Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Cici – Film İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 17

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Film Künyesi

Vizyon Tarihi:

Türü: Dram

Yapım: Türkiye

Süre: 155 dk

Imdb Puanı: 7.3

Yönetmen: Berkun Oya

Oyuncular: Yılmaz Erdoğan, Okan Yalabık, Nur Sürer

1980’li yılların taşra hayatını konu eden film, bir ailenin yaşadıkları acı kaybın ardından, yıllarca yaşadıkları yerden ayrılıp, şehre göç etmesini anlatır. Aradan geçen 30 yılın ardından, geçmişin izlerini taşıyan çiftlik evine geri döndüklerinde aile, yıllarca üstü kapalı duran gerçeklerle yüzleşmek zorunda kalır. Bastırılmış duygular ve sırlar ortaya çıktıkça eski yaralar yeniden açılacaktır.

Yazı spoiler içermektedir.”

Otoriter bir baba olan Bekir, uzun yıllar Almanya’da işçi olarak çalıştıktan sonra memlekete dönmüş, hayatını ailesiyle birlikte kendine ait bir çiftlik evinde geçiren, karısı Havva’yla ilişkileri iyi olmayan, çocuklarını sevdiğini anladığımız fakat kendi fikri dışındaki fikirlere oldukça kapalı bir figür olarak karşımıza çıkıyor. Anne Havva karakteri ise baba Bekir karakterinin tam zıddı bir karakter olarak konumlandırılmış, anaç bir karakterdir. Filmde direkt yansıtılmasa da hissettirildiği kadarıyla hayallerini gerçekleştirememiş, hemşirelik mesleğine ilgi duyan, çocuklarının okumasını, başarılı olmasını dileyen bir anne portresi çiziyor. Hatta kızı Saliha’nın hemşire olmasını çok istiyor. Bu açıdan özdeşim kurma savunma mekanizmasını kullandığını düşünebiliriz. Babalarının gözetiminde tarlada çalışan çocuklara, anne-babasını kaybetmiş Cemil’in de katılmasıyla hikâye gelişmeye başlar. Bu noktada, evin büyük kızı Saliha ve Cemil arasında adı konmayan bir ilişki başlıyor. Saliha, biraz da bu nedenle, annesinin isteğine rağmen büyükşehir Ankara’ya gidip okumak istemediğinin altını çiziyor. Ailenin ortanca çocuğu Kadir, diğerleri tarafından “yaramaz” sıfatının yakıştırıldığı, babasının Almanya’dan getirdiği kameralarla çekimler yapmaktan hoşlanan (hikâye günümüze taşındığında yönetmen olduğunu gördüğümüz) bir karakter konumundayken en küçük çocuk Yusuf ise, diğerlerinin aksine çoğu şeyden habersiz, büyüyünce arabacı olacağının hayalini kuruyor. Film, Bekir’in ölümünü takiben Ankara’ya göç eden ailenin; Kadir’in çekeceği film için yıllar sonra memlekete dönmesiyle devam ediyor. Anılar ve hatırlamak üzerine kurulu bu bölüm, hikâyenin başladığı 80’li yıllar ekseninde de yer yer saniyelik ileri sarılarak izleyiciye gösteriliyor.

