Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

GİTTİKÇE ARTAN ERGEN İNTİHARI – Psikolektif’ten – Sayı – 10

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Ergenlik dönemi, bireyin hayatında büyük bir dönüşümü simgelerken, beraberinde pek çok zorluğu da getirir. Fiziksel ve duygusal değişimlerin hüküm sürdüğü bu evre, gençlerin kimliklerini bulma, duygusal dengeyi kurma ve hayatla başa çıkma becerilerini geliştirme sürecidir. Ancak, maalesef bu dönem, içsel mücadelelerle boğuşan gençler arasında intihar riskini artıran bir zaman dilimi haline gelebilir.


 

İntihar Kavramı ve İstatistikler

İntihar” kelimesi, Latince kökenli bir kelime olan “suicidium“dan türetilmiştir. “Sui” (kendi) ve “caedere” (kesmek, öldürmek) kelimelerinin birleşiminden gelir. Bu nedenle, kelime tam olarak “kendi hayatını sona erdirmek” veya “kendi kendini öldürmek” anlamına gelir.

Ülkemizde Avrupa ülkelerine nazaran intihar teşebbüsünde bulunma ve intiharı gerçekleştirme oranı daha düşüktür. İntihar girişiminde bulunanlar Avrupa ülkeleri ile benzer olarak çoğunlukla 15-19 yaş aralığındadır. Yapılan araştırmalara göre kız ergenlerin intihar girişimlerinin oğlan ergenlere göre daha fazla olduğu saptanmıştır. Gerçekleştirilen bir araştırmada, intihar girişiminde bulunan gençlerin %94,73’ü ilaç alarak intihar etmeye çalışmıştır. Diğer bir çalışmada ise ilaç almanın dışında, diğer kimyasallarla zehirlenme ve yüksek yerden atlamayı içeren yöntemlerin en çok tercih edilen ikinci seçenek olduğu belirtilmektedir.

Bu yazı, gençlerin içsel mücadelelerine ve bu dönemdeki zorluklara odaklanarak gençlerin duygusal ve zihinsel sağlıklarını anlamayı, desteklemeyi ve farkındalık yaratmayı amaçlamaktadır. Ergenlik döneminde bireyler genellikle kendilerini anlaşılmamış ve yalnız hissederler. Bu süreçteki kişilerarası ilişkilerdeki iletişimsizlik veya anlam eksikliği, gençlerin içsel zorluklarına çözüm bulmada zorlanmalarına neden olabilir. Bu sebeple, içsel acıları paylaşmak ve anlamak, ergenlerin bu dönemi daha sağlıklı bir şekilde atlatmalarına yardımcı olabilir. Toplum olarak gençleri anlamak ve desteklemek, onların bu dönemi olumlu bir şekilde geçirmeleri ve gelecekteki yaşamlarını olumlu bir şekilde etkilemeleri için kritik bir adımdır.


 

İntihar Risk Faktörleri

Risk faktörlerini incelediğimizde daha önceden intihar girişimi olması bu faktörlerin en önemlilerinden sayılmaktadır. Psikopatolojik risk faktörlerinde değerlendirebileceğimiz psikiyatrik bozuklukların da önemli etmenlerden olduğu saptanmıştır. Araştırmacılar, intiharların büyük bir çoğunluğunun bağımlılık veya mental bozukluklarla ilişkili olduğunu düşünmektedir. Ergenlik döneminde intiharla ilgili karşılaşılan diğer psikiyatrik bozukluklar arasında duygudurum bozuklukları, iletişim problemleri ve borderline kişilik bozukluğu bulunmaktadır. Türkiye’de gerçekleştirilen bir araştırmaya göre, intihar girişiminde bulunan ergenlerin %73,68’inde psikiyatrik bozukluklar tespit edilmiştir. Cinsiyete göre yapılan bir başka araştırmada ise depresyon ile intihar riski arasında anlamlı bir ilişki olduğu belirlenmiştir. Bu araştırmaya göre, depresyonun oğlanlarda madde kullanımını ve ardından intihar riskini arttırdığı, kızlarda ise depresyonun direkt olarak intihar riskini arttırdığı gözlemlenmiştir. Afektif bozukluğu olan ergenlerin diğer psikiyatrik bozukluklara göre intihar düşüncesi ve davranışlarının 4-5 kat daha fazla görüldüğü ortaya çıkmıştır. Alkol ve madde kullanımının da ergen intiharlarında önemli bir rol oynadığı belirtilmiştir.

