
Beraber büyüyen, seçimlerin çokluğu arasında doğrularını arayan, yaşadıkları sorunlara karşılıklı çözümler geliştiren arkadaş gruplarında gençler; zekalarını, yeteneklerini ve ilgilerini sergileme alanı bulmakta, arkadaşlık kurarak kendi kişilik özelliklerini, değerlerini ve sevme kapasitelerini keşfetmektedirler. Ruh sağlığı alanında arkadaşlık ilişkileri ait olma ve sosyal onay almayla ilgili görülmektedir. Ergenlik, yapısı itibarıyla kök aileden farklılaşma ve arkadaş gruplarına yönelik gösterilen yoğun ilgiyle karakterize bir dönemdir. Onay alma ihtiyacı her yaş grubunda varlığını korusa da ergenlik döneminde özellikle arkadaş çevrelerinde bilhassa önem kazanmaktadır. Bu iki bilindik kavramın yanı sıra otantiklik düzeyleri yüksek olan ergenlerin arkadaşlık ilişkilerinde daha çok doyum sağladıklarına ilişkin araştırmalara da rastlanmaktadır (Peets ve Hodges, 2018).
Birbiri içinde erimeden var olabilen ilişkilere, karşılıklı empatiye vurgu yapan bir kavram olan otantik olma, ben kimliği ile biz kimliğinin birbirinden farklı olduğunu kabul eder. Biz kimliği, ben kimliğinden noksan yönleri olabilse de çoğu zaman daha kapsayıcı bir benliğe işaret etmektedir. Burada Biz’in kapsayıcılığını sevginin sağladığı söylenebilir. Kuramcısı Antonio Mercurio olan bilgelik analizi kuramında da ilişkilerde sevginin önemine vurgu yapılmaktadır. Bu yönüyle Erich Fromm’un sevgi kuramından beslenen bilgelik analizine göre tüm insanlar nefretle doludur, sevgiyi ise seçmek gerekir ve sevgi, güzelliği kucaklayarak içsel olarak bütünleşmek gibi sanatsal bir anlam da taşımaktadır. Hayatta üzüntüler her zaman olacaktır, dostluğun etkisi ise bu sevgi sayesinde üzüntülere atfettiğimiz anlamı olumlu yönde dönüştürmektedir. Daha politik bir bakış açısından; Montgomery ve Bergman’a (2017) göre arkadaşlıklar “kolektif bir güç kaynağı”, **“tehlikeli görülen birer yakınlık”**tır -öyle ki, otoriteler bu yakınlığı insafsız bir şiddetle yok etmeye çalışacak; bölerek, rekabete teşvik ederek, işletme stratejileriyle ve bizi, kendimizi yalıtılmış bireyler ve çekirdek aile birimleri olarak görmeye teşvik ederek, onu silmeyi deneyecektir. Bu bakış açısını destekleyen şekilde; Türkiye örneğinde yapılan araştırmalara göre arkadaş seçiminde en etkili faktörlerden biri ailelerin düşünceleri olmaktadır (Demir, 2005). Çalışmada elde edilen sonuçlara göre arkadaşlık ilişkilerinde kültürün cinsiyete yönelik tutumlarında da değişiklikler bulunmuştur. Oğlan ergenlerin aileleri kız ergenlerin ailelerine göre çocuklarının arkadaşlık ilişkilerine daha az karışmaktadırlar. Ayrıca kız ergenler oğlanlara göre arkadaşlıklarında daha fazla yakınlık sağlamakta ve arkadaş sayıları da oğlan ergenlere göre daha fazla olmaktadır (Çevik ve Atıcı, 2008).
Peki bu uyarının gençler açısından farkında olmak için biz, yetişkinler olarak neyi bilmemiz gerekir? Sokrates de kendisinin en bilge yönünü; hiçbir şey bilmediğini bilmeyi, otantik ilişkilerine borçludur. Zamanının bilge bilinen tüm insanlarıyla konuşmuş filozof, bu bilge kişilerin birçok şey bildiklerini ancak bildiklerinin denizde damla olduğunu göremediklerini keşfetmiştir. Benzer şekilde yetişkin olarak, deneyimlerimiz sayesinde ergenlere kıyasla daha çok şey biliyor olabiliriz. Öte yandan bu bildiklerimiz denizde damla bile değildir. Bir kitapta gördüğüm örnekle, yetişkin biri kırk yaşından doksan yaşına kadar ömrü olup da her hafta bir kitap okusa bile toplamda 2600 kitap ancak yapmaktadır (İçöz, 2022). Dünya tarihi boyunca basılmış kitapların sayısı tasavvur edilmeye çalışıldığında bu sayının anlamsızlığı sıkı bir okur olan olmayan herkesi dehşete düşürebilir.
Gençlerin bilgeliklerini sorgulamadan onları bir güç olarak değerlendirdikten sonra değinmek istediğim bir konu daha olacak. Psikoterapötik bakış açısında arkadaşlık ilişkilerinin niteliği ilişkisel imgelerle de ilgilidir. İhmal edilen, görülmeyen, sadece koşullu olarak sevilen bir çocuk ilişkisel imge olarak sevilmeye layık olmadığına ilişkin düşüncelerle hareket etmekte, dolayısıyla arkadaşlık ilişkilerinde olumlu yönleri fark etmekte zorlanabilmektedir. O halde ergenlerin özne olarak biz olmayı ailelerinden öğrendiklerini, rol model aldıkları kişilerle pekiştirdiklerini hatırda tutalım, onların “Beni gerçekten tanısaydın yine de sever miydin?” sorgulamalarına nefreti değil sevginin bütünleştirici gücünü seçerek cevap verelim.
Elif GÖK
Uzman Psikolojik Danışman