Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

GÖÇ VE ÇOCUK – Psikolektif Dergisi – Sayı – 15

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Son zamanlarda ülkede neredeyse hepimizin takip ettiği, sebepleri farklı olsa da endişelerin ortak olduğu bir olgu ile karşı karşıyayız. Göç…  Türkiye, jeopolitik konumu sebebiyle tarih boyunca önemli bir göç güzergahı olmuş ve çevresindeki ülkelerde yaşanan büyük sorunlar nedeniyle, kitlesel göçlerle karşılaşmıştır (Karataş ve Ayyıldız, 2021). Ancak 2010’lu yılların başında Suriye’de ortaya çıkan iç savaş tarihteki en büyük göç dalgalarından birine yol açmış ve Türkiye bölgedeki diğer ülkelere göre belki de en fazla etkilenen ülke olmuştur. Ağustos 2021 tarihi itibariyle Türkiye’de kayıtlı geçici koruma altındaki Suriyeli sayısı 3 milyon 701 bin 584 olmuştur. Bu sayının 1 milyon 765 bin 392’sini yani %47,4’ünü ise 0-18 yaş arası çocuklar oluşturmaktadır (Mülteciler Derneği, 2021). Mülteci ve sığınmacı çocuk sayısındaki yüksek oranlar, çocukların büyüme ve gelişme süreçlerinin devam ediyor olması ve kendilerini korumadaki yetersizlikleri tüm bu süreçten daha çok etkilenmelerine sebep olmaktadır. Dolayısıyla savaş ve göçün en çok etkilediği grup aslında çocuklar diyebiliriz.

Göç eden çocuklar barınma, eğitim ve sağlık hizmetleri gibi temel birçok olanaktan yararlanamamakta, zaten zayıf ve savunmasız olan bu çocuklar, göçmen olmakla birlikte hak ihlallerine daha açık hale gelmektedir (Aydın, Şahin ve Akay, 2017). Göçle birlikte çocukların sağlıkları fiziksel, psikolojik ve sosyal açılardan da etkilenmektedir. Mülteci çocuklar fiziksel olarak; yetersiz beslenme, gelişimsel destekten yoksunluk ve bulaşıcı hastalıklar açısından risk altındadırlar. Göç olaylarının çocuklar üzerindeki sosyal etkileri ise belki de tüm çıplaklığıyla görebildiğimiz tek boyuttur.  Etrafımızda trafikte su satmaya çalışan, daha küçücük yaşına rağmen ağır işlerde çalışan, çocukluğunu yaşayamayan birçok mülteci çocuk bulunmaktadır. Her çocuğun doğal hakkı olan yaşına uygun bir yaşam ortamının bu çocuklara sağlanamadığını açıkça görebiliriz. Bu çocuklar, bütün bir ailenin geçim derdini omuzlarına yüklenmekte, tüm bu geçim derdi ile eğitim olanaklarından mahrum olmakta, en temel hakları olan serbestçe oyun oynama hakkından uzak bir yaşam sürebilmektedir. Çalışsa da hiçbir zaman hak ettiği ücreti alamayan ve kaldırabileceğinden çok daha fazla işi yüklenen çocuklar, kaybettiği çocukluğundan ve gereken sosyal desteğin azlığından dolayı çocukluğunu maalesef ki sağlıklı bir şekilde geçirememektedir.

Bu zorunluluk hali, ekonomik sıkıntılar, savaş ve göçle birlikte yaşanan; şiddet, yaralanma ve ölüme tanıklık etme, yıkım, yağma, istismar ve ihmaller, evsizlik, dil ve kültürel sorunlarla karşılaşma gibi travmatik durumlar çocuklarda birçok psiko-sosyal sorunu da beraberinde getirmektedir (Pepe ve Yiğit, 2021). Mülteci ve sığınmacı çocuklarda travma sonrası stres bozukluğu başta olmak üzere, çoğunlukla anksiyete/depresyon, arkadaş ilişkilerinde sorunlar, hiperaktivite belirtileri, düşük benlik saygısı, düşük yaşam doyumu gibi daha fazla davranışsal ve duygusal problemler görüldüğü bildirilmektedir (Kara ve Nazik, 2018). Yine yaşanılan uyum sorunları sebebiyle suçluluk oranının ve madde kullanımının da varlığı gözlenmektedir (Özdemir ve Budak, 2017).

Ülkemize göç ile gelmiş çocukların varlığı ve yaşam koşulları göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir sorun haline gelmiştir. Bu yaşanılan mücadele yetişkinler için bir anlamda daha kolaydır ancak çocukların yeni yaşam koşulları nedeniyle ortaya çıkan söz konusu zorlukları aşmasına yardım eden bir araca, desteğe ve rehabilitasyona ihtiyacı vardır. Son günlerde her ne kadar ülkedeki sığınmacı ve mülteciler ile ilgili olumlu ya da olumsuz, haklı ya da haksız birçok düşünce olsa da çocukların sadece çocuk olduğu unutulmamalı ve yerinden edilen bu çocuklara güvenli yaşam alanları oluşturulması için gerekli olan düzenlemeler yapılmalıdır.

Elif CEYLAN

Psikolojik Danışman