
Emniyet Genel Müdürlüğü verilerine göre son 10 yıl içerisinde kadın sürücü sayısında önemli bir artış yaşanmaktadır. 2007 yılında kadınlar, toplam sürücü sayısının yüzde 16.7’sini oluştururken, 2017 yıl sonu itibariyle bu oranın yüzde 24.1’e yükseldiği görülmektedir (EGM, 2017). Kadın sürücü sayısında görülen hızlı artış nedeniyle sürücülükte insan faktörleri değerlendirilirken kadın ve erkek sürücülere atfedilen özellikler farklılık göstermektedir. Bu farklılıklar fazla abartılan algıların etkisiyle insanların zihinlerinde cinsiyetler bazında stereotip ve önyargı oluşturmuştur.
Kadınlar genellikle yeteneksiz sürücülerdir, daha fazla hata yaparlar ve hızlı kararlar alırken belirsiz, tereddütlü, aşırı dikkatlilerdir gibi kalıp yargılar zihinlerde sürdürülmeye devam etmektedir. Bu sözde yetersizlik, kadınların sürüş tarzı için tipik olarak kabul edilen ihmal hatalarının (örneğin, bir dur işaretinde çok uzun süre kalmak, kalkışta veya park etmeye çok zaman harcamak) kaynağı olarak kabul edilir (Lawrence ve Richardson, 2005). Bu stereotiplere uygun olarak, kadınlar sürüş yeteneklerini yetersiz olarak öz değerlendirme eğilimindedirler (Özkan ve Lajunen, 2006; Tronsmoen, 2008). Moè, Cadinu ve Maass’ın (2015)yaptığı deneysel araştırmada öncelikle deney grubundaki kadınlara, araştırmanın amacının sürüş performansında cinsiyet farklılıklarının varlığını doğrulamak olduğu yönünde yönlendirme yapılmış, kontrol grubuna çalışmanın amacı hakkında hiçbir bilgi verilmemiştir. Araştırmanın sonucunda deney grubunda stereotip tehdidine maruz kalan kadınların kontrol grubuna oranla simüle edilmiş bir sürüş görevini yerine getirmede daha fazla hata yaptıkları ortaya çıkmıştır. Genel olarak bulgular gösteriyor ki kadınlar sürüş yetenekleri değerlendirildiğinde ve erkeklerle karşılaştırıldığında daha fazla hata yapıyorlar. İlginç bir şekilde, iyi performans gösterdiklerinde bile hala kötü performans gösterdiklerine inanıyorlar (Moè, Cadinu ve Maass, 2015). Bu yorumla tutarlı olarak Chateignier ve ark. (2011) kadınların direksiyon sınavlarında erkeklerden daha sık başarısızlığa uğradıklarını bildirmiştir. Bu sonucun muhtemelen, sınavın kadınları vasıfsız olarak yargılama eğiliminde olan erkekler tarafından denetlenmesi nedeniyle ortaya çıkmış olabileceğini ya da kısmen stereotip tehdidi aktivasyonu nedeniyle gerçek performansa da bağlı olabileceğini ifade etmişlerdir.
İyi bir sürücü stereotipinin genel olarak Türkiye’de de aracı kontrol etmede gösterilen manevra ve motor becerileri ile karakterize edildiği bilinmektedir (Sümer, 2001). Buna ek olarak, Türkiye’deki trafik kazalarının ana nedeninin yetersiz güvenlik becerileri olduğu görüşünün aksine kamuoyunda yetersiz algısal motor becerilerin kazalara sebebiyet verdiği inancı daha yaygındır (Sümer, 2001). Stereotiplerden bağımsız olarak sürüş becerileri, bir sürücünün genel olarak yaptıklarından çok ne yapabileceğini tanımlayan maksimum performans seviyesi ile açıklanır (Elander ve ark. 1993). Sürüş becerileri güvenlik becerileri ve algısal motor becerileri olarak ikiye ayrılır. Bu becerilerin tutarlı bir şekilde iç dengesinin sağlanması sürüş performansı için önemlidir. Lajunen ve Summala (1995) güvenlikle ilgili becerileri, kaza oluşmasını engellemek için geliştirilen koruyucu beceriler olarak tanımlamıştır. Algısal-motor becerileri ise araç kullanma için gerekli bilgi işleme ve kas, sinir, hız işbirliğini içeren becerilerdir. Yapılan araştırmalarda erkek sürücülerin algısal motor becerilerini tutarlı bir şekilde abarttığı, güvenlik becerilerinin kadın sürücüler arasında daha belirgin olduğu bulunmuştur (Lajunen, Corry, Summala ve Hartley, 1998; Lajunen ve Summala, 1995). Algısal motor becerilerin fazla abartılmasının, sürücüleri hız ve ihlal gibi riskli sürüş davranışlarına yatkın hale getirebileceği ileri sürülmüştür. Bu öngörü doğrultusunda Sümer, Özkan ve Lajunen’in (2006) yaptığı araştırmanın sonuçları cinsiyet fark etmeksizin algısal-motor becerileri yüksek olan sürücülerin güvenlik becerileri azaldıkça dâhil oldukları kaza sayısının arttığını göstermiştir. Buna ek olarak, algısal-motor becerilerin saldırgan ihlaller ve olumlu sürücü davranışları ile pozitif, ihmaller ve hatalar ile negatif ilişkili olduğu bulunmuştur. Öztürk ve Özkan’ın (2018) Türkiye’de yapılan tüm araştırmalardan farklı olarak sürüş simülatörü kullanılarak yaptığı araştırmanın sonuçları da literatürü destekler nitelikte sonuçlar göstermiştir. Güvenlik becerileri yüksek kadın sürücüler daha düşük hızla araç kullanırken, motor becerileri yüksek, güvenlik becerileri zayıf erkek sürücüler yüksek hızla araç kullanmıştır. Sürüş simülatöründe yer alan farklı karakterdeki yollarda sergilenen hız davranışları ile ihlaller arasında pozitif ilişki bulunmuştur (Helman ve Reed, 2015).
