
Belirsizlik denilince aklınıza ne geliyor? Belirsizlik sözcüğünü düşününce kaygı seviyenizde artış oldu mu? Yoksa merak ve heyecan duyguları mı baskın geldi? Belirsizlik yüzleşmemiz gereken bir gerçek midir? Belirsizlikleri azaltıp hayatımızı gerçekten kontrol edebilir miyiz? Yazıya başlamadan önce bu soruları kendi kendinize düşünüp onlara yanıt vermenizi istiyorum. Belirsizliğe tahammül, netliği barındırmayan, sürprizlerle dolu insan yaşamında, kişilerin ihtiyaç duyduğu bir özellik olarak dikkat çekiyor. Belirsizliğe tahammül, kontrolümüzde olmayan, netlik barındırmayan süreçler karşısında kişinin tolerans seviyesinin yüksek olması ile ilişkilidir.
Bu kavramın zıddı olan ve yazının da ana konusu olan belirsizliğe tahammülsüzlük ise gerçekleşme olasılığının düşük olduğu durumlar söz konusu olmasına rağmen, belirsizliğin kişi tarafından tehdit olarak algılandığı, kişinin ruh halinde huzursuzluğa yol açtığı ve kaçınılması/reddedilmesi gereken bir hal olarak görüldüğü olumsuz tepki verme eğilimini ifade etmektedir (Geçgin ve Sahranç, 2017). Belirsizliğe tahammülsüzlükte belirsizlik durumları tehlike olarak algılanmaktadır (Karataş ve Uzun, 2018). Belirsizlik durumlarında kişinin karar verme yetisinde düşüş görülmektedir (Ersöz vd., 2016). Kaygı ile doğrudan ilişkili görülen ve kaygının alt boyutları arasında da ele alınan belirsizliğe tahammülsüzlük, insan doğasının bir parçası olan yaşamı planlama, geleceğini kontrol altına alma eğilimi ile ilişkilidir (Çardak, 2012, Grenier vd., 2005; Akt. Karataş ve Uzun, 2018). Bir başka deyişle, yaşamını kontrol etmek isteyen birey, belirsizlik durumuyla karşılaştığında olumsuz ruh halini deneyimleyebilmekte, belirsizliği hızlıca ortadan kaldırmayı isteyebilmektedir.
İnsan yaşamının bir parçası olan belirsizliğe tahammülsüzlük yakın zamanda COVID-19 salgını ile birlikte tüm insanlığın başa çıkmaya çalıştığı bir olgu olarak belirmiştir. Salgının ilk günlerinde, hastalığın hangi yollarla yayıldığı, yayılma hızı, ölümcül olma düzeyi, hastalık belirtilerinin ne olduğuna ilişkin bir belirsizlik mevcut olup salgının ne zaman biteceğine ilişkin de meraklı bir bekleyiş vardı. Kimi insanlar salgın başlar başlamaz felaket senaryoları içinde, insanlığın sonunun geldiğini düşünürken kimileri de salgının en kısa sürede sona ereceğine dair bir umut içindeydiler. Belirsizliği barındıran COVID-19 hastalığını algılama konusundaki bu farklılık ise kişilerin belirsizliğe tahammül düzeylerini ortaya çıkarmaktadır. Bilim insanları COVID-19 hastalığını insanlığın bir sonu olarak algılamış olsalardı, hastalığın yayılma hızını düşüren ve hastalığın nispeten kontrol altına alınmasını sağlayan aşılar bulunabilir miydi? Olay aynıyken, olaya yönelik verilen tepkilerin farklı olması ise belirsizliğe tahammül düzeyinin farklılaşması ile ilgilidir. Belirsizliğe tahammülsüzlük, ruh sağlığı hastalıklarını tetiklerken, belirsizliğe tahammül ise ruhsal iyi oluş ve mutlulukla ilişkilidir (Khodarahimi vd., 2021; Akt., Çarkıt, 2021).
Belirsizliğe tahammülsüzlükle ilişkili yapılan araştırmalar incelendiğinde ise belirsizliğe tahammülsüzlüğün, psikolojik iyi oluş (Geçgin ve Sahranç, 2017), endişe ile ilgili olumlu ve olumsuz inançlar (Karataş ve Uzun, 2018), umutsuzluk (Bozkur, vd. 2020), COVID-19 korkusu (Çarkıt, 2021) ile ilişkisini inceleyen çalışmaların olduğu görülmektedir. Belirsizliğe tahammülsüzlükle psikolojik iyi oluş arasındaki ilişkiyi inceleyen çalışmada, belirsizliğe tahammülsüzlükle psikolojik iyi oluş arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşılmıştır (Geçgin ve Sahranç, 2017). Bir başka deyişle kişinin belirsizliğe tahammülsüzlüğü arttıkça psikolojik iyi oluşunda da düşüş görülmektedir. Belirsizliğe tahammülsüzlük kavramı ile endişeyle ilgili olumlu ve olumsuz inançları ele alan araştırma sonuçlarına bakıldığında ise, belirsizliğe tahammülsüzlükle endişeyle ilgili olumlu ve olumsuz inançlara sahip olma arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişkinin olduğu bulgusu elde edilmiştir. Cinsiyete göre bakıldığında ise kadınların, erkeklere göre daha fazla belirsizliğe tahammülsüz oldukları sonucu elde edilmiştir (Karataş ve Uzun, 2018). Belirsizliğe tahammülsüzlük ile umutsuzluk arasındaki ilişkiye bakıldığında ise, kişinin umutsuzluk düzeyi arttıkça belirsizliğe tahammülsüzlük düzeyinde de artış görüldüğü sonucuna ulaşılmıştır (Bozkur, vd., 2020). Belirsizliğe tahammülsüzlüğün COVID-19 korkusu ile ilişkisini inceleyen araştırma sonucuna bakıldığında ise belirsizliğe tahammülsüzlüğün alt boyutları olan ileriye yönelik kaygı ve engelleyici kaygının COVID-19 korkusuna ilişkin varyansın %15’ini açıkladığı bulgusu elde edilmiştir. Ayrıca ileriye yönelik kaygı ve engelleyici kaygı ile COVID-19 korkusu arasında pozitif yönde anlamlı bir ilişki bulunmuştur (Çarkıt, 2021).
Belirsizliğe tahammülsüzlük, endişeyle doğrudan ilişkili bir kavram olup belirsizliğe tahammül gösterebilmenin ise iyi oluşla doğrudan ilgili olduğu söylenebilir. Kişinin, yaşamın belirsizliklerle dolu olduğu gerçeğini kabul etmesi, belirsizliklerin her zaman olumsuz sonuçlara yol açmayacağını fark etmesi ve belirsizlik barındıran durumları ya siyah ya beyaz şeklinde algılamak yerine tüm tonları ile belirsizliği kabul etmesi, tolerans gösterebilmesi ise onun iyi oluşunu artırabilir. Belirsizliğe tahammül edebilen, daha da önemlisi belirsizlik durumlarını merak ve heyecanla, pozitif duygularla karşılayan kişiler olabilmemiz dileğiyle.
Mücahit AKKAYA
Psikolojik Danışman / Doktorant