün çocuklarda olduğu gibi işitme engelli çocuklar için de oyunun doğal bir öğrenme, hoşça vakit geçirme yolu ve kendini ifade etme biçimi olmasıdır.
Yaşanabilecek tüm bu süreçler bize şunu göstermektedir; işitme engelli çocukların oyun sürecine dahil olmasında ve devamlılığını sağlayabilmesinde biz yetişkinlere de önemli görevler düşmektedir. Bu süre zarfında işitme engelli çocuklar için özel olarak geliştirilecek oyunlar ile, ince motor yeteneklerini ve dikkatlerini arttırmak, düşünce ve hayal güçlerini güçlendirmek amaçlanabilir. Zaman zaman bir rol model olarak oyuna katılım sağlayıp çocuğun oyununu geliştirmeye çalışabiliriz. Çocuğu teşvik etmek amacıyla oyunu ile ilgili açıklamalarını dinleyip bunlara uygun geri dönütler verebiliriz. Bu gibi pekiştirici davranışlar ile kırılgan ve hassas bir grup olan işitme engelli çocukların yaşadıkları toplumda sosyal dışlanmaya maruz kalmamalarına, sosyal uyumu ve bütünleşmeyi sağlayabilmelerine ve daha görünür olmalarına katkı sağlayabiliriz.
Montaigne’in de ifade ettiği gibi (Akgün, 2018; 35): “ Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşıdır”.
Sinem YILMAZ
Sosyal Hizmet Uzmanı