Cinsiyet ve cinsiyet rollerinin sürüş tarzı, trafik suçları ve genç sürücüler arasındaki kazalarla nasıl ilişkili olduğunu araştıran Özkan ve Lajunen’in (2005b) çalışmasının sonuçları; saldırgan ve olağan ihlaller ile birlikte suç sayısının erkek cinsiyet rolünün bir fonksiyonu olarak arttığını; kazaların, suçların, saldırgan ve sıradan ihlallerin ve hataların kadın cinsiyet rolünün bir fonksiyonu olarak azaldığını göstermiştir. Genç ve erkek sürücülerin daha tehlikeli sürücü davranışları sergileme ve kuralları ihlal etme eğiliminde olduğu, diğer yandan kadın ve yaşlı sürücülerin daha fazla hata yaptıkları bulunmuştur (Blockey & Hartley, 1995; Parker, McDonald, Rabbitt, & Sutcliffe, 2000; Reason et al., 1990). Kadın sürücüler trafikte daha fazla hata yapmaktayken (Guého ve ark., 2014), erkeklerin genellikle daha fazla ihlal yaptığı görülmektedir (Rowe ve ark., 2015).
Trafik içerisinde cinsiyet bazında yaratılan yargıların, gerçek yaşam deneyimlerinin ve bilimsel araştırmaların sonuçlarıyla tutarsızlık içinde olduğu açıkça görülmektedir. Cinsiyetin sürücü becerilerinde kendini yükseltme yanlılığına ya da var olan gelişmiş becerilerin azımsanmasına yol açması, trafikte sürücülerin hataları ve ihlalleri ile sonuçlanabilir. Bu nedenle cinsiyet kimliğini kanıtlama, doğrulama alanı olarak görmekten ziyade her iki cinsiyetin erkek ve kadın cinsiyet rollerinde özelliklere sahip olabileceğini kabul etmek gerekir. Cinsiyet, cinsiyetler arasındaki doğuştan gelen mizaç farklılıklarından ziyade sosyal ve kültürel bir yapı olduğu için, sürücü eğitimi ve medya kampanyaları yoluyla sürücülerin toplumsal cinsiyet rolleri ile genel sürüş tarzı arasındaki ilişkiyi yeniden şekillendirmek için sosyal psikoloji teorileri kullanılabilir. Böylece, erkeksi özellikler göstererek kaba bir şekilde varlığını göstermeye çalışan Şoför Nebahat karakterlerinden ziyade, daha dikkatli sürüş ve daha az hata ile ilişkili olduğu belirlenen bazı kadınsı özelliklerin görece ataerkil Türk toplumundaki erkeksi özelliklere rol model olmasıyla güvenlik becerilerinin ve trafik adabının geliştirilmesi sağlanabilir. Yetersiz ve yeteneksiz sürücüler olarak yaftalanan, trafik ortamına ait görülmeyen kadınların sadece daha iyi araba kullanmalarına değil, aynı zamanda sürüş yeteneklerine daha fazla güvenmelerine yardımcı olmayı amaçlayan potansiyel müdahaleler çok önemlidir. Başarılı sürüş deneyiminin inançları değiştirmek için yeterli olmadığı göz önüne alındığında, diğer stratejiler gereklidir (Moè, Cadinu ve Maass, 2015). Stereotipik inançlar kültüre derinlemesine dayanıyor ve çelişkili kanıtlar karşısında bile direniyorsa, kitle iletişim araçları bu inançları değiştirmek için uygulanabilir bir araç sağlayabilir; direksiyon eğitimi veren sürücü kursları bu konuda bilinçlendirilebilir; benzer şekilde okul yıllarındaki erken müdahaleler kalıp yargıların zihinlerde başlatılmasına ve sürdürülmeye devam etmesine engel olabilir.
Şafak Atay
Psikolojik Danışman