
Yaşlılık literatürde en temel anlamda yetişkinliğin bir uzantısı olarak yaşam süresinin ileriki döneminde fiziksel ve ruhsal değişimlerin yaşandığı bir evreyi ifade etmektedir. Yaşlılık dönemini değerlendirirken psikolojik iyilik halinden sosyal politikalara, kültürel söylemlerden fizyolojik unsurlara değin birçok faktör önümüze çıkmaktadır. İnsan yaşamında önemli bir zamanı kapsayan yaşlılık olgusu hayatın bir dönüm noktası olarak da görülmekte ve birçok araştırmaya konu olmaktadır.
Yaşlanma ve yaşlılık kendi içerisinde karmaşık bir olgu olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sebeple yaşlılığı değerlendirirken biyolojik, sosyolojik ve psikolojik unsurları bir arada ele almak bütüncül bir bakış açısı yakalayabilmemiz için önem taşımaktadır. Yaşlılık ile ilgili sağlık sorunları uzun süredir tıp biliminin içerisinde çalışılmaktadır. Ancak güncel çalışmalar artık yaşlanma ve yaşlılığı sosyal boyutta da ele almakta ve bu konudaki çalışmalar giderek hız kazanmaktadır.
Bu sayımızda yaşlılık konusu ele almakta ve yaşlanma ile yaşlılık kavramı için bütüncül bir bakış açısı sunmayı hedeflemekteyiz. Toplumsal kodların ve öğrenilmiş birtakım bilgilerin(!) doğruluğunu yeniden gözden geçirirken bir yandan da yaş almış olmanın hayattan emekliye ayrılmak olmadığını ve yaş alarak gelinen her günün kıymetini devam ettirdiğini söylemek istedik. Hayat, rakamlar üzerinde zıplayarak koşulan engelli bir kısa mesafe koşusundan ziyade, adım atılarak yürünen keyifli bir sahil boyudur. İnanılanın aksine doğum tarihimizden uzağa düştüğümüz her mesafe sadece gençlikten uzaklaşmak değil, kendimize yakınlaşmaktır.
Hayatın içerisinde yaşadığımız dönemlere sözlük karşılıklarını ve terimlerin ötesinden de bakabildiğimiz bir pencere yakalayabilmek dileğiyle.
Psikolektif Dergisi Editörleri