
Şiddet, günümüzde büyük bir sorun haline gelmişt ve ana nedeni toplumsal sosyal etkileşimler olarak kabul edilmektedir. Şiddetin çeşitli formları mevcut olmakla birlikte bu formlar arasında fiziksel, duygusal, sözel, cinsel, ekonomik ve kültürel şiddet yer almaktadır. Temelde, şiddet bir agresyon türüdür ve bu agresyonun sadece şiddeti değil, aynı zamanda zorbaca davranışları da içerdiği belirtilebilir (Turan, Çubukçu ve Girmen, 2010).
Zorba davranışları tanımlamak için birçok yaklaşım vardır. Rigby (2004), zorba davranışları, içinde saldırganlık barındıran eylemler olarak görüp, bu tür eylemlerin, ya fiziksel ya da dolaylı bir üstünlük ilişkisi içinde olan bireyler arasında meydana geldiğini belirtir. Fiziksel zorbalık; bireyin diğerine vurması, tırmalaması, tükürmesi veya eşyalarını alması gibi eylemleri içerirken; sözel zorbalık; alay, ad takma, tehdit etme ve hakaret gibi eylemlerle tanımlanabilir. Duygusal zorbalık ise birini dışlama, faaliyetlere dahil etmeme, konuşmama ve izolasyon gibi eylemlerle belirginleşir (Çınkır, 2006; Akt. Çankaya, 2011).
Olweus, Limber ve Mihalic (1999), zorbalık davranışlarının tanımlanması için üç temel kriter belirlemiştir. İlk olarak, zorba davranışın bilinçli ve kasıtlı bir zarar verme niyetini taşıması gerekir. İkincisi, bu tür davranışların süreklilik arz etmesi, yani tekrar tekrar gerçekleşmesi gerekir. Son olarak, zorbalık eylemini gerçekleştiren birey ile mağdur arasında, hem psikolojik hem de fiziksel açıdan bir güç dengesizliği bulunmalıdır.
Peki insan psikolojisinin derinliklerinde, bireyin zorba davranışlar sergilemesine sebep olan nedir? Bir bireyin, başka birine bilinçli ve kasıtlı bir şekilde zarar verme eğilimine girmesi, onun iç dünyasında hangi faktörlerin etkili olduğuna işaret eder? Bu sorular, zorbalığın sadece bir eylem değil, aynı zamanda bir refleksiyon olduğunu gösteriyor. Bir bireyin, diğerine üstünlük kurma, onu aşağılama ya da zarar verme eğilimine girmesi, arka planda yer alan birtakım psikolojik, sosyal ve kültürel dinamiklerin bir sonucudur. Peki, bu dinamikler nelerdir ve bir insanı zorbalığa iten temel sebepler nelerdir? Bu soruların yanıtlarını bulabilmek için, zorbalığın kök nedenlerini derinlemesine incelememiz gereklidir.
Zorbalar, kendilerini genellikle fiziksel, sözel veya duygusal anlamda daha avantajlı gördükleri bireylere karşı sürekli saldırgan tutumlar sergileyen kişiler olarak ifade etmektedir. (Olweus, 1991). Tani ve arkadaşlarının (2003) yaptığı bir diğer tanımlamaya göre ise, zorbalar duygusal dengesizlikler yaşayan ve akranlarından saygı ve onay kazanmak amacıyla, kendilerinden daha güçsüz gördükleri kişilere karşı tekrar eden saldırgan davranışlarda bulunan bireylerdir.
Arslan (2008), gerçekleştirdiği çalışmada, aile içerisinde şiddet görmüş, ebeveynleri boşanmış ya da bireyin kendisine doğrudan şiddet uygulanan çocukların zorbalık davranışlarının, bu tür deneyimleri olmayan çocuklara kıyasla belirgin bir şekilde daha fazla olduğu belirlenmiştir. Ögel, Tarı ve Yılmazçetin (2005), araştırmalarında, zorba bireylerin genellikle şiddet görmüş, ihmale uğramış ve özgüveni yüksek fakat kaygı seviyeleri düşük saldırgan karakterlere sahip olduklarını belirtiyorlar. Ayrıca bu zorbaların, mağdur bireylerin zorba davranışları hak ettiğine dair bir inanca sahip olduklarına dikkat çekiyorlar. Baldry ve Farrington (2000) çalışmalarında, zorba bireylerin çocukken ebeveynleri ile güvenli bir bağ oluşturamadıklarını, bu ebeveynlerle sürekli çatışma içerisinde olduklarını ve genç yaşlarda şiddetle karşılaştıklarını belirtiyorlar. Bunun yanında, yaygın inanışların aksine, Olweus (1993) zorba kişiliklerin genellikle benlik algısı ve özsaygı açısından olumsuz bir profil sergilediğini ortaya koymuştur.
Sonuç olarak, zorbalığın arkasında yatan nedenlerin polifonik bir doğası vardır ve bu, bireyden bireye önemli ölçüde değişiklik gösterebilir. Zorbaların eylemleri, sıklıkla içsel ve çevresel faktörlerin bir ürünü olarak karşımıza çıkar ve bu faktörler genellikle kişinin erken yaşam deneyimlerine, ebeveynlik stillerine, özsaygılarına, toplumun normlarına, taklit edilen modellere ve duygusal düzenleme kapasitelerine derinden bağlıdır. Geçmiş travmalar, güvensiz bağlanmalar ve aile içi şiddet, bir bireyin zorbalık eğilimlerini geliştirmede rol oynayan anahtar etkenler arasında yer alabilirken; aynı zamanda, sosyal öğrenme, grup içi baskılar ve olumsuz toplumsal normlar da bu eğilimleri pekiştirebilir veya katalize edebilir. Düşük özsaygı ve duygusal ifade etme yeteneklerindeki eksiklik, bireyin kontrol ve üstünlük hissini kazanmak adına başkalarını incitme yoluna gitmelerine yol açabilir. Zorbalığın bu karmaşık doğası, bize, bu olguyu anlama ve müdahale etme yöntemlerimizi çok yönlü ve kapsamlı bir perspektifle ele almamız gerektiğini öğretir. Engelleri aşmak, zarar görmüş bireyleri iyileştirmek ve sağlıklı topluluklar inşa etmek için bu etkenleri dikkatlice inceleyip anlamak, zorbalıkla mücadelede hayati bir adım teşkil eder.
İdil Sera Erfenek
Psikolojik Danışman