
Topluluk halinde yaşayan insanlar karar alacakları zaman diğerlerinin fikirlerini almayı ya da onaylanmayı önemserler. Bu bazen sözsel iletişimden alınan geri dönüşlerden, bazen ise beden dilini kullanarak (kişi başını sallayarak ya da sallamayarak) onayladığının ya da onaylamadığının sinyalini vererek anlaşılabilir. Hatta bazen onay almak, yapacağımız eylemden çok daha önemli bir hale gelir ve karar alma sürecini etkiler. Elbette, bu onay alma sürecinin insan üzerinde olumsuz etkileri bulunur çünkü zaman zaman, kazandığımız başarıların bile onaydan geçmesini isteriz. Bu sebeple onay alma ve uyum sağlama baskısı bireyselliği ve yaratıcılığı kısıtlayabilir. Bireyler grup onayına kendi değerleri veya tercihlerinden daha fazla öncelik verdikleri durumda kendi fikirleri onların gözünde değersizleşir ve ‘grup düşüncesi’ olarak bilinen bir olguya yol açabilir. Grup düşüncesi, grup içindeki birey ya da bireylerin, gruptan dışlanmaktan korkmaları ve/veya grubun çoğunluk kararına uymaları gerektiğini düşünmeleri sonucunda oluşur (Karakaş, 2017).
Evrimsel bir perspektif ile baktığımızda da atalarımızın hayatta kalabilmeleri için sosyal bağlar ve grup uyumuna göre davranışlarını şekillendirmişlerdir. Çünkü bu normatif sosyal etki, onların kabul edilmesi ve bu sayede kaynaklara erişimi, iş birliğini kolaylaştırabileceği anlamı taşıyor olabilir. Bu ve bu gibi birçok nedenden dolayı insanlar grupla uyum sağlama ve akranlarından onay almaya eğilimli hale gelirler. Fakat onay alma ihtiyacı benlik saygısını ve ruh sağlığını etkileyebilir. Sürekli dış onay arayışı, bireyleri başkalarının görüşlerine aşırı bağımlı hale getirerek özerk kararlar alma becerilerini azaltabilir. Bu bağımlılık, özellikle de aranan onay alınmaması durumunda kaygı ve strese yol açabilir. Zamanla, özgüveni aşındırabilir ve yetersizlik duygularına yol açabilir.
Onay Hareketi Deneyi
Onay almanın insan üzerindeki etkilerini araştıran birçok deney ve çalışma yapılmıştır. Bunların bazıları klasik psikoloji deneyleri olarak literatürde yerini almıştır. Bu deneylerden biri de Thomas Moriarty’nin 1972 yılında bireylerin karar ve davranışlarının sözel olmayan jest ve mimiklerden, özellikle de onay işaretinden nasıl etkilendiğinin üzerine yaptığı bir çalışmadır. Deneyinde katılımcılara seçenekler arasında seçim yapmaları veya yargıda bulunmaları gereken bir görev veya karar verme senaryosu sunulmuştur. Deney sırasında, araştırmacının yardımcısı (araştırmacıyla birlikte çalışan ancak başka bir katılımcı gibi davranan biri), katılımcı seçimini yaptıktan sonra ara sıra bir onaylama veya onaylamama işareti verir. Moriarty, katılımcıların, katılımcı gibi gözüken bir diğer kişiden (araştırmacı ile çalışan kişi) bir onay işareti aldıklarında seçimlerini veya yargılarını tekrarlama olasılıklarının önemli ölçüde daha yüksek olduğunu bulmuştur. Tersine, onaylamadıklarına dair bir baş sallama aldıklarında seçimlerini değiştirme olasılıkları daha yüksekti. Bu deney, baş sallama gibi jestler gibi sözel olmayan ipuçlarının bireysel karar verme ve davranış üzerindeki güçlü etkisini göstermektedir (Solso, 2005). İnce sosyal sinyallerin bile çeşitli bağlamlarda eylemlerimizi ve seçimlerimizi nasıl etkileyebileceğini vurgulamaktadır.
Bu çalışmada da sonuç, klasik psikoloji ‘Ash ve Milgram’ deneylerinden de bildiğimiz gibi insan davranışlarının arkadaş, otorite ve çevresel faktörler vasıtasıyla değişebileceğini ortaya koyar. Fakat bunun aksini iddia eden çalışmalarda yapılmıştır ve aksini iddia eden bu çalışmaya göre onaya ihtiyaç duymamız ya da duymamamız kültürümüzün, içinde bulunduğumuz zaman ve çevrenin etkisinde olduğunu söyler. Twenge (2007) sosyal onayın kültüre göre farklı anlamlar ifade ettiğini söyler ve hatta çalışmasında detaylarıyla Amerikan kültürünün zamana bağlı olarak sosyal onayı anlamlandırma şeklinin de değiştiğini söyler. Twenge’nin (2007) araştırmasına göre “Sosyal onay ihtiyacındaki değişiklikler, insanlar kişilik ve tutum değerlendirmelerini tamamladığında devreye giren kültürel talepleri göstermektedir. Yakın sosyal bağlantıların olduğu bir toplumda, başkalarının onayını almak çok önemlidir, çünkü bireyin kamusal yüzü başkalarına çekici gelmeli ve kimseyi rahatsız etmemelidir. Daha bireyci bir kültürde insanlar “gerçek benliğime sadık” olmaya daha fazla önem verirler ve bu, kültürel olarak kabul edilen değer haline gelir.”
Sonuç olarak, yapmakta olduğumuz ya da tamamladığımız bir iş karşısında takdir görmek ve güzel yorumlar dinlemek isteriz, bu da kendimizi geliştirmek için seçtiğimiz en tabii yoldur. Fakat başkalarının fikirleri hayatımızdaki karar ve başarılarımızın terazisi değildir.
Zeynep GÜRSES
Psikolog