
Afet, yol açtığı kayıplar nedeniyle toplumun kendi çabaları ve imkânlarının yetersiz kaldığı olaylardır. Genellikle hızlı ve ani gelişmesi, büyük can ve mal kayıplarına neden olması sebebiyle ortaya çıkardığı yıkımların onarılması uzun dönemde mümkün olabilmektedir (1).
Acil durum, toplumun normal yaşamını ve faaliyetlerini kısmen veya tamamen kesintiye uğratan, birçok kurum, kuruluş ve organizasyonun iş birliği halinde çalışmasını gerektiren, fiziki, ekonomik ve sosyal açıdan kayıplar doğuran, doğal, teknolojik veya insan kaynaklı olağan dışı olaylara denir (2).
Psikososyal, kelime anlamıyla birbirini sürekli etkileyen psikolojik ve sosyal etkilerin hareketli ilişkisi, anlamına gelir (3).
Afetlerde Psikososyal Destek, afet sonrası ortaya çıkabilecek psikolojik uyumsuzlukların/bozuklukların önlenmesi, aile ve toplum düzeyinde ilişkilerin kurulması ve geliştirilmesi, etkilenenlerin normal (eski, alışkın oldukları vb.) ya da yeni yaşamlarına geri dönmesi sürecinde birey, aile ve toplumun kendi kapasitelerini fark etmeleri, güçlenmeleri ayrıca ileride ortaya çıkabilecek afetlerle başa çıkabilmeleri amacıyla afet döngüsünün her aşamasında düzenlenen çok disiplinli hizmetler bütünüdür(4).
Psikososyal destek çalışmalarının temel amaçları; fiziksel ve duygusal acıyı azaltmak, olağan yaşantıya dönüşü kolaylaştırmak, olası tepkiler hakkında bireyi ve toplumu bilgilendirmek, toparlanma ve baş etmede yardımcı olmak, kontrolü arttırma ve destek sistemlerini harekete geçirmek şeklinde sıralanabilmektedir (5).
Psikososyal destek araçları/yöntemleri uzmanlar, yöneticiler, saha çalışanlarının destekleriyle gerçekleşmekte olup düzenli sıralı ve disiplinli bir şekilde yürütülmelidir. Bu yöntemler durum öncesi, anı ve sonrası şeklinde ilerlemeli ve düzenlenmelidir (6).
a) İhtiyaç ve Kaynak Tespiti
b) Psikolojik İlk Yardım
c) Sevk Etme ve Yönlendirme
d) Bilgi Merkezi Oluşturma,
e) Toplumu Harekete Geçirme,
f) Sosyal Projeler
g) Eğitimler
ğ) Çalışana Destek
h) İzleme ve Değerlendirme
Psikososyal desteğin doğru alınması kadar yanlış alınmaması da önemlidir. Bu konuda ehliyet, deneyim ve krize müdahale konusunda uzman kişilerden destek alınması önemlidir. Psikososyal destek terapi hizmeti, tedavi yöntemi, sadece konuşmak/konuşturmak, ağlayanı susturmaya çalışmak, çocuklara oyuncak dağıtmak vb. değildir.
Psikososyal destek ruh sağlığı mensupları tarafından uygulanmadığında veya krizi yönetenler tarafından doğru anlaşılmadığında yarardan ziyade zarar vermektedir. Oysaki “zarar verme” prensibi psikososyal desteğin doğası gereğidir. Enkaz altından çıkarılan bir insana “İyi misin?” diye sormak, hakkında hiçbir bilgimiz olmadığı halde tüm maddi varlığını kaybeden insana “C ana geleceğine mala gelsin!” gibi söylemlerde bulunmak o insanlara zarar vermektedir.
Coğrafi ve jeolojik unsurlardan kaynaklı afet ve acil durumlara gebe olan ülkemizde son 5 yılda; Elazığ-Malatya Depremi, İzmir Depremi, Bozkurt Sel Felaketi, Covid-19 Pandemisi, Düzce Depremi ve son olarak 10 ili en yüksek seviyede etkileyen Kahramanmaraş merkezli katastrofik bir deprem fırtınası yaşanmıştır. Bu ve benzeri kriz durumları bireyi, aileyi ve toplumu doğrudan etkilemekte olup bu süreçte aşamalı olarak alınmayan psikososyal destek hizmeti ilerleyen dönemde ruh sağlığını olumsuz etkileyebilir, bireyden başlayarak toplumun düzenini ve huzurunu bozabilir.
Ülkemizde afet ve acil durumlarda psikososyal destek hizmeti Türkiye Afet Müdahale Planı (TAMP) kapsamında Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığının ana çözüm ortaklığında yürütülmektedir. Bu kapsamda bakanlık ve taşra teşkilatları tarafından yıllık olarak çalışma planları güncellenmekte, ilgili kurum ve kuruluşlar ile bağlantılar kurulmakta, toplantı ve eğitimler düzenlenmekte ve sürece dahil olmak isteyen STK ve üniversiteler akredite edilmektedir.
Psikososyal destek hizmetleri ruh sağlığı alanına mensup meslek elemanları (Sosyal Hizmet Uzmanı, Psikiyatri Hekimi, Psikiyatri Hemşireleri, Psikolog, Psikolojik Danışman, Klinik Psikolog ve Çocuk Gelişimi Uzmanı) tarafından uygulanmaktadır. Ancak kriz durumlarında uygulamada aksaklıklar meydana gelmekte olup koordinasyon dışı hareket eden kurum, kuruluşlar, STK ve gönüllüler alanda görülmektedir. İşte tam da bu anlarda “zarar verme” prensibi kriz yönetiminde hayati öneme sahip bir konuma gelmektedir. Çünkü yaşanan afetin etkisi, iyi yönetilemediği takdirde derinleşmektedir.
Dünyamız artan nüfus, olası tehditten, oluşan küresel iklim değişiklikleri ile birlikte ortaya çıkan savaş ve doğal felaketlerle sürekli uğraş halinde iken ülkemiz de bu felaketlerin en yoğun yaşandığı bölgeler arasında yer almaktadır. Özellikle jeolojik yapısı, jeopolitik konumu ve savaşlardan kaynaklı hümanist bakış açısıyla barındırdığı insan nüfusu ile birlikte kendine yetemeyen ve zorlanan bir ülke durumuna gelmiştir. Son yaşanan deprem felaketi ile birlikte de bu durum daha da gün yüzüne çıkmıştır. Yaşanan ekonomik, sosyal dağılmanın ve yaşam koşullarının giderek zorlaşıyor olması olası afet ve acil durumlardaki zorlukların daha da şiddetli olacağını gösterebilmektedir. Bu sebeple önleyici rehberlik, ön hazırlık gibi psikososyal hizmetlerin birincil amaçlarından olan ön hizmetlerin yaygınlaştırılması, uzmanlar tarafından yapılandırılması birincil ihtiyaç olarak karşımıza çıkmaktadır.
Süleyman BAŞ
Sosyal Hizmet Uzmanı/Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı Psikososyal Destek Eğiticisi