Kapatmak için ESC'ye basın

PsikolektifPsikolektif Ortak Noktamız: Ruh Sağlığı

Suzan Defter – Kitap İnceleme – Psikolektif + – Sayı – 21

Bu Yazıyı Tahmini Okuma Süresi: 3 Dakikadır.

Kitap Künyesi

Yazar Adı: Ayfer Tunç

Yayınevi: Can Yayınları

Basım Yeri ve Tarihi: İstanbul – 2005

Sayfa Sayısı: 127

Eser, ‘’Yaşamak, her şeye rağmen iz bırakmaktır yeryüzünde. Ben de yaşadım, sizin kadar’’ diyen iki karakterin birbirinden habersiz aynı günlerde tuttukları günlüklerden oluşmaktadır. Kitap, sayfa düzenlemesi olarak alışılagelmiş tasarımlardan farklı bir yapıya sahip… Eserin sol tarafı Ekmel Bey’e, sağ tarafı ise Derya Hanım’a ait. Suzan ise dolaylı olarak her yerde…

 ‘’ Yazı spoiler içermektedir. ‘’

Emekli avukat Ekmel Bey, eşinden boşanmış ve babasından miras kalan bir konakta yalnız başına yaşamını sürdürmektedir. Oldukça yalnız geçen yaşamında birileriyle konuşmak için evini satılığa çıkarır. Bu sayede en azından eve bakmaya gelecek olan insanlarla konuşma imkânı bulacağını düşünmektedir.

Derya Hanım, namı diğer Suzan ise ailesinden yalnızca abisi kalmış, eşinden boşanmış yalnız bir kadındır. Günlerini evinden çıkmadan geçirmekte, pazar günleri ise abisinin ısrarıyla abisi, abisinin eşi, çocukları ve kayınbiraderi ile geçirmek zorunda kalmaktadır.  Yalnız geçen günlerden bıkmışken Ekmel Bey’in gazeteye verdiği ilanı görür. Evi satın almak gibi bir niyeti yoktur ancak birileriyle sohbet ederim düşüncesiyle görüşmeye gider. Bu sayede ikilinin birbirlerinin hayatlarındaki yol arkadaşlıkları başlar. Her iki karakterin davranışlarını yönlendiren temel güdünün, hissettikleri yalnızlık duygusuna çözüm arayışı olduğunu söylemek mümkündür. Ekmel Bey ve Derya Hanım’ın, fizyolojik ve güvenlik ihtiyaçları karşılanmasına rağmen hayatlarını amaçsız ve boş olarak değerlendirmeleri ve mutsuz olmaları Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisi kavramını hatırlatmaktadır. Maslow’un ihtiyaçlar hiyerarşisine göre; bireyler açlık, susuzluk veya barınma gibi temel ihtiyaçları az veya çok doyurduğu takdirde bir üst basamak olan ait olma ve sevme ihtiyacının eksikliğini hissetmektedir. Bu ihtiyaç bireylerin davranışlarını da yönlendirmektedir ( Corey, 2005) . Nitekim bu ihtiyaç doğrultusunda karakterlerden biri evini satma niyeti olmamasına rağmen satılığa çıkarır, diğeri almaya maddi gücü olmamasına rağmen görüşmeye gider.

Ekmel Bey; sevgisiz bir aile ortamında yetişmiştir. Ekmel Bey’in babası, eşinin sevgisini tabiri caizse dilenmekteyken eşi duygusal olarak soğuk ve mesafelidir. Ekmel Bey’in babası eşinin ilgisini olumsuz anlamda dahi olsa çekmek için çabalar. Ancak tüm çabasına rağmen hiçbir tepki alamamak Ekmel Bey’in babasını çileden çıkartmaktadır. Tüm bunlara şahit olan Ekmel Bey, sıcak samimi bir evlilik yaptığını düşünürken aslında kendisini sömüren ve çıkarı için yanında olan biriyle birlikte olmuştur. Rogers’ın insancıl kuramına göre; kişilik gelişimi için çocukların öncelikle birey olarak temasta bulunması gerekmektedir. Ancak Ekmel Bey bulunduğu aile örüntüsü içinde ne annesinden ne babasından varlığının onaylandığını hissettiren bir temas alamamıştır. Dolayısıyla kendi içinde hissedemediği kabulü ve sevgiyi dışarıdaki insanlarda, eşinde ve çocuğunda aramaya başlamıştır. Eşinden aldığı ilgi ve sevginin ise aslında koşullu olduğunu fark edememiştir. Nitekim alacağı bir şey kalmayınca da eşi Ekmel Bey’den boşanmıştır. Ekmel Bey’in Bilge isimli bir kızı bulunmaktadır. Bilge ile iletişimleri ise annenin yönlendirmesiyle şekillenmektedir. Evin kirası, masraflar veya konağın satılıp satılmadığından öteye gitmemektedir konuşma içeriği. Duygusal bir paylaşım her ne kadar Ekmel Bey’in ihtiyacı olsa da bunu eşinden ve çocuğundan alamamaktadır.

