
Vizyon Tarihi: 2013
Tür: Gerilim, Bilim Kurgu
Yapım: ABD
Süre: 86 dakika
IMDb: 5,7
Oyuncular: Lena Headey, Ethan Hawke, Max Burkholder
Yönetmen: James DeMonaco
Artan suç oranları ve işsizlikle baş etmekte zorlanan Amerika, çareyi tüm halka “Arınma Gecesi” fırsatı sunmakta bulur. Yılda bir gece, 12 saat boyunca; polise, hastaneye ve itfaiyeye ulaşılamamakta ve cinayet dâhil her türlü suç, tüm halk için yasal hale getirilmektedir. Şiddetin ve suçluların kol gezdiği bu gecede; halk, kendi cezalandırma ya da korunma sistemini işletmektedir. James ve Mary o geceyi güvenli sandıkları evlerinde çocuklarıyla sessiz sakin geçirmeyi planlarken, işler içinden çıkılmaz bir hal alacaktır.
“Yazı Spoiler İçermektedir”
Distopik bir kurguya sahip beş filmlik bir serinin ilk filmi Arınma Gecesi; “arınma” adı verilen sistemin ülkeye getirilerinin anlatılmasıyla başlamaktadır. Arınma gecesi uygulaması sayesinde Amerika’da suç oranlarının düştüğü ve işsizliğin %1’e kadar gerilediği anlatılmaktadır. Bir televizyon programında; herkesin kendi adalet sistemini işler kıldığı şiddet dolu bir gecenin, tüm halkta sağaltımı sağladığı ve bu sayede yılın geri kalanında suç işlenilmediğine değinilmektedir. Genel anlatımlarda arınma uygulaması sayesinde Amerika’nın daha yaşanılabilir güçlü bir ülke haline geldiğinden bahsedilmektedir. Filmin henüz başında arınma uygulamasının tüm ülkede kutsallaştırıldığı ve halkın da bundan oldukça hoşnut olduğu görülmektedir. Bir iletişim bilimleri profesörü olan George Gerbner tarafından geliştirilerek “Kültürel Göstergeler ve Ekme-Yetiştirme Kuramı” olarak adlandırılan kurama göre kitle iletişim araçları bireylerin düşünceleri etkilemede ve davranış biçimlerini oluşturmada büyük bir güce sahiptir. Buradan hareketle filmdeki televizyon programlarında açıkça şiddet görüntülerine yer verilmesi ve arınma gecesinin güzellemesinin toplumda şiddeti normalleştirdiği görülmektedir. Filmde, arınma gecesinin halk tarafından sorgulanmadan kabullenilmesi de bu görüşü destekler niteliktedir. Yine Kültürel Göstergeler ve Ekme-Yetiştirme Kuramı çerçevesinde kavramsallaştırılan ve Türkçeye “Acımasız Dünya Sendromu” olarak çevrilen kavrama göre bireylerin izledikleri ya da maruz kaldıkları şiddet görüntüleri; dünyayı daha az güvenilir bir yer olarak algılamasına neden olmaktadır. Bu algı da bireyde depresyon, şiddet olaylarının artması ya da kaçınma davranışlarını ortaya çıkarmaktadır. Filmdeki normalleştirilen şiddetin, karakterlerin de güvenli dünya algısını yıktığı görülmektedir. Birçok farklı disiplin tarafından çalışılan güven olgusu, psikolojide de önemli bir yer tutmaktadır. Ericson tarafından geliştirilen Psikososyal Gelişim Kuramında güven olgusunun bebeğin dünyaya geldiği andan itibaren geliştirildiğine değinilmektedir. Buna göre insanlık için en temel duygulardan birisi olan güvenin filmdeki toplum içinde hissedilmediği dikkat çekmektedir. Bu durumun toplum üzerindeki yıkıcı etkileri yine filmde gözler önüne serilmektedir. Filmin başkarakterleri James ve Mary’nin çocuklarının bu güvensizlik ortamında alt üst oldukları ve dünyanın ya da insanın kötü olduğuna dair bir algı geliştirdikleri görülmektedir. Özellikle ailenin küçük oğlu Charlie’nin ilgi alanlarının dahi kendini koruyabilmek üzerine şekillenmesi buna örnek gösterilebilir niteliktedir. Küçük Charlie’nin uzaktan kumandalı, gece görüş kameralı ve çeşitli işlevleri yerine getirerek hareket edebilen bir bebek icat etmesi ve saklandığı yerlerde bu bebek aracılığıyla çevreyi izlemesi kötü dünyada kendisini kendisi korumak zorunda olduğunu hissetmesi olarak yorumlanabilmektedir. Charlie’nin televizyonda ya da dışarda arınma gecesine ilişkin görüntülere maruz kalmasının ve ailesiyle yemekteyken dahi arınma gecesinden konuşulmasının karakterin gelişim dönemleriyle de bağlantılı olarak güvenli dünya algısını zedelediği görülmektedir. Karakterin en güvendiği iki figür olan anne ve babasının da bu gecede cinayet işleme potansiyellerini sorgulaması ve gözlemesi de hissettiği güvensizliği kanıtlar niteliktedir.
