
Yalnızlığına kaç, dostum!
Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş,
küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum.
Seninle nasıl susulacağını pek iyi bilir orman ve kaya.
O sevdiğin ağaca benze yine
sen, o geniş dallıya: sessiz ve dinlercesine sarkar o, denizin üstüne.
Yalnızlığın bittiği yerde, pazar yeri başlar; pazar yerinin başladığı yerdeyse, büyük
oyuncuların gürültüsü ve ağılı sineklerin vızıltısı başlar.
Görüyorum ki ağılı sinekler bitirmiş seni; görüyorum ki kan akıyor deşilmiş bin bir
yerinden ve gururun kızmak dahi istemiyor.
Yalnızlığına kaç! Sen küçük ve acınacak kişilere pek yakın yaşadın. Onların göze
görünmez öçlerinden kaç! Onlar sana karşı öçten başka bir şey değildirler.
(Nietzsche, 2000, s. 54).
Yalnızlık, bireyin arzu ettiği ilişkileri kurmada kendini kişisel olarak yetersiz hissettiğinde ortaya çıkan ve istenilen kişilerarası ilişkiler ile var olan kişilerarası ilişkiler arasında fark yaşandığında hissedilen bir durumdur (Oktan, 2015). Bu durumun yordayıcılarından birisi de sosyal anksiyete bozukluğudur.
Sosyal anksiyete bozukluğu, diğer adıyla sosyal fobi, kişinin tanımadığı insanlarla karşılaştığı, başkalarının gözünün üzerinde olabileceği bir ya da birden fazla toplumsal durumdan belirgin ve sürekli bir korku duyması, küçük duruma düşeceği ya da utanç duyacağı bir biçimde davranacağından korkması ve anksiyete belirtileri göstermesidir (Binbay & Koyuncu, 2012).
Tanımlamadan anlaşılacağı üzere sosyal kaygı bozukluğuna sahip birey, diğer insanların eleştirilerine, negatif düşüncelerine karşı çok hassastır ve bundan gücü yettiğince kaçınmaya meyillidir. Sosyal kaygı bozukluğuna sahip bireyler rahatsızlık duydukları durumlarla karşılaştıkları zaman bu durumdan kaçmaya çalışırlar. Kaçamadıkları durumlarda ise fizyolojik olarak yüzlerinde kızarma, kalp çarpıntısı, terleme ve titreme gibi semptomlar oluşmaktadır (Akboğa & Gürgan, 2019).
Sosyal fobi yaşayan bireylerde görülen belirtiler içerisinde en sık olanları, toplum içinde konuşmak (%89,4), başkalarının bulunduğu bir yere girmek (%63,1), yabancılarla birlikte olma (%47,3) şeklinde sıralanmıştır (Sevinçok, 2000; Akt. Haspolat & Kağan, 2017). Tüm bu belirtiler, bireyi yalnızlığa itmekte ve sosyal fobisi olan bireyler için yalnızlığı güvenilir kılmaktadır.
Sosyal fobinin çekirdeğinde başkaları üzerinde olumlu bir izlenim yaratma isteğine karşın bunun sağlayabileceği konusunda belirgin bir güvensizlik vardır. Korkulan sosyal durum ile karşı karşıya gelince doğuştan davranış yatkınlıklarının yanı sıra daha önceki yaşantı ve deneyimlere ait olumsuz düşüncelerin etkilerinin sonucu sosyal fobiklerde mevcut durumla ilgili tehlike algısı oluşturarak bir dizi kabullenme oluşur (Dilbaz, 1997). Bu kabullenmeler, yalnızlık düşüncesine yönelik bilişsel çarpıtmalardan oluşmaktadır. Bu gibi durumlarda birey, yalnızlığa farklı anlamlar yükleyebilmekte yalnızlık kavramına yönelik önyargılı yaklaşım davranış değişikliğine sebep olabilmektedir. Yalnızlığa dair duygu ve düşüncelerin şeffaf, samimi ve gerçekçi ifadesi bu noktada belirleyici olmaktadır.
Süreklilik gösteren sosyal anksiyete bozukluğuna yalnızlık eşlik ettiğinde bireyin çevresi, yakın ilişkileri ve iletişim becerisi de bu durumdan olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bireyin toplum içinde bulunduğunda kendini iyi hissetmemesi, iletişim esnasında göz teması kurmaktan kaçması, kalabalık bir ortama sonradan dahil olamaması gibi sebeplerin etkisiyle birey, yakın ilişkilerini sürdürememekte, iletişim sürecinde engellerle karşılaşabilmektedir. Birey, bu durumlarla karşılaştıkça aynı tepkileri verdiğinden olumsuz etki de devam etmekte ve yakın ilişkiler zarar görmekte ya da bitmektedir. Bu da hem kişisel hem de çevresel faktörlerin yalnızlık ve sosyal anksiyete bozukluğu bağlamındaki kısır döngüyü tetiklediğini göstermektedir.
Birey, yalnızlığının sebebi olarak sosyal anksiyete bozukluğunu kabullenmediğinde gerçek benliğinden uzaklaşabilmekte, kimliğine yabancılaşabilmekte, içsel çatışmalar yaşayabilmekte ve öznel iyi oluşunu koruyamamaktadır. Benlik saygısında meydana gelen bu düşüş yüzünden kendilerini başkalarının yanında değersiz olarak algılayarak toplum içinde hatalı, kötü davranacağı düşüncesi ile sosyal ortamlara dahil olmaktan kaçınırlar (Haspolat & Kağan, 2017). Bu durum, sosyal anksiyete bozukluğuna sahip bireyin yalnızlığı bir seçenek olarak değerlendirmenin aksine bir zorlantı olarak yaşadığını göstermektedir. Engellenme, kaygıyı artırdığından sosyal anksiyete bozukluğu da sıklık ya da düzey açısından artmakta; böylelikle birey baş etme becerisini kullanamamakta, kendini çıkmazda bularak yalnızlık duygusunu yoğun olarak yaşamaktadır.
Özge ÇANKAYA
Psikolojik Danışman