Filmdeki anne ve baba karakterinin dışındaki diğer karakterleri inceleyecek olursak, Kadir karakteri, küçükken ne olacağını bilmeyen, ama babasının Almanya’dan getirdiği kamerayla çok ilgili biridir. Bu ilginin bir sonucu olarak ileride yönetmen olacaktır. Kadir, bir şekilde babası tarafından himaye altına alınan öksüz Cemile kötü davrandığı için babası tarafından aynı şekilde cezalandırılıyor, bunu hayatının travması olarak görüp çekeceği filmde bile babası ile hesaplaşmak istiyor, hatta babasını daha da şeytanlaştırarak, ağzından küfürler söyletiyor, yaz günü verdiği cezayı kışa çeviriyor. Yaşadığı travmayı, bu hikayeyi onunla birlikte yaşamış kişilerle filme alan Kadir’in amacının; herkesin görebileceği, ama kimsenin ulaşamayacağı bir çocukluğu geride bırakmak olduğuna yorabiliriz. Fakat buradaki travma babası tarafından hortumla ıslatılıp cezalandırılmak değil, aslında Kadir karakterinin, babasını sürekli kötü bir adam gibi hatırlamasıdır. Annesini dövdüğünü sanması, babasının kendisine kamerayı vermemesi ve bu arada babanın, Kadir’e şiddet uygulaması gibi olaylar Kadir’in belleğinde babasının kötü biri olduğuna dair bir imaj bırakmıştır. Kadir babasını kötü hatırlarken asıl darbeyi gerçeği öğrenerek annesinden alıyor. Kafasında kurduğu sahte anı çöküp, anne ve baba imajı değişiyor. Çektiği filmi bir türlü bitirememesinin nedeni aslında bu durumdur. Gerçeklik algısının değişmesi…

Filmde, gün geçtikçe hafızası zayıflayan, anne Havva, (gerçekleri de unutmak isteyen) diğer tarafta anılarını bir filme almaya çalışan Kadir karakterini görüyoruz. Kadir için babasının ölümü hala dün gibidir. Geçmiş olaylar, anılar hala canlıdır. Burada, Kadir açısından bir yas tutamama durumundan söz edebiliriz.  Çünkü yas tutmanın başlangıcı senin için değerli birinin kaybını kabullenmekle başlar. Yas tutmak, iyileşmenin de başlangıcıdır; ama yas tutamayanlar iyileşemezler.

Saliha ise, babası ölünce Ankara’da okumuş, hayatına devam etmiş, büyüdüğünde, ekonomik özgürlüğünü kazanmış, kendi ayakları üzerinde durmayı başarmış bir kadındır ancak köydeki ilk aşkı Cemil’e kavuşamamış olmasından annesini sorumlu tutmaktadır ve hayatını annesine sevgiyle karışık nefret duyarak geçirir. Aslında, annesini affedememektedir. Affetmeyi, mağdurun kabahatli kişiye karşı olan duygu, düşünce ve intikam kovalama gibi davranışlarının azalması ve nötrleşmesi olarak düşünürsek; aslında annenin gün geçtikçe daha kötüye gitmesi, Saliha’nın da annesine karşı hissettiği olumsuz duyguların azalmasına zemin aralar.

Yusuf, çok küçük yaşta babasız kalarak çocukluğunu yaşayamadığını düşünmektedir. Diğer kardeşleri kadar parası olmadığı için onları kıskanır. Bir yanda da Cemil var, o da hem annesini hem babasını küçük yaşta kaybedince, kendisini yük olarak gören amcasının yanında sığıntı kalır, sonra ona kucak açan ve baba gibi davranan adamı da kaybedip, kimsesiz kalır, sevdiği kızdan uzak kalınca, kızın peşinden gider ancak kızın hayatına devam ettiğini görüp bir daha yıkılır, ama bunlara rağmen bir başına hayatına devam eder.

Filme İlişkin İzlenimlerim

Genel anlamda filmi, oyunculuk, görüntü yönetimi ve anlatılmak istenen açısından başarılı buldum. Filme ilişkin yapılan eleştirilerde, özellikle filmde yaşanan travma olayının çok sığ olduğundan bahsedilmiş, açıkçası ben bu olayı pek yadırgamadım. Çünkü yaşanan travma da olayın büyüklüğünden ziyade, kişinin bunu nasıl deneyimlediği, nasıl bütün bir öyküye dönüştürdüğü, bu öyküyü anlatırken neleri bastırdığı, nereleri değiştirdiği çok daha anlamlıdır. Filmi süre açısından biraz uzun, öykü ve karakter gelişimi açısından yetersiz bulduğumu söyleyebilirim. Tüm bunlara rağmen; izlenebilecek, bir aile trajedisinin anlatıldığı, bir film olarak düşünüyorum.

Hoşçakalın, sinemayla kalın.

Ahmet YAŞAR

Psikolojik Danışman