
Günümüzde insanoğlu gelişen teknoloji ile birlikte modernleşse de uyum sağlama yeteneğinden bir şey kaybetmemiştir. Sözlük anlamına bakıldığında bir bütünün parçaları arasındaki benzeşme anlamına gelen uyum kelimesi psikolojide bireyin kendisinden veya dışsal sebeplerden kaynaklanan durumlara verdiği tepki olarak karşımıza çıkmaktadır (Gençöz, 1997). Kişiler hayat boyu çeşitli içsel ve dışsal durumlar ile karşılaşır. Bu durumlara uyum sağlayan bireyler sosyal olarak gelişmeye açık, sağlıklı ilişkiler kurabilen, bir hedef doğrultusunda hareket edebilen kişilerdir (Erdoğan, Şanlı ve Şimşek Bekir, 2005).
Evlilik birliğinin son bulması anlamına gelen boşanma kavramı ise taraflar için oldukça zorlu ve yüksek düzeyde uyum isteyen bir durum olarak karşımıza çıkar. Boşanma oranları her geçen gün yükselirken boşanma durumundan eşler kadar çocuklar da etkilenmektedir ve bu durum çocukların da uyum sağlaması gereken bir durum haline gelmiştir. Kendilerine yönelik algısı olumsuz olan çocuklar boşanma sonrası uyum sağlamakta güçlük çekerken kendini olumlu değerlendiren çocuklar boşanma sonrasına daha iyi adapte olmaktadır. Boşanma ardından uyum güçlüğü çeken çocuklar kendilerini sabırlı, endişeli ve kötü huylu olarak değerlendirmektedir (Eroğlu ve Topkaya, 2019). Bu noktadan hareketle çocuğun kendine yönelik algısı boşanmaya uyumunu etkiler denilebilmektedir.
Çocuğun psikolojik uyumu anne ve baba tarafından ne derece kabul edildiğine göre değişmektedir. Evli ailelerde anne ve baba tarafından kabul gören çocuklar psikolojik olarak daha iyi uyum göstermektedir (Öngider, 2013). Ayrıca boşanma gerçekleştikten sonra birlikte yaşanılan ebeveynin de çocuğun uyum düzeyini etkilediği düşünülmektedir. Ebeveyni tarafından kabul edildiğini algılayan çocuklar boşanma durumuna daha iyi uyum sağlamaktadır (Öngider, 2013). Bu nedenle çocuk ile birlikte yaşayan ebeveynin çocuk kendisine bir yükmüş gibi davranmaması ve çocuğa karşı olumlu bir tutum içinde olması oldukça önemlidir.
Boşanma sonrası çocuğa boşanmanın kesin olarak gerçekleştiği, çocuğun kimle kalacağı, ebeveynlerini ne sıklıkla göreceği, farklı evler farklı kurallar olacağı, yaş düzeyine göre boşanmanın onun suçu olmadığı vurgulanmalı ve boşanma hakkında hissettiği duygular hakkında konuşulmalıdır. Ebeveynler bu konuda ketum davransa da boşanma sonucu çocuğa yaş dönemine göre yeterince bilgi vermek çocuğun uyumunu olumlu yönde etkilemektedir (Ganong ve Goleman, 2002; akt. Öngider, 2013). Boşanma süreci ve sonrası ebeveynlerin birbirine karşı olan tutumu, eşlerin boşanmayı nasıl anlamlandırdıkları, iletişimi nasıl sürdürdükleri ve çocukla olan ilişkileri çocuğun boşanmaya uyumunu etkiler (Butler, 2003; akt. Öngider, 2013). Bu nedenle tek başına boşanma kavramı çocuğun uyumunu olumlu ya da olumsuz etkiler denilememektedir.
Kısaca özetlersek boşanma çocuğun uyumunu etkileyen bir olay olmakla birlikte, annenin çocuğa yönelik kabulü, çocuğun beraber yaşadığı ebeveynin çocuğa yönelik algısı ve çocuğun kendine yönelik algısı çocuğun boşanma uyumu üzerinde etkili olmaktadır. Buradan hareketle çocuğun boşanmaya uyumu tek yönlü değerlendirilemez ve boşanma çocuğun uyumunu bozar ya da bozmaz demek doğru değildir. Ayrıca kendine yönelik olumsuz algıya sahip çocukların boşanmaya uyum göstermede zorluk çektikleri bilinmektedir. Yani çocuğun olumlu bir benlik algısına sahip olması onun boşanma uyumunu kolaylaştırmaktadır. Dökmen (2018, 2019)’e göre boşanma sonrasında çocuğa hayatında nelerin değip değişmeyeceği anlatılmalıdır. Kesin boşanma gerçekleşmeden çocuğa boşanma haberi verilmemelidir. Boşanma sürecinde çocuk aracı, muhbir, dert ortağı durumuna konulmamalı, çocuk eski eşe karşı kullanılmamalıdır. Eski eş çocuğa kötülenmemelidir. Ayrıldıktan sonra düzenli olarak çocukla görüşülmeli görüşme zamanı çocukla ortak kararlaştırılmalıdır. Bu sayede çocuk boşanma sürecini en az zararla atlatabilir.
Fatma Gül DEMİRDELEN
Psikolojik Danışman