Ayrıca ailenin intiharla ilgili geçmişi, aile içindeki psikiyatrik rahatsızlıklar, ekonomik sıkıntılar, aile içindeki çatışmalar, ebeveynlerin ayrılması, depresyon ve madde kullanımı gibi faktörler, intihar riskini arttıran etmenler arasında yer almaktadır. İntihara teşebbüs eden ergenler, ailelerini ilgisiz, reddeden ve destek olmayan bireyler olarak tanımlamışlardır. Diğer bir perspektifte, ailenin önemi vurgulanarak intihar girişimlerinin genellikle dağılmış, ruhsal sorunları ve alkolizmi olan ailelerin çocuklarında daha sık görüldüğü belirtilmiştir. Yapılan çeşitli çalışmalarda, ergenlerin intihar girişimi öncesinde yoğun ailesel çatışmalar yaşadığı da saptanmıştır. Bu nedenle, aile faktörlerinin de ergenlerde intihar riskini etkileyen önemli bir rol oynadığı sonucuna varılmaktadır.

Risk faktörlerinden bahsederken bunu biyolojik açıdan da incelemek gerekir. Ergenlikte ruh hali ve davranışlarımızı düzenlemede önemli rol oynayan nörotransmitterlerde de değişiklikler olur. İşleme ve motor görevlerden sorumlu olan limbik sistem, planlama ve mantıklı davranış örüntülerini oluşturan prefrontal alanlardan daha hızlı bir şekilde büyür. Bu da demek oluyor ki, rasyonel düşünce biraz yavaşlıyor, risk almaya daha yatkın oluyoruz ve duygusal kararlar almamız kaçınılmaz oluyor. Limbik sistemdeki dopamin ve serotonin düzeylerindeki değişimler, bizi daha duygusal, stresle daha hassas ve risk almaya daha meyilli hale getiriyor. Bazı intihar araştırmalarında yapılan deneyler, intihar eden kişilerde serotonin düzeyinde azalma olduğunu gösteriyor.


 

Çok Yönlü Yaklaşım ve Destek

Bahsedilen risk faktörleriyle başa çıkmaya çalışmak multidisipliner bir yaklaşım gerektirir. Bu süreç, ruh sağlığı profesyonelleri, eğitimciler, aileler ve gençler arasında güçlü bir iş birliğini içermelidir. Ayrıca, istenilen etkiye ulaşılabilmesi için toplumda genel bir farkındalık yaratılması ve intiharın bir sağlık sorunu olarak görülmesi önemlidir. Unutmamak gerekir ki, her genç birey eşsizdir ve bu süreçte onlara samimi bir destek sunmak, intihar riskini azaltmada hayati bir rol oynar.

Ruh sağlığı uzmanları olarak genç bireylerin duygusal durumlarını değerlendirme ve intihar riskini belirleme sürecinde önemli bir rol oynadığımızın farkındayız. Bu değerlendirme sürecinde, gençlerin genel ruh sağlığı, duygusal zorlukları, stres faktörleri ve intihar düşüncelerinin varlığı gibi çeşitli faktörleri dikkate alıyoruz. Önerim, ergenlik dönemi intihar riski taşıyan gençlere yönelik etkili müdahale stratejilerini belirlemek ve tedavi planlamak için bireysel ve aile terapileri gibi çeşitli terapötik yaklaşımları kullanmamızdır. Ayrıca, gençlerin aileleri ve topluluklarıyla etkili bir iletişim kurarak destek sistemlerini güçlendirmemiz oldukça önemlidir. Ailelere, gençlerin duygusal ihtiyaçlarına nasıl daha iyi yanıt verebilecekleri konusunda rehberlik etmeli ve aynı zamanda intihar riski konusunda eğitimli bir toplum oluşturmak adına bilgilendirici oturumlar düzenlemeliyiz. Uzmanlar olarak, genç bireylerdeki koruyucu faktörleri güçlendirmeye odaklanarak duygusal dayanıklılığı artırıcı stratejiler geliştirmeliyiz. Bu, gençlerin kendi içsel güç kaynaklarına erişmelerini sağlamak ve bu zorlu dönemle başa çıkmalarına yardımcı olmak amacıyla yapılmalıdır.

Elif KÖDEN

Psikolog