
Kriz kavramı, ekonomi, sosyoloji, uluslararası ilişkiler, mühendislik, psikoloji ve iletişim gibi pek çok disiplin tarafından incelenen ve olumsuz özellik taşıyan, görece küçük yapıdaki birimleri etkileyen durumları ifade eden geniş bir kavramdır. Krizleri bireyin yaşamındaki herhangi bir zorlayıcı durumdan ayıran en önemli noktalar; kişinin öznel bir stres durumu yaşaması, genellikle başvurduğu sorun çözme yöntemlerinin işe yaramaması ve yaşadığı olayın kişinin duygusal ve davranışsal sorunlar yaşamasına sebep olmasıdır (Erdur-Baker, Doğan, 2014).
Psikolojide kriz, alan yazında farklı tanımlamalarla karşımıza çıkar. Caplan’a göre kriz, kişinin hedeflere ulaşma önündeki önemli sorunlarla alışıldık çözme yöntemleriyle baş edemediği bir engel durumudur. Bu durum, kişinin dengesini ve alışıldık baş etme becerilerini bozan, çoğu kez kaçınılmaz ve ciddi yaşantılar sebebiyle ortaya çıkar (Özden, 1993). Başka bir tanıma göre ise kriz, çeşitli zorlanmalar sonucunda meydana gelen akut ve süresi sınırlı bir denge bozukluğudur. Krize yol açan zorlanmalar, stresli yaşam olayları (sevilen birinin ölümü, iş değişikliği, rol değişikliği, hastalık vb.) sebebiyle oluşur ve bireyin süregelen denge (homeostasis) halinin bozulmasına neden olur. Bireylerin bu tarz durumlarla karşılaşmaları sonucu ortaya çıkan gerilim, olağan sorun çözme yöntemleriyle azaltılamayınca, davranışlarda dağınıklık başlar (Canat, Uçan ve Yazar, 2009). Metin (2018) ise krizi, kontrol dışı ve çoğu zaman ani gelişen, dengenin sarsılması hatta kaybına neden olan olay ve durumlar olarak tanımlar.
Kriz, zorlayıcı olaylardan sonra oluşabilir ve müdahale edilmezse bireysel, sosyal, toplumsal ve psikolojik problemlere neden olabilir. Genellikle deprem, sel, yangın gibi doğal felaketlerde karşımıza çıksa da, bireyi psikolojik olarak etkileyen her şey kriz nedeni olabilir. Stresli yaşam olayları veya bir dönemden diğerine geçişler de bireyi zorlayan dönüm noktaları olarak kriz yaşantısına dönüşebilir. Kaza, sevilen birinin kaybı, ayrılık, boşanma, beklenmeyen hamilelik, ekonomik güçlükler gibi durumlar kriz nedeni olabilmekle birlikte, her birey için müdahale gerektirmez. Ancak bu olaylar her insanda denge durumunun bozulmasına yol açabilir (Güney, 2012). Bu durum, bir süre sonra bireyin tükenmesine ve baş etme becerilerinde azalmaya neden olarak, bireyin davranışlarında ve duygularında karmaşaya yol açar. Kriz bazen bireye kendini geliştirme şansı verirken, bazen de ruh sağlığının bozulmasına neden olabilir. Bu sürecin sonucu, bireyin sorunu nasıl algıladığına ve krizle baş edebilmek için kendini yeterli hissedip hissetmediğine bağlıdır (Apaydın Demirci, Mersin, 2020). Bu bağlamda, krizin olayın ya da durumun kendisi değil, bireyin olaya ya da duruma gösterdiği tepki olarak yorumlandığı da görülmektedir (Sayıl ve ark., 2000).
Kriz tanımları incelendiğinde ortak noktaları şunlardır: Krizler ani gelişen ve bireylerin yaşamlarında sarsıcı etkileri olan durumları ifade etmek için kullanılır. Ayrıca krizlerin öznel bir yanı bulunduğu ve bireylerin krize sebep olan yaşam olayları karşısında etkili baş etme becerilerini kullanamadıkları bilinmektedir. Farklı disiplinlerde farklı yönlerine değinilen kriz türleri ile karşılaşmak mümkündür. Krizleri iki ana başlık altında incelemek mümkündür: Durumsal krizler ve gelişimsel krizler.
Durumsal Krizler
Durumsal krizler, tesadüfi veya beklenmedik şekilde gerçekleşen, çevrenin etkisi sonucu meydana gelen krizlerdir. Birey açısından sorunlu bir durum ve olaydan kaynaklanan bir rahatsızlık olarak ifade edilebilir. Aile içi sorunlar, iş değişiklikleri, doğal felaketler, taşınma ve boşanma durumsal krizlere örnek olarak verilebilir. Durumsal krizlerde süreç dört aşamadan oluşur:
- Şok evresi: Bireyler gerçek durumdan mümkün mertebe uzak kalmaya çalışırlar. Dışarıdan her şey yolunda gibi görünse de, bireylerin iç dünyalarında her şey karmakarışıktır. Bu aşamada bireyin amaçsız aktiviteler sergilediği görülür.
