Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Değersizlik Üzerine – Psikolektif’ten – Sayı – 9

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.
Değersizlik Nedir?

Değersizlik hissi, kişinin kendini yetersiz, beğenilmez veya önemli hissetmesidir; genellikle bu hissine, olumlu duyguları, iyi ilişkileri veya iyi koşulları hak etmediği düşünceleri de eşlik eder. Değersiz hisseden kişiler, oldukları kişiden mutsuz ve memnuniyetsiz olabilir, özgüvenleri düşük olabilir. İş yerinde, takdir edilmekten çekinebilirler, çünkü kendi çalışmaları için hatırı sayılır bir başarı ortaya koysalar bile övgüyü hak etmediklerini düşünebilirler. İlişkilerde ise, başkalarının kendisine olan sevgisini kabul etmekte zorlanabilirler, bu da güvensizliklere ve hatta yakın ilişkilerinde çatışmalara yol açabilir.


Bazen kavramlar zıtlıklarla daha iyi anlaşılacağından, bu noktada değersizlik duygusunu anlamak için tam karşısında duran öz değer kavramını da tanımlamakta fayda var. Öz değer ise, bir kişinin kim olduğu, ne yaptığı, nasıl yaşadığı ile ilgili olarak iyi şeyleri, başkaları gibi hak ettiğine inanmasıdır. Güçsüzlüklerini ve geliştirilebilir yönlerini de kabul edip, güçlü yönlerini de çok iyi bilmesini içerir.


 

Değersizliğin Kökenleri Nedir?

Değersizlik hissinin kişide nasıl geliştiğine dair bir dizi farklı sebep olduğu gibi, kişiden kişiye de farklılık göstermektedir. Klinik deneyimlerimizde bu duyguyu taşıyan pek çok insanın, kim olduklarını ve ne yaptıklarını bir türlü onaylamayan, koşulsuz sevilmedikleri çevrelerde büyüdüğüne rastlarız. Pek çoğu mesafeli, cezalandırıcı, reddeden, duygusal olarak güvenli bağ kurulamayan ve ona değerinin düşük olduğunu hissettiren ebeveynlerle büyümüştür ve büyürken de bu değersizlik duygusunu korudukları/içselleştirdikleri davranış, düşünme, duygu kalıpları, bir diğer deyişle şemalar geliştirmişlerdir (örn. Kusurluluk Şeması). Ancak elbette bu duygunun gelişmesine neden olan ya da katkıda bulunan farklı pek çok sebep de vardır: Mental sağlık problemleri, mizaç özellikleri vb. Sebebi her ne olursa olsun, kalıcı şekilde değersizlik duygusu taşımak kişilerin zihinsel sağlıkları için yıkıcı sonuçlar doğurabilmektedir, bu nedenle yetişkin psikoterapilerinde de ekseriyetle çalışılan bir duygudur.


Bir taraftan yaşam zorlukları karşısında (örn. mobbing, iş kaybı, eş kaybı, doğal afetler, şiddet, istismar vb.) üzülmek, değersiz hissetmek, yetersiz hissetmek oldukça normal, insani bir durum olsa da bu duyguların kişinin kendisiyle karakterize hale gelmesi, uzun süreli olması, şiddetli olması mental sağlık açısından risklidir. Değersizlik duygularının çok şiddetli ya da çok uzun sürmesi depresyon gibi bazı mental sağlık sorunlarının hazırlayıcısı olabildiği gibi, döngüyü tersten okuduğumuzda depresyon gibi sağlık sorunlarının da belirtisi de olabilmektedir. Dolayısıyla yetersizlik duygusunu bu kadar uzun süreli ya da çok yoğun hisseden kişilerin kendileriyle ve çevreleriyle daha uyumlu, daha sağlıklı ilişkiler kurabilmeleri için profesyonel bir destek aramaları önemli ve gereklidir.


 

Değersizlik ile Baş Etmek

Klinik açıdan çalışmayı gerektirmeyen, çok uzun süreli ve çok yoğun hissedilmeyen, belki duruma bağlı olarak bizi ziyaret eden bu duyguyla elbette kendi kendimize de çalışmanın yolları var. Değersizlik duygusu ile baş ederken de diğer tüm zorlayan duygularda olduğu gibi, onu tanımak, fark etmek ve kabul etmek, işlevsel bir biçimde baş etmenin ilk adımıdır. Bu farkındalıkla, bu duygumuzun açığa çıkmasındaki süreçlere, olaylara, akabinde bizim o olaylara getirdiğimiz yorumlara, perspektifimize, inançlarımıza bakıp gerçek ihtiyaçlarımızla ilgili bir farkındalık yaşayabilir, bu yönde aksiyon alabiliriz. Örneğin, bir olayın ya da kendiliğimizin –gerçekten kopuk bir şekilde– yalnızca olumsuz yönlerine dikkatimizi vererek üzüntüye kapıldığımızı fark edersek, o olaya ya da kendimize dair olumlu tarafları ele alan bir liste yapabiliriz. Böylelikle hem gerçeklikle aramızdaki ilişkiyi biraz onarma hem de daha dengeli hissetme ihtimali yaratabiliriz, bence denemeye değer bir pratik.


Klinik açıdan bir problem görülen yoğun ve süreğen değersizlik duyguları genellikle olumsuz düşünce, davranış ve duygu kalıplarından kaynaklanır. Kişi tekrar tekrar ve rutin olarak acımasız, şefkatsiz, cezalandırıcı bir biçimde kendiyle konuşmaya başladığında (örn. cezalandırıcı ebeveyn modu), mutluluğu hak etmediğine veya başkaları tarafından sevilecek niteliklerden yoksun olduğuna kendini ikna eder. Bilişsel çarpıtmalar veya yanlış varsayımlar, sonuçların veya olayların yanlış atfedilmesi yoluyla kendini suçlama duygularına da neden olabilir. Değersizlik duygusu ile çalışan psikoterapistler, danışanlarına değersizliği nasıl tanımlayacakları, bu yoğun duyguların kökenlerini nasıl yansıtacakları, onların mutluluğu, sevgiyi, doyumu hak eden güçlü, esnek bireyler olduklarını gösterme konusunda eğitim ve deneyim sahibidirler. Ancak yine de olumlu bir psikoterapi süreci için bu yeterli olmayabilir; danışanın uzmanıyla kurduğu olumlu, güvenli terapötik ittifak, doğru eşlikçiliği bulmada ve iyileşmeye yönelik ilk adımları atmada bir başka güvencedir. Klinik çalışmalarda kişideki bu durumu ortaya çıkaran uyum bozucu şemaları fark eden ve fark ettiren psikoterapistler, önce bu sesler hakkında farkındalık oluşturmayı, ardından kişinin kendiliğini bu uyum bozucu iç seslerinden ayrıştırmayı ve nihayetinde onların sesini kısmayı danışanlarına öğretebilir. Uyum bozucu iç seslerini fark eden ve kontrolü sağlıklı yetişkin yönüne vermeyi öğrenen danışanlar, çevreleriyle daha uyumlu, daha sağlıklı ilişkiler kurmayı, değersizliğe yol açan zararlı düşünce ve davranış kalıplarını daha sağlıklı alternatiflerle değiştirmeyi, kendine de daha adil, daha gerçekçi, daha şefkatli davranmayı öğrenir hale gelebilirler.

Kendinizle daha iyi ilişkiler kurmanız dileğiyle…

Kübra ŞAKRAK

Klinik Psikolog