Ülke genelinde yayınlanan bir anonsla başlatılan arınma gecesinin öncesinde insanların komşularıyla ya da çevreleriyle iyi ilişkiler içinde olduğu dikkat çekmektedir. Filmdeki karakterlerin arınma gecesinde başkaları tarafından cezalandırılmaktan kaçınmak amacıyla çevreleriyle iyi ilişki kurmaya gayret ettiği anlaşılmaktadır. Öyle ki arınma gecesi başlar başlamaz herkesin içinde tuttuğu şiddeti dışarı çıkarttığı görülmüştür. İnsanların içlerindeki şiddeti dışa vurana kadar yasaların geçersiz olmasını beklemesi Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Kuramı’nda tanımladığı Gelenek Öncesi Düzeyde ilk basamak olan İtaat ve Ceza Dönemi’ni anımsatmıştır. Bu dönemin özelliklerinde davranışların sonuçlarına odaklanılmaktadır ve bu aşamada birey dürtüsel hareket etmektedir. Kuralların dışsal olması; ceza verecek olan otorite varsa kuralların geçerli olmasını aksi takdirde geçersiz olmasını sağlamaktadır. Filmdeki karakterlerin cezalandırılmayacaklarını bildiklerinde cinayet işlemekten çekinmemeleri Kohlberg’in Ahlaki Gelişim Kuramı’na göre henüz ilk basamakta takılı kaldıklarını göstermektedir. Diğer taraftan karakterlerdeki güçlü şiddet eğilimi akıllara Zimbardo tarafından yürütülen “Stanford Hapishane Deneyini” getirmiştir. Deney kapsamında deneklere gardiyan ve mahkûm rolleri verilmiştir. Gardiyan rolü verilen kişilere mahkûmlara karşı güç uygulayabileceklerine ilişkin direktifler verilmesinin ardından bir süre sonra gardiyan rolü bulunan deneklerin mahkûm rolündeki deneklere karşı orantısız güç kullandığı ve amaçsızca şiddet uyguladığı görülmüştür. Deney sonuçları ile benzer şekilde filmde de “normal” görülen karakterlerin ellerine fırsat geçtiğinde keyfi şekilde cinayet işledikleri; şiddet sınırlarını zorladıkları görülmektedir. Filmde, arınmanın gerekli olduğu anlatılırken insan doğasının şiddete meyilli olduğundan bahsedilmektedir. Bu bakış açısı psikanalitik kuramın kurucusu Freud’un bakış açısıyla örtüşür niteliktedir. Psikanalitik kurama göre de insan; aciz, dürtüsel, bencil ve yetersizlikleri nedeniyle içsel çatışmalar yaşayan nevrotik bir varlık olarak ele alınmaktadır. Kuramda insan davranışlarının temeli; doğuştan gelen, bilinçdışı cinsel (hazza yönelik) ve saldırgan (öfkeye yönelik) dürtülere bağlanmaktadır. Filmdeki “arınanların” hem ifadelerinden hem de davranışlarından saldırgan dürtülerini doyurmaya hizmet ettikleri açıkça görülmektedir.
“Filme ilişkin izlenimlerim”
Konusu itibariyle oldukça dikkat çekici olan filmi, bir izleyici olarak sinematografik anlamda zayıf bulduğumu belirtmeliyim. Buna rağmen ele aldığı distopya hem sosyolojik hem psikolojik çıkarımlar yönünden oldukça zengin bir içerik sunuyor. Bu nedenle, konusu benim gibi sizin de ilginizi çektiyse şiddetle değil şefkatle izlemenizi tavsiye ediyorum J Genel konu, filmi izlerken beni düşüncelere sürükledi. Sahiden, her şeyin yasal olduğu 12 saat verilse siz neler yapardınız? Peki, sizce yapmayı planladıklarınız; genellikle hangi dürtünüzü doyurmaya hizmet ediyor? Belki de buraları özel olarak, hem de derinlemesine çalışmak gerekiyordur. 😊
Feyza KILINÇ TAYFUN
Uzman Psikolojik Danışman