
Yazar Adı: Joanne Greenberg
Yayınevi: Metis Yayıncılık
Yayınlanma Tarihi: 1964
Basım Yeri ve Tarihi: Ekim 2019, İstanbul
Sayfa Sayısı: 293
Kitaplarında uzun süre Hannah Green takma adını kullanan Joanne Greenberg, 1932 yılında Amerika’da dünyaya gelmiştir. Sana Gül Bahçesi Vadetmedim adlı eseri, yazarın Türkçeye çevrilmiş ilk yapıtıdır. On altı yaşındaki Deborah adında bir genç kızın şizofreni ile mücadelesinin çok boyutlu olarak ele alındığı bu eser, aynı zamanda otobiyografik özellikler de taşımaktadır.
Kitabın başlangıcı, şizofreni tanısı almış kızları Deborah’ı, doktorunun tavsiyesiyle özel bir kliniğe -o yıllardaki tabiriyle akıl hastanesine- bırakmak için yola çıkmış anne Esther ve baba Jacob Blau’nun kaygı içeren konuşmalarıdır. Ailenin; hastalığın nedenlerine dair kendi ebeveyn tutumlarını gözden geçirmeleri, “Neden bizim kızımız hasta oldu?” sorusuna cevap aramaları gibi hastalığın kabullenilmesine giden yolda yaşadıkları duygusal yoğunluk dile getirilmiştir.
Daha önce bu denli genç bir hastayla çalışmamış olup böylesine kısa bir yaşam deneyimi olan birinin terapiden yararlanıp yararlanmayacağını ve bu yaştaki biriyle çalışmanın daha zor ya da kolay olup olmadığını incelemek istemesi Dr. Fried’ın tedaviyi üstlenmesini sağlamıştır. Dr. Fried, birtakım testler ve ailenin tarihsel geçmişini ele almakla işe başlamıştır. Deborah’ın dünyadaki gerçeklikle baş etmekte zorlandığında içine çekildiği Yr gezegeninin baskılarının üstesinden gelmesini sağlayacak olan Dr. Fried’ın sunduğu bilişsel odaklı yardım aşama aşama işlenmiştir. Bu yardım sürecinde, dünyanın gül bahçesi olmadığı ve savaşabilmesi için kendi gücüne inanmasına odaklanılmıştır. Süreç içerisinde belirtilerin yoğunlaşması, ergenlik dönem özelliklerinin ara değişken olarak tedavi üzerindeki etkisi gözler önüne serilmiştir. Doktorun, iki atak arasında hastalığın görülmediği evre olan remisyon dönemlerinde Deborah’ın zihnindeki Yr gezegenine dair bilgileri öğrenmeye ve atak sırasında neler hissettiğini anlamaya çalışmasının, tedavi sürecinde güven ilişkisinin oluşturulmasına sağladığı katkı vurgulanmıştır. Dr. Fried’ın, aileye yaptığı rehberlikte ve Deborah’ın iyileşme sürecine yönelik verdiği geri bildirimlerde olabildiğince dürüst ve açık olduğu da gözlenmiştir. Deborah’ın sorumluluğunu ve çabasını vurgulamakla beraber umudunu canlı tutması için de çaba gösterdiği görülmektedir.
Terapinin, Deborah için ne kadar acılı bir süreç olduğu yansıtılmaktadır. Yr gezegenindeki; Sansür, Koro, İmorh, Anterrabae gibi isimlerle tanımladığı farklı zamanlarda dile gelen sesler ve onu rahatsız eden bu seslere karşı gelemeyince dünyadan uzaklaşıp görme, işitme gibi duyularını kaybettiğinde onu Kuyu’ya çeken bu seslerle başa çıkmanın endişesi kitabın ilerleyen bölümlerinde işlenmiştir. Deborah’ın etnik kimliğine yönelik yaşadığı zorbalıklar, erken yaşta geçirdiği ameliyat ve kardeşinin doğumuyla beraber yaşadığı birtakım travmaların gerçeklikten kopuşunun ilk izleri olduğu vurgulanmaktadır. Terapinin başlangıcında olumsuz benlik algısının onu dibe çektiği, “nganon” adındaki bir zehre sahip olduğu ve bu zehri başkalarına da bulaştırabileceği inancının onun içsel gerilimini artırdığı görülmektedir. Onu gerçeklikten koparan, duyumlarını körelten Yr’nin kötücül sesleriyle baş edebilmek için bedensel acıyı bile göze aldığı kitabın ilerleyen bölümlerinde işlenmektedir. Dr. Fried ile beraber, geçmişe dair tamamlayamadığı boşluklara yeniden bakmasının, durumlara ve insanlara dair bilişlerini yeniden yapılandırmasının dünyadaki gerçekliği hissetmesine ve umuda tutunmasını sağladığı, dolayısıyla iyileşme sürecine girmesine yardımcı olduğu görülmüştür.
Kitapta, hastaların birbirleriyle oluşturdukları bağ ve hastalarla ilgilenen sağlık çalışanlarının tutumu da vurgulanan diğer konulardır. D koğuşunun içerisinde hastaların birbirleriyle ve hastabakıcılarla yaşadıkları çatışmalar, kurdukları dostluklar, iyileşen hastaya duydukları kıskançlıklar, birbirlerine “Belki…” adı altında verdikleri umutların işlendiği görülmektedir. Hastabakıcı, hemşire ve stajyerlerin de ruh sağlığına bakışı, çalışırken yaşadıkları zorluklar, hissettiği korku ve merhamet hislerine de yer yer değinilmektedir.
Kitaba dair kişisel izlenimim:
Her ne kadar eleştirmenler tarafından eserin edebi değer açısından geride kaldığı belirtilse de şizofreninin; hasta, hasta yakını, sağlık çalışanları vs. çok boyutta ve yalın bir biçimde ele alınmış olması onu güçlü kılmaktadır. Ayrıca kitapta yer alanların gerçek yaşam öyküsü olduğunun bilinmesi kitabın basıldığı yıllarda ve günümüzde niçin çok satanlarda yer aldığını açıklar niteliktedir.
Seren Tuğçe AY
Psikolojik Danışman