
Yalnızlık; alanyazına göre, kişinin hayal ettiği kişiler arası ilişkiler ile gerçekte var olan kişiler arası ilişkilerin farklı olması sonucu yaşadığı negatif algılanan bir durumdur. Bu psikoloji biliminin tanımıdır (Yahyaoğlu, 2019). Edebiyatın, felsefenin ve hatta her bireyin farklı tanımları olması doğaldır (Yahyaoğlu, 2019). Teknolojinin getirdiği bağımlılıkların, salgın hastalıkların, ekonomik problemlerin kol gezdiği dünyada insanlar yalnızlığın kelime olarak tanımını düşünmese de anlamını birebir yaşamaktadır. 2018’in ocak ayında İngiltere’de kurulan Yalnızlık Bakanlığının hazırladığı bir rapora göre yalnızlık kişiyi günde 15 sigara içmek kadar negatif etkilemektedir (Erol, 2018).
Yapılan pek çok çalışma kendini yalnız hisseden bireylerin sosyal ilişki kurma yeteneğinin diğer bireylere nazaran daha az geliştiğini ve diğer bireylere ilişkin daha negatif beklentilere sahip olduklarını vurgular. Buradan hareketle yalnızlık bireylerin sosyal ilişki kurma yeteneklerini olumsuz etkiler denilebilir (Eskin, 2001). Eskin (2001)’in aktardığına göre sürekli yalnızlık çeken üniversite öğrencilerinin iletişim becerileri, zaman zaman yalnızlık çeken üniversite öğrencilerinin iletişim becerilerinden daha düşüktür (Gerson ve Perlman, 1979). Jones ve arkadaşları (1981) yalnızlık yaşayan üniversite öğrencilerinin yalnızlık yaşamayanlara göre çevreyi daha olumsuz değerlendirdiğini ve çevre tarafından olumsuz değerlendirilmeyi beklediklerini ifade etmektedir (Akt; Eskin, 2001).
Yalnızlık ve intihar insanlık tarihi boyunca süregelen bir durumdur (Eskin, 2014). Yapılan araştırmalar yalnızlığın intihar davranışı ile yakından ilişkili olduğumu saptamıştır. Yalnızlık ve intihar düşüncesi arasındaki ilişki incelendiğinde intihar düşüncesi bulunan bireylerinin % 25‘inin çok yalnız olduğu belirtilmektedir (Yahyaoğlu, 2019). Yalnızlık, intihar olaylarında nedensel bir etki gösterir. Yalnızlık duygusu intihar eden bireyler arasında oldukça yoğun yaşanır. Örneğin Peck (1981) intihar eden bireyler arasında “yalnızlar” denen bir alt grubun varlığından söz eder. Yine ülkemizde Batıgün (2005)’ün yaptığı bir çalışmada genç olmak (15-24 yaş), umutsuzluk ve yalnızlık duygularını yoğun yaşamak ve yaşamaya devam etmek için az sayıda nedene sahip olmak ciddi risk etmenleridir. Yoğun yaşanan yalnızlık duygusu kişiyi anlamsızlık duygusuna sürükleyebilir (Eskin, 2014). İntihar davranışı pek çok ülkede yıllar içinde artış göstermektedir ve günümüzde evrensel bir sorun haline gelmiştir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) verilerine göre her yıl 800.000’den fazla birey intihar nedeni ile hayatını kaybetmektedir (Comtois ve Linehan,2006; akt, Durak Batıgün, 2008).
İntihar eğilimi olan bireylerin hayatta karşılaşabilecekleri zorluklara yönelik kişisel becerilerinin arttırılması gerekmektedir. Kişisel beceriler; başetme, öz-saygı, sorun çözme becerileri ve benzeri donanımlarla arttırılabilir. Ayrıca bireyin intihar riski taşıdığının saptanması oldukça önemlidir (Eskin, 2014). Çevrede intihar eğilimi olan birinin varlığından şüpheleniliyorsa onunla iletişim kurmaktan çekinilmemelidir. Konuşma esnasında rahat olacağı bir yer tercih edilmeli, konuşurken sözü kesilmemeli, konuşma esnasında dikkat intihar eğilimi olan kişiye verilmelidir. İntihar davranışı asla övülmemelidir. Evet, hayırdan ziyade uzun cevaplar gerektirecek sorular sorulmalıdır. İntihar dışındaki yıkıcı olmayan diğer seçenekleri fark etmesi sağlanmalıdır. İntihar eğilimi olan bireyin profesyonel destek aldığından emin olunmalıdır. Bireyler intihar düşünceleri olduğunu fark ettiğinde bir ruh sağlığı uzmanından yardım istemekten çekinmemelidir. Çünkü tüm yalnızlığa hatta belki toplum dışına itilmişliğe rağmen hayat sonsuz ihtimallerle doludur… Kişi ne olacağını bilemez, bugün kendini oldukça yalnız hisseden birinin ertesi gün hayatının aşkını bulması imkânsız değildir. Tıpkı o güzel şarkıda Müzeyyen Senar’ın da dediği gibi bir ihtimal daha var… Ancak bu ihtimal ölüm olmak zorunda değildir.
Gül Demirdelen
Psikolojik Danışman