Sıcak ve samimi ilişki ihtiyacı yaşayan yalnızca Ekmel Bey değildir. Derya Hanım da bir o kadar yalnız hissetmektedir. Onun yalnızlığı da tıpkı Ekmel Bey’de olduğu gibi çocukluktan gelmektedir. Küçük yaşta annesini kaybeder. Babası ise karanlık işler yaparken çocukları dışında başka bir aile kurar. Yaşlı bir babaanne ve abi ile geçer çocukluğu Derya Hanım’ın. Sonra arkadaşı Suzan abisine âşık olur. Tabi abisi de Suzan’a. Abisine âşık denecek derecede bağlı olan Derya Hanım onu kaybettiğini düşünür. Bu nedenle Suzan ile abisinin arasına girmenin bir yolunu bulur.  12 Eylül darbesinin olduğu dönemde gizlice buluşan Suzan ve Derya Hanım’ın abisinin arasındaki engeller sadece Derya Hanım ve Suzan’ın annesi değildir artık.  Sonuç itibariyle Suzan ile Derya Hanım’ın abisi ayrılır. Hayat onlar için farklı yollar çizmiştir. Tabi Derya Hanım için de. Abisinin, siyasi olaylar dolayısıyla kaçak yaşadığı dönemde Derya Hanım üniversiteden arkadaşı olan Cihan ile evlenir. Ancak tıpkı abisiyle Suzan arasında bir hayalet gibi varlığını sürdüren Derya Hanım bu defa kendi ilişkisinin ortasına abisinin hayaletini set olarak koyar. Zaten abisi, Cihan’ın evlenilecek erkek olmadığını söylemiştir. Nitekim yürümez Cihan ile evliliği. Aradan geçen beş yıldan sonra şunu itiraf eder Derya Hanım kendine; aslında Cihan evlenilecek erkektir. Ancak abisini haklı çıkarmak istemiştir. Çünkü onu da kaybederse nereye tutunacaktır. Bu durum akıllara; kendini gerçekleştiren kehanet kavramını getirmektedir. Bu kavrama göre; gerçekleşmesini beklediğimiz ve inandığımız düşüncelerimiz davranışlarımıza yön vermektedir. Derya Hanım’ın ilişkisi boyunca abisi ile Cihan’ı kıyaslaması bilinçli olarak yapılmasa da ayrılık kaçınılmaz olmuştur.

Ekmel Bey ile buluştuğunda kendi adını vermek yerine Suzan demiştir Derya Hanım. Toplamda dört beş gün görüştüğü birine günah çıkartır gibi kendi hikâyesini değil de Suzan’ın hikâyesini anlatmıştır. Bu sayede geçmişte bitirilmemiş iş olarak kalan ve temas etmekten kaçındığı duyguları ile yüzleşmiştir. Zira bitirilmemiş işler; kişilerin içinde bulundukları andan kopuk yaşamalarına sebep olmakta ve kendileriyle birlikte etrafındaki insanlarla olan iletişimlerinde etkin olmalarını engellemektedir( Corey, 2005). Günlüğünü; yüzleştim yüzleşeceğim kadar, boyumun ölçüsünü aldım ve hayatımı yeni baştan kuruyorum deyip Ekmel Bey ile vedalaşarak sonlandırır.

Kitaba İlişkin İzlenimlerim

Sayfaların düzeninden dolayı başlangıçta kafa karışıklığı yaşadım.  Ancak örüntüyü fark ettikten sonra hikâye kendi içine çok hızlı alıyor. Akıcı bir üsluba sahip olan eserin aynı zamanda karakterlerin hislerini de okuyucuya geçirmede başarılı olduğunu düşünmekteyim. Beni neyin beklediğini bilmiyorum diyor günlüğünde Derya Hanım, hayat gibi hepimizin hayatı gibi…

Okumayı planlayanlar için şimdiden keyifli okumalar diliyorum.

Ayşe DOĞAN

                                                                                                                          Psikolojik Danışman