Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Duygulardan Geçmeyen Erkeklik Biraz Eksiktir – Psikolektif Dergisi – Sayı – 12

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Duygusal deneyimlerimizi anlama, değerlendirme ve ifade etme biçimlerimiz, dünyamızı ve kendimizi anlamamızın ayrılmaz bir parçasıdır. Araştırmalar, yetişkinlerin duyguları hem beden diliyle hem de sözlü olarak sergileme biçimlerinin çocukların gelişen duygusal davranışlarını etkilediğini belgelemiştir (Denham, Zoller & Couchard, 1994; Dunn, Brown & Beardsall, 1991; Fivush & Kuebli, 1997). Ebeveynlerle kurulan sözlü iletişimde, günlük sohbetler yoluyla çocuklar, duyguları göstermenin ne zaman ve nasıl uygun olduğuna dair kuralları öğrenirler (Cole, Bruschi, & Tamang, 2002; Cole, Tamang, & Shrestha, 2006) ve cinsiyete özgü duygusal ifade araçları geliştirirler (Demuth, 2013).

Anne ve babaların duygu paylaşımları arasındaki cinsiyet farklılıkları incelendiğinde, hem annelerin hem de babaların oğlan çocuklarından çok, kız çocuklarıyla birlikte duygular hakkında daha sık konuşma (Adams, Kuebli, Boyle, & Fivush, 1995; Fivush, 1989; Fivush, Brotman, Buckner, & Goodman, 2000; Kuebli and Fivush 1992) ve üzüntü, korku gibi duyguları daha fazla detaylandırma eğiliminde olduklarına dair erken yıllarda yapılmış çalışma sonuçları bulunmaktadır (Adams ve ark., 1995; Fivush & Buckner, 2000). Erken yıllarda yürütülen araştırma bulgularında, ebeveyn-kız çiftlerinin ebeveyn-oğul çiftlerine göre daha fazla duygu kelimesi ve özellikle etiketler kullandıkları görülse de güncel bir meta-analiz bulgusu anneler açısından bulguları farklılaştırmaktadır. Çoğunluğu Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleştirilen ve toplam 3649 katılımcıyı içeren 34 çalışmanın meta-analiz sonucuna göre kız ve oğlan çocuklarının annelerinin duygu konuşma sıklığında istatistiksel olarak anlamlı bir fark olduğuna dair hiçbir kanıt bulunmamıştır (Aznar & Tenenbaum, 2020). Mevcut meta-analizin yalnızca anne-çocuk duygu konuşmasını incelediğini belirtmek de önemlidir. Anne-çocuk ve baba-çocuk duygu konuşmalarını karşılaştıran az sayıda çalışma olması nedeniyle baba-çocuk duygu konuşmasında cinsiyet karşılaştırmaları incelenmemiştir. Bu nedenle, anne-çocuk duygu konuşmasındaki cinsiyet farklılıklarının olmamasının baba-çocuk duygu konuşmasına kadar uzandığını varsaymak yanlış olur.


 

Duygu Paylaşımında Cinsiyet Farklılıkları ve Etkileri

Diğer yandan, annelerin babalara göre çocuklarıyla duygusal konuşmaya daha sık ve ayrıntılı bir şekilde katıldıkları ortaya çıkmıştır (Aznar & Tenenbaum, 2013; Zaman & Fivush, 2013). Babaları dahil eden az sayıdaki araştırmalardan birinde; babaların, oğullarıyla kızlara göre daha az duygu kelimesi kullandıkları raporlanmıştır (Kuebli & Fivush, 1992). Ebeveyn-çocuk duygu konuşması; kızların erkek çocuklardan daha sık ve daha ayrıntılı bir şekilde duygu kelimeleriyle tartışmalara dahil oldukları cinsiyetçi bir süreç olabilir ve bu, çocukların duygu sosyalleşmesine etkileri olabilir. Spesifik olarak, eğer çocuklar annelerin babalardan daha çok duygular hakkında konuştuklarını ve babaların oğlanlardan çok kızlarla duyguları hakkında konuştuklarını öğrenirlerse, kadınların duygularını ifade etmelerinin erkeklerden daha uygun olduğu sonucuna varabilirler.

Araştırmalar; ebeveynleri kendileriyle daha çok duygu hakkında konuşan çocukların, ebeveynleri daha az duygusal konuşmaya katılanlara göre daha iyi bir duygu anlayışına ve daha yüksek düzeyde duygu düzenleme becerilerine sahip olduklarını göstermektedir (Aznar & Tenenbaum, 2013; Laible & Panfile, 2009). Sonuç olarak, kızlar erkeklere göre daha yüksek düzeyde duygu anlama ve duygu düzenleme geliştirebilirler ve bu da erkekleri dezavantajlı duruma getirebilir. Özellikle de daha yüksek düzeyde duygu anlayışına sahip çocukların; akademik olarak daha başarılı olma (Garner, 2010; Valiente, Swanson, & Eisenberg, 2012), akranları arasında daha popüler olma (Kim & Cicchetti 2010) ve düşük seviyelerde psikopatolojilere sahip olma (Kring & Bachorowski, 1999; Suveg, Shaffer, Morelen, & Thomasin, 2011) eğiliminde oldukları göz önüne alındığında bu durum erkek çocukların sosyal-duygusal gelişimleri için önemli bir risk faktörüdür. Ayrıca küçük yaşlarda geliştirilemeyen duygusal beceriler, erkeklerin kendi ruh sağlığı için yardım isteme ya da bireylerin erkek profesyonellerden yardım isteme gibi iletişim kanallarının olumsuz yönde etkilenmesine sebep olabilir. Toplumun duygularını ifade eden erkekleri yetersiz ve eksik olarak algılaması nedeniyle erkeklerin kendilerini ifade etme yöntemleri kısıtlanmaktadır ve gerçek eksiklik kendi iç dünyasına yabancılaşmayı öğrenerek büyüyen erkeklerin yetişmesiyle başlamaktadır. Buradan hareketle, çocuk ile temas eden her meslek grubunun; toplumsal cinsiyet temelli yaklaşım dahilinde erkek çocuklarına hassasiyetle yaklaşması ve duyguları konuşulabilir doğallıkta yansıtması çok önemlidir. Annelerin ve özellikle babaların öncelikle kendi duygusal farkındalıklarını geliştirerek çocuklarıyla olan temaslarında cinsiyet fark etmeksizin rol model olmaları gerekmektedir. Çocukların davranışlarının altında yatan duyguları anlamaya çalışmak ve yanlış bir duygu olmadığının bilinciyle duygularını yok saymadan karşılık vermek ebeveyn-çocuk ilişkisinde kilit noktalardan biridir. Kendini ve diğer insanları daha iyi anlayan duygusal zekâsı yüksek nesillerin yetişmesi için duyguların sözlü ve sözsüz ifade edilmesine aracılık etmek kritik bir önem taşımaktadır.

Şafak ATAY

Uzman Psikolojik Danışman