
Kitap Künyesi
Yazar Adı: Ferhat Jak İÇÖZ
Yayınevi: Doğan Novus
Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul, Kasım 2022
Sayfa Sayısı: 233
Bu inceleme yazısına Varoluşçu Terapi üzerine felsefi bakışla yorumlar getirmiş Ferhat Jak İçöz’ün “Kendin Olmanın Dayanılmaz Hafifliği” kitabı konu olacaktır.
Ferhat Jak İçöz klinik psikolog ve varoluşçu psikoterapisttir. Psikanaliz, Gestalt Terapisi, psikodrama, logoterapi hatta yoga gibi farklı ekol ve disiplinlerde aldığı eğitimlerden sonra varoluşçu psikoterapiler alanında doktorasını tamamlamıştır. Psikoterapistliğin dışında eğitmenlik, yazarlık, çevirmenlik, editörlük, süpervizörlük yapmakta ve öğretim görevlisi olarak dersler vermektedir. Terapi ve eğitim çalışmalarını kurucusu olduğu ve İstanbul’da bulunan Varoluşçu Akademi bünyesinde sürdürmektedir.
Öncelikle incelemenin daha çok hangi yönlerden ele alınacağı ile ilgili bilgi sunulacaktır: Yazarın kitabın içerisinde sıklıkla atıfta bulunduğu Varoluşçu yaklaşım üzerine fikirler öne sürmüş olan Danimarkalı filozof Kierkegaard’ın “Hayat çözülecek bir sorun değil, yaşanacak bir deneyimdir.” sözü İçöz’ün de deyimiyle bu kitabın anlatmak istediklerinin özüdür. İçöz, bu kitabın okuyucuya “Yaşayın” diye seslendiğini vurgulamaktadır. Varoluşçu yaklaşım hakkında yanlış bilinenleri sık sık düzeltmiş, “Fiziksel”, “Sosyal”, “Bireysel” ve “Tinsel” bir şekilde var olmak konu başlıkları çerçevesinde en çok sorulan sorulara varoluşçu yaklaşım ve varoluşçu felsefenin bakış açısıyla yanıtlar aramıştır.
Yazar fiziksel bir şekilde var olmanın gerçekten bedenimizin neye ihtiyacı olduğuna kulak vermekle, varlığımızı bu sayede en iyi şekilde anlamlandırabilmekle mümkün olduğunu söylemiştir. Aynı zamanda insanın sadece gerekliliklerde kaldığında, ihtiyacı için dünyaya karıştığında zaman içerisinde ölü hissedebileceğini, arzuların bize gerekenin ötesinde mümkün olanı sağladığını da eklemiştir.
Fiziksel varoluştaki bir başka konu olan bağımlılığa dair İçöz, seçim yapma kaygısının kişiyi bağımlılığa sürüklediğini belirtmiştir. Bağımlılıktan çıkış yolunun otantik benliğimizi korumamızla mümkün olabileceğini söylemiştir. Bunu yaparken yüzde yüz otantik olamayacağımız gibi kendimizi adayıp bağımlı olduğumuz şeyin bizi nelerden uzak tuttuğunu sorgulamamız gerektiğini vurgulamıştır.
Yazar ölümden sonrasını düşünmenin Epikürcülerin “Ben varsam ölüm yok, ölüm varsa ben yokum.” sözünde olduğu gibi anlamsız olabileceğinden söz etmiştir. Varoluşun ölüm kaygısı üzerine yorumunun aslında tümüyle ölümden sonrası için hesap verebilmekle ilgili olduğunu belirtmiş, “Öyle yaşamlar sürmeliyiz ki o an son bulacak olsa hesabını veremeyeceğimiz unsuru olmasın. Ölümden korkmak hesap vermekten korkmaktır.” diye de eklemiştir.
