Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Psikolojik Şiddetin Derinlerinde Bir İz: Kültür – Psikolektif Dergisi – Sayı – 10

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 2 Dakikadır.

Şiddet olgusunun incelenmesine yönelik olarak yapılan araştırmalar, şiddetin tek bir boyutta ele alınamayacak kadar karmaşık bir olgu olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla şiddet; biyolojik, psikolojik ve sosyo-kültürel bakış açılarıyla çok boyutlu bir biçimde incelenmelidir (Eren, 2005). Geniş anlamda şiddet; insan üzerindeki fiziksel ve ruhsal etkileri açıkça ölçülemeyen, dolaylı ve somut bir biçimde hissedilen çeşitli baskılardır. Şiddet; fiziksel, ekonomik, cinsel, kültürel, psikolojik (sözel ve duygusal) biçimleri ile karşımıza çıkabilmektedir (Ünsal, 1996; Akt. Kocacık & Çağlayandereli, 2009). Psikolojik şiddet genellikle isim takma, aşağılama, küçümseme, sözel şiddet, bağırma, tehdit etme, kıskançlık, yalıtma, duygusal ve/veya fiziksel olarak uzaklaşma, hileli yönlendirme (manipülasyon) gibi baskılayıcı ve kontrolcü eylemleri içeren bir şiddet türü olarak tanımlanmaktadır (Follingstad, 2011; Akt. Boyacıoğlu, Uysal & Erdugan, 2020). Tüm bu içeriklerin temelinde kültürün doğrudan ya da dolaylı olarak etkisi bulunmaktadır.

İnsanlar; doğumla başlayan kültürlenme sürecinde neyin doğru-yanlış olduğuna dair değerleri anlamaya ve bu değerleri kullanarak çevresinde olup bitenleri algılamaya çalışırlar (Saraç, 2016). Bu algılama ve anlamlandırma sürecinde aile, değer, kültür, toplum ve etkileşim kavramı öne çıkmaktadır. 

Kültürlenme sürecinin kapsayıcısı olan ve kuşaktan kuşağa aktarılan değerleri içerisinde barındıran kültür kavramı; bireyin ailesindeki kişilerin birbirlerine yönelik tavrını kendi ilişkilerinde de ortaya koyduğunu gösteren köken aile kavramı ile ilişkili görülmektedir. Köken aile kavramı, kuşaktan kuşağa aktarılan aile kültürünün ve toplumsal değerlerin bileşimi olmaktadır. Birbirine bağıran, birbirlerini aşağılayan ebeveynlerin olduğu aile yapısında büyüyen birey, yetişkinliğinde aynı davranışı sergileyerek yakın ilişkilerinde bireyleri psikolojik şiddete maruz bırakabilmekte veya maruz kalabilmektedir. Bunun yanı sıra toplumsal cinsiyet rolü, anne-baba rolü gibi rollerin tanıtılmasında belirleyici olan, kavramlara ait şemalarının oluşumunda araç olan, duygusal gelişimde yadsınamaz bir etkiye sahip olan ve toplumsal değerleri içerisinde barındıran oyun kültürü de psikolojik şiddetin başlatıcısı ya da belirleyicisi olabilmektedir. Yabancılaşma, kendini boşlukta hissetme veya değersizleşme duyguları ile beslenen toplu öfke, toplumun alt kesimlerinde ani şiddete dönüşebilmektedir (Ergil, 2001; Akt. Kocacık, 2001). Bu öfkenin yetersizlik, aşağılık duygusu, irrasyonel düşünceler, kişilik yapısında denge durumunun sağlanamaması gibi faktörlere bağlı dışavurumu sonucunda psikolojik şiddet ortaya çıkmaktadır. Bu doğrultuda birey, çevrenin etkisi ile oluşan tutum ve davranış kalıplarını düzenlemedikçe bireyin değer sisteminde anlamlı bir farklılık görülemeyeceği savı psikolojik şiddetin kuşaktan kuşağa aktarılma ihtimalini güçlendirmektedir.

Kültürlenme sürecindeki önemli kavramlardan bir diğeri olan etkileşim ise şiddet türlerinin birbirleri ile ilişki içerisinde bulunabilmesi ile ortaya çıkmaktadır. Fiziksel ya da cinsel şiddet süreci ve sonucunda psikolojik şiddet de ortaya çıkabilmekte buna bağlı olarak ruhsal bozukluklar yaşanabilmektedir. Şiddetin yaşandığı ülkelerdeki çocuklar, bazı erişkinler tarafından ortaya konulan şiddet eylemleri sonrası, ruhsal olarak örselenmekte, bu eylemler karşısında gerek kendi gerekse ebeveynlerinin yetersizliklerinden dolayı yoğun bir korku, güçsüzlük ve ne yapacağını bilememe duyguları yaşayabilmektedirler. Böylesi bir baskı ve şiddet sürecinde yaşamak durumunda kalan çocuklarda, kendini savunma, kendini aktarma, haksızlıklar karşısında direnebilme biçimindeki benlik işlevleri gelişememektedir (Gökler, 2001; Akt. Bilgin, 2014).

Şiddeti uygulayanlar kadar maruz kalanlar ve korumakla yükümlü kişiler de içlerinde bulundukları kültürden etkilenmişler ve etkilenmeye devam etmektedirler (Gürhan, 2017). Şiddetin bireysel ve toplumsal yaşamdaki etkisini azaltmanın yolu, saldırgan davranışa götüren egemen kültürün değiştirilmesinden geçmektedir. Bu kültürün temel bileşenleri; işlevsel olmayan aile yapısı, inanç sisteminden beslenen ahlak anlayışının belirleyici olduğu toplumsal normlar ve rollerdir (Saraç, 2016). Bu yapı ve inanç sisteminin temelindeki çarpıtmalar, genellemeler bireylerin farkındalığının artırılmasına yönelik çalışmalar ile değiştirilerek olumlu değerleri destekleyen bir kültürün bilinçli bir şekilde yaratılma fırsatını sağlamaktadır. Bireyin değerler sistemi ile içinde bulunduğu kültürün temel yapı ve anlayışı tutarlı, sağlıklı bir örüntüye sahip olduğu sürece kültür, doğrudan ya da dolaylı olarak psikolojik şiddete etki etmemekte, birey ruhsal ve sosyal yönden iyilik halini koruyabilmektedir.

 Özge ÇANKAYA

Psikolojik Danışman