
Bu yazıda cinsel kimlik, cinsel kimlik gelişimi ile cinsel kimlik bozukluğu ele alınacaktır. Yazının temel amacı okuyucuda bu başlıklarda farkındalık kazandırmak olduğundan, ilgili başlıklar kapsamlı bir biçimde açıklanmayacaktır.
Cinsel kimlik, öznel bir özdeşim duygusuyla karakterize olan, kişinin kendini kadın ya da erkek cinsiyetine ait hissetmesi olarak ifade edilebilir. Çocuğun kız ya da erkek olduğunu fark etmesi, kendi bedenini, benliğini bir uyum içinde kabullenmesi ve kendi cinsiyetine ilişkin huzurlu ve güvenli hissetmesi cinsel kimlik açısından önemlidir. Cinsel kimlik, bireyin görünüşünde, eylemlerinde kendini gösterir. Cinsel kimlikle ilişkili olan kavramlara bakıldığında ise cinsiyet rol davranışı ön plana çıkmaktadır. Kültürel yaşantı ve beklentiler ile şekillenen, kendini gösteren cinsiyete özgü davranışlardır. Kadın ve erkeği birbirinden ayıran bu davranışlar, kadınsılık ya da erkeksilik olarak ifade edilmektedir. Büyük oranda çocuğun sosyalleşme sürecinde gelişen cinsiyet rol davranışı, zamanla değişkenlik gösterebilse de kültürel kimlikle uyumlu ilerlemektedir (Özsungur, 2010).
Çocuğun kız ya da erkek bir birey olarak doğması, cinsel kimlik ediniminde ilk koşul olarak görülebilir. Ancak bu durum çocuğun cinsel kimlik kazanması için yeterli değildir. Cinsel kimliğin edinilmesinde, gelişiminde cinsiyete özgü rollerin benimsenmesi önem arz etmektedir. Kadın ya da erkek olmak bedensel yapıya uygun toplumsal tutum ve davranışların kazanılmasıyla kendini gösterir. Bu durum gerçekleştiğinde ise bedensel, ruhsal ve toplumsal açıdan kadın ya da erkek cinsiyetleri kabul edilir. Cinsiyete ait rollerin benimsenmesinde özdeşim kurma önemli bir yere sahiptir. Çocuğun erkek ya da kız davranışlarını kazanmaya başlamasında anne-babasına özenme, onlara benzeme amaçlı sergilediği davranışlar etkili olmaktadır. Kız çocukla annesinin, erkek çocukla babasının kurduğu ilişki yakın ve olumlu olduğunda özdeşim kolaylaşmaktadır. Çocuğun çevresinden aldığı destek ve teşvik cinsiyete ait özelliklerin kazanılmasını, pekiştirilmesini ve cinsel kimliğin gelişimini kolaylaştırmaktadır (Mangır ve Baran, 1990).
Cinsel kimlik gelişiminin olumsuz sonuçlanması, doğumdaki cinsiyetin benimsenmemesi halinde ise cinsiyet hoşnutsuzluğu bir başka deyişle cinsel kimlik bozukluğu kendini göstermektedir. Cinsiyet hoşnutsuzluğu, kişinin yaşadığı ya da dışa vurduğu cinsel kimlikle, doğumda belirlenen cinsiyet kimliği arasında gözle görülür bir uyuşmazlığın olması halidir (Yazkan-Akgül ve Ayaz, 2021). Cinsel kimlik bozukluğunda kişinin biyolojik cinsiyetinden sürekli olarak rahatsızlık duyması, hoşnut olmaması durumu söz konusu olup karşı cinsiyetteki bireylerle özdeşim kurma, karşı cinsiyetten olma isteği kendini göstermektedir. Cinsel kimlik duygusunun oluşmasında biyolojik faktörler ile kültürel faktörlerin karşılıklı etkileşiminden söz etmek mümkündür (Korkmaz-Çetin, vd., 2014).
Cinsel kimlik, cinsel kimlik gelişimi, cinsel kimlik bozukluğu ya da literatürdeki yenilenmiş ifade ediş biçimiyle cinsiyet hoşnutsuzluğu kavramları bu yazıda ele alınmıştır. Bireyin cinsel kimliğinin oluşmasında temelde biyolojik cinsiyetinin rolü olsa da ailenin, sosyal çevrenin, toplumsal cinsiyet rollerinin ve kültürün etkisi büyüktür. Cinsel kimlik gelişimi, bireyin cinsiyet kimliği ile uyumlu olması, cinsiyetinden hoşnut olmasıyla ilişkili olup cinsel kimlik gelişiminin çocuklukta başlayıp ergenlikte tamamlandığını söylemek mümkündür. Son olarak cinsiyet hoşnutsuzluğu ile kişinin biyolojik cinsiyetiyle, dışa vurduğu cinsel kimlikle arasındaki belirgin uyuşmazlık kastedilmektedir. Kişinin cinsiyetinden hoşnut olmaması, uyumsuzluk göstermesi onun ruh sağlığı üzerinde olumsuz etkiye yol açabilmektedir. Bireylerin gelişimlerinin bir bütün olduğu unutulmamalı, özellikle çocuklukta başlayan gelişimleri desteklenmelidir.
Mücahit Akkaya
Psikolojik Danışman / Doktorant