
Yaşam var olduğundan beri insanın yaşam yolculuğu hep bir sorgulama ve gelişme üzerine kurulmuştur. Bunu aslında gelişim psikolojisi kuramlarına göre de değerlendirecek olursak yaşamda bir birey sürekli bir gelişim ve değişim halinde olmuştur. Gelişimin bireyin ölüme kadar olan zaman diliminde süreklilik gösterdiği ve farklı alanlarda gelişimlerinin hep sürdüğünü rahatlıkla söyleyebiliriz. İşte bu durmayan gelişim süreci de bireyi sürekli bir sorgulamaya, eleştirmeye, adaptasyona vb. durumlara iterken birey yaşamın içinde kendini bulma çabasıyla da zaman zaman mücadele etmiş ve zaman da da bazı durumlara bu sebeple müdahale etmiştir.
Yaşamdaki mutlu ve huzur dolu günler bireyin ödedikleri bedellerin toplamıdır sanki. Acıların yer aldığı ve acılardan kurtulan bir insanın ilk rahat nefes alışı bu dediklerimizi kanıtlayacaktır. Çünkü Sezen’in de şarkısında dediği gibi “Acıdan geçmeyen insan biraz eksiktir.”
Birey bu ödediği bedeller, çektiği acılar ve yaşadığı iç sıkıntıları ile hep bir sorgulama içinde olmuştur. Peki ilk ne zaman bir ihtiyaç ya da bir huzursuzluk halini almıştır bu anlam arayışı? Büyük çoğunluğun yaşadığı kendini farkındalık döneminde aslında. Ergenliğe girişteki o “Ben kimim? Ben neredeyim ve ne yapıyorum? Bundan sonra ne yapacağım? vb.” sorgulamalarla başlıyor süreç. Sonra yetişkinlik ile devam ediyor. Arkadaşlık ilişkilerin, ikili romantik ilişkilere, flörtlere ve buradan aile kurmaya kadar giden süreçte aileyi büyütme çocuk ve yaşlılık ile devam eden kaygılarla dolu bir bütün arayış sürecine dahil oluyor insan.
Tabi tüm bunları yaşarken birey sadece kişisel yaşamını görmek, kişisel yaşamıyla bu arayışını değerlendirmek doğru olmaz. Bireyin kendini gerçekleştirme evresinde, anlamını sorgulama ve bulma evresinde ailesi, sosyal çevresi, yaşadığı kültür ve coğrafyası ile birlikte ekonomik koşullar da bireyi etkiler. Mesela “Logoterapi” savaşın gölgesindeki acılardan doğmuş bir anlam arayış kuramıdır. Stafen Zweig yine anlam ve acı içinde kahrolurken yaşamına son verirken bir yıl sonra çektiği acıların kaybolacağını bilmiyordu. Ya da günümüzde yaşanan en yakında Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş ile Gazze Katliamlarını düşündüğümüzde ortaya çıkan tablodaki anlam arayışını tek bir noktada düşünmek yanlış olur. Yine ülkemizdeki ekonomik anlamda zorluk yaşayan bir birey ile refahı daha yerinde olan bir birey ile aynı düzeyde bir anlam çabası ve karmaşası düşünmek de buna bir örnek.
İşte tüm bu olay, durum ve olguların içinde insanın anlam ve arayışını düşündüğümüzde bireyin kendi subjektif farklılığının yanı sıra yaşamını, arayışını zaman ve mekandan, kültürden ve sosyolojik unsurlardan bağımsız düşünemeyiz. Ancak anlam ve arayış insanın içini kemiren bir kurtuluştur. Nefes almanın, yaşamdan haz almanın, bireyin kendi gerçekliğini bulmasında ve keşfetmesindeki en önemli unsurlardan biridir.
Bu sayımızda bireyin yaşamının hazzını keşfettiği ve bulduğu o günden sonra daha anlamlı yaşamaya başladığı “anlam ve arayış” temasıyla 29. sayımızda sizinle buluşmak istedik. Keyifli ve anlamı bol okumalar dileriz.
Berk Çeşmeli & Kadiye Ulus
Psikolektif Dergi Editörleri