- Tepki evresi: Artık bireyler için gerçek durumla yüzleşme kaçınılmazdır. Bireyler bu aşamada da savunma mekanizmaları kullanırlar; ancak bu aşamada kullanılan savunma mekanizmaları gerçeğe uyumlu bir şekilde adapte olmaya imkân tanır.
- İşlem evresi: Bu aşama ile birlikte bireyler kendileri üzerinde travma etkisi yaratan krizden yavaş yavaş uzaklaşmaya, ilgi alanlarına yönelmeye ve gelecek konusunda planlamalar yapmaya başlarlar.
- Yeniden uyum evresi: Bireyin benlik saygısının yeniden yükseldiği, yeni ilişkilerin kurulduğu ve sürdürülmeye çalışıldığı son aşamadır (Apaydın Demirci, Mersin, 2020).
Gelişimsel Krizler
Gelişimsel kriz, doğumdan ölüme kadar devam eden ve belirli dönemleri kapsayan gelişim süreci boyunca çeşitli dönüm noktalarında yaşanan bir takım krizleri ifade etmek için kullanılan bir kavramdır. Erikson’un psikososyal gelişim dönemleri olarak nitelendirdiği dönemlerde kişiler belirgin zorluklar yaşamakta ve yaşanan her bir zorluk bir krize neden olmaktadır. Erikson’a göre, gelişimin her bir aşaması, olumlu ve olumsuz duygusal çatışmayı barındırır. Kişinin belirli bir evrede temel psikolojik görevi bu duygusal çatışmayı olumlu yönde çözmektir. Sağlıklı bir kişilik oluşturabilmek için bir aşamanın başarılı olarak atlatılması, kendinden sonra gelen aşama için olumlu temel oluşturur. Eğer bir aşamadaki kriz tam anlamıyla çözümlenemezse kişi, o dönemi sağlıklı atlatamaz ve yaşamının daha sonraki dönemlerinde de bu kriz aşılıncaya kadar bireyde sorun yaratır (Özyürek, 2018; Yalçın, 2010; Apaydın Demirci, Mersin, 2020). Gelişimsel krizler, durumsal krizlere göre daha tahmin edilebilen, planlanabilen, beklenen veya normal yaşam süreçlerinin bir parçası olarak öngörülebilen krizlerdir. Gelişimsel kriz, yaşam döngüsü içerisinde, bir evreden bir başka evreye geçişle ilişkilidir.
Kriz durumunda olan bireylerde bir takım duygusal, davranışsal ve bilişsel belirti ve tepkiler meydana gelmektedir. Bireylerin kriz durumuna yönelik ilk tepkileri genellikle şiddetli çaresizlik, yoğun kaygı, engellenmişlik ve umutsuzluk olmaktadır.
- Davranışsal tepkiler olarak kalp çarpıntısı, ağlama, irkilme refleksi, inilti, bağırma, çığlık atma, hızlı nefes alıp verme veya nefes darlığı, terleme, motor huzursuzluk, iştah azalması, uyku bozukluğu, kilo kaybı, yavaşlama ve uyumda zorlanma gibi belirtilerle karşılaşılabilir.
- Bilişsel olarak ise konsantrasyon kaybı, hafıza kaybı, bitkinlik, açık düşünme, etkin bir şekilde plan yapma ve karar alma becerilerinde sekteye uğrama durumları gözlenebilir.
- Duygusal olarak kriz durumdaki bireyler kendilerini çaresiz, sinirli, yetersiz ve kontrolden çıkmış hissedebilirler. Kaygı, öfke, üzüntü, depresyon, umutsuzluk, keder, suçluluk, kızgınlık ve hayal kırıklığı gibi yoğun duygular deneyimleyebilirler. Bu duygu durumunu yaşayan bireyler kolayca incinebilir ve hatta psikiyatrik hastalıklara yatkın hale gelebilirler (Duyan, 2018; Apaydın Demirci, Mersin, 2020).
Kriz, uygun şekilde müdahale edilemediğinde unutulmaz izler bırakan, geri dönülmez değişimler yaratan yaşam olaylarıdır. Kimi durumlarda insanlar yaşadıkları kriz durumlarını kendi kaynaklarıyla aşabilmekle birlikte, kimi durumlarda profesyonel yardıma ihtiyaç duyabilmektedirler. Krizle baş etmede, bireyin içinde bulunduğu dönemi, fiziksel, psikolojik, sosyal ve kültürel ihtiyaçları önemlidir. Yaşanan her krizin bireysel bir yönü olduğu göz önünde bulundurularak yapılacak müdahaleler ve başvurulacak yöntemler noktasında farklılıklar olabileceği unutulmamalıdır.
Ayşe DOĞAN
Psikolojik Danışman