Sosyal açıdan varoluş başlığında genel olarak tüm ilişkilerin var oluşumuzu ne yönde etkilediği ele alınmıştır. Burada varoluşçu bakış açısına göre yakından bakmayı reddettiğimiz tüm deneyimlerin, duygusal deneyimler de dahil, ruhsal sıkıntıya yol açacağı söylenmiştir. Depresyon ya da yoğun kaygının uzun zamandır yakından bakmayı reddettiğimiz duygularla ilgili olduğunu, burada duygularımızın sosyal açıdan anlaşılabiliyor olmasının bile iyileştirici olacağını vurgulamıştır.
Sosyal varoluşa göre bağlanma ve bağ kurmanın aslında kişinin kendisiyle bağ kurması açısından gerekli olduğu, ancak bunun her zaman ebeveyn ya da partnerle değil bir meslekle, mekanla bir iş ya da idealle de mümkün olduğu İçöz tarafından belirtilmiştir. Ayrıca bir diğerinin bakımını ve sorumluluğunu üstlenmenin varoluşçuluğa zıt olmadığını, varoluşçu yaklaşımın “kendini kolla” doktrinine karşın “ötekini umursa” boyutunun da olduğunu hatırlatmıştır. Bunun yanı sıra bireysel varoluşta kendilik dediğimiz şeyin sabit olmadığı değişken ve akışkan olduğu, bu yüzden hiçbir noktada sabit bir kişilikten söz edilemeyeceğinin üzerinde durulmuştur.
İçöz, bireyin travma deneyimlerinin gelişime ya da zedelenmeye gidip gitmeyeceğini “kas” örneği ile açıklamıştır. Nasıl kasları geliştirmek için küçük onarılabilir yırtıklar oluşturup sık sık onları travmatize ediyorsak, küçük travmaların da gelişime pozitif yönde etkisi olduğunu belirtmiştir. Ancak tıpkı kaslarımızı travmatize ederken bazen sakatlık yaşadığımız gibi hayatın trajik yanlarıyla güçlenmek ile ruhsal sakatlanma arasında fark olduğunu da eklemiştir.Bir taraftan da Victor Frankl’ın “İnsanın Anlam Arayışı” adlı eserinde sıklıkla üzerinde durduğu kaygı ve seçim sorumluluğunun bireysel gelişime katkı sunan ve varoluşumuzu anlamlı kılan kavramlar olduğuna benzer açıdan vurgu yapmıştır.
İçöz, tinsel varoluşu açıklarken deneyimden kastın onun içinden geçmek olduğu üzerine vurgu yapmıştır. Bir şeyi deneyimlerken, onun içinden geçerken uyanık ve farkında olarak onun bir parçası haline gelip merakla yaşamamız gerektiği belirtmiştir. Skor elde etmek üzerine geçirilen bir yaşamın hayatı doldurduğunu fakat bunun hayatı dolu dolu yaşamaktan farklı olduğunu da hatırlatmıştır. Tinsel varoluş bölümünde değerler, biliçaltı, rüyalar gibi ayrı ayrı farklı başlıkları ele almıştır. Ayrıca sonlara doğru tüm kitap boyunca sunmak istediği dayanılmaz hafiflik kavramını örneklerle özetlemiştir. Tüm bunlardan yola çıkarak İçöz’ün hafifleme formülü tek cümleyle varoluşumuzu her yönüyle kabul edip sahiplenmek olarak da ifade edilebilir.
Kitap Hakkında Kişisel İzlenimlerim:
Kitabın içeriğinin birçok konuya değindiği için çok zengin olduğunu söyleyebilirim. Yaptığım incelemede bu yüzden her konu başlığında en çok dikkatimi çeken sorulardan aldığım notlara yer verdim. Varoluşçu bakış açısının yoğunluğu ve soyutluğuna rağmen bir sohbet havasında dili oldukça akıcı ilerleyen bir kitap da diyebilirim. Ancak içerikler bir Varoluşçu kuram ya da felsefeye az çok aşina olan bir ruh sağlığı çalışanın bildiklerine sadece yorum getirecek düzeyde. Bu açıdan varoluşçu yaklaşımla ilgili herkese hitap edebilecek bir kaynak olduğunu düşünmekteyim. İyi okumalar diliyorum 😊
Seren Tuğçe AY
Psikolojik Danışman