Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Toplumsal Cinsiyet Rolünde Erkek – Psikolektif Dergisi – Sayı – 12

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Bireyler kendilerini güçlü olarak nitelendirmek için zor zamanlarında yaşadıkları güçlüklerle tek başına yüzleşmeleri gerektiğine inanmaya eğilimli olabilmektedirler. Bu zor zamanlarda yaşanılan olaylar bireylerin hassas noktalarını oluşturabilmektedir. Hassas noktalar bireylerin bağlanma ihtiyacı reddedildiğinde veya görmezden gelindiğinde oluşabilmektedir (Johnson, 2020). Ve hayatımızda önemli dediğimiz insanlarla yaşadığımız yaralayıcı ilişkiler sonucunda oluşabilmektedir. Hemen hemen herkesin hassasiyetleri, dokunulduğunda kanayan yaraları vardır. Önemli olan bu hassasiyetlerin varlığı değil, bunlarla nasıl baş edildiğidir. İşte problem burada başlar. Bireyler yaşadıkları olumsuzluklarla nasıl baş edeceğini bakım verenlerinden öğrenmektedir (Johnson, 2020). Ve bu öğretiler cinsiyet temelli öğretiler olmaktadır. Bir oğlan çocuğu, düşüp ağladığında “Erkek adam ağlamaz!” gibi sözlere maruz kalabilmektedir. Onun aksine bir kız çocuğu düştüğünde daha nazik davranmaya meyilli olunmaktadır.

Toplumsal cinsiyet baskısı yetişkinlikte de devam edebilmektedir. Duygularını gösteren erkek zayıftır. Aile içinde otorite erkektir. Erkeğin en büyük görevi evine ekmek getirmektir. Erkeğin maaşı kadından fazla olmalıdır. Erkek hep güçlü olan taraf olmalıdır. Erkekliğe dair söylenen bu söylemlerin kültürel ve toplumsal bir ürün olduğu aşikardır (Kauffman, 1999).


 

Toplumsal Cinsiyetin Erkekler Üzerindeki Yıkıcı Etkileri

Bu tür toplumsal düşüncelerle yetişen erkekler, kendi ailelerini kurdukları zaman kendilerini kusursuz bir otorite olarak gösterme eğilimine girebilmektedirler. Bunun sonucunda da yaralarını, travmalarını, eksik olduğunu düşündüğü yanlarını paylaşmakta isteksiz olabilmektedirler. Gerek toplum gerek ebeveynleri tarafından, bu tür paylaşımların onları güçsüz yapacağına dair olan inançları beslenmektedir. Bu durum da bireylerin yüzeysel ilişkiler yaşamasına sebep olabilmektedir. Dr. Sue Johnson bu konu hakkında şöyle der: “Bir ilişkide hassas noktalar paylaşılmadan o ilişkide gerçek bir yakınlık elde edilemez” (Johnson, 2020). Toplumun bu baskısıyla yetişen erkek bireyler yalnızca hassas noktalarıyla yüzleşip bu hassas noktalarını paylaşmakta zorluk çekmezler, aynı zamanda hata yaptıklarında bunu kabul etmeleri de güçleşmektedir. Ve hata yaptıklarında destek istemekte zorlanabilmektedirler. Asıl duygularının yerini öfke alır. Çünkü öfkeyi göstermek kolaydır (Johnson, 2020). Erkekler için zor olan o öfkenin altında yatan çaresizlik, özlem gibi duyguları göstermektir. Erkeklik onlar için hassas noktaya dönüşür. Çünkü inanışlarına göre erkeklik, kusursuz ve güçlü bir yapıdır.

Bu inanışlara sahip bireyler, erkek egemenliğinde bir toplum sunmaktadır. Ve bu toplumda yetişen erkekler, kendilerini kadınlardan daha güçlü görmeye meyilli olabilmektedirler. Bu durum bazı erkek bireylerin şiddete başvurmalarına sebep olmaktadır. Bu tarz şiddet hareketleri, feminist çözümlemelerin bir çok defa ortaya koyduğu üzere, daha ziyade erkeğin belli ayrıcalıklara sahip olmayı hakettiği algısının mantıksal bir yansımasıdır. Bir örnek ile ele almak gerekirse; bir erkeğin randevuları esnasında bir kadına cinsel taciz/şiddet uygulaması erkeğin fiziksel tatmin hakkı -tek taraflı bile olsa- olduğu algısından kaynaklanmaktadır. Fakat erkek egemen toplumlar sadece erkeklerin kadınlar üzerindeki hakimiyetine değil, aynı zamanda bazı erkeklerin diğer erkekler üzerindeki hakimiyetine dayalıdır (Kauffman, 1999).

Bu ataerkil sistem, erkeklere yüklediği “imkansız” niteliklerle erkekler üzerinde yıkıcı etkilerde bulunmaktadır (Çelik, 2016). Toplumsal cinsiyet rollerinin erkeklere dayattığı bu nitelikler erkeklerin omuzlarına yüklenmiş büyük bir yüktür.


 

Sonuç ve Çözüm Önerileri

Son olarak ataerkil düzen, yaşamın tüm alanlarına sindirilmiş bir yapıdır. Dil, medya, çalışma yaşamı, aile, eğitim, toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı bir toplum oluşturmanın temel unsuru olarak öne çıkmaktadır. Toplumun her kesiminde ve oluşumunda toplumsal cinsiyet eşitliği vurgusu yapma ve bu anlayışı içselleştirme; kadın ve erkeğin belirli kalıplardan sıyrılarak özgürleşmesini ve sürecin şiddetle yoğrulan yapısının değişmesine olanak sağlayacaktır (Çelik, 2016).

Ebrar AKÇA

Psikolojik Danışman