
Yazan: Tess Berry – Hart
Çeviren: Aslı Önal
Yöneten: Filiz Alpgezmen
Oyuncular: Ozan Kalkan, Selçuk Veysel Zurnazanlı, Özge İnanç
Oyunun süresi – Perde sayısı: 1 saat 25 dakika – 1 perde
Yer: Sivas DT
Sezon: 2019-2020
Oyunun Konusu:
Evlerinden, yurtlarından ayrılmış, ayrılmak zorunda kalmış kişilerin hikayesini anlatmakta Kargo, fırtınanın ortasında güçlükle ilerleyen eski bir konteynır gemisi, umuda doğru yapılan bir yolculuk. Avrupa hayalini taşıyan iki kardeş, aynı gemide olan başka iki kişiyle birlikte zorlu, bir o kadar da umutlu bir yolculuğa çıkmışlardır. Bu yolculukta gerginlikler olduğu kadar, tebessümler; gülümseme olduğu kadar hüzün de vardır. Onları bekleyen mutlu bir gelecek, sahiden var mıdır? Karaya ulaşabilecekler mi?
‘‘Yazı spoiler içermektedir’’.
Eski bir gemide, bir abi ile kardeşin öyküsünü anlattığını düşündüğümüz ‘’Kargo’’ birden duyulan fısıltı ile hikayenin aslında bundan daha fazlasına sahip olduğunu bizlere göstermektedir. Abi ile kardeşin dışında genç bir kadın ve saklandığı konteynırın içinden çıkan, kaba davranışlara sahip bir erkek de vardır gemide. Son yıllarda dünyanın gündemini iyice meşgul eden bir konu olan ‘’Mülteci sorununu’’ da bir açıdan ele alan ‘‘Kargo’’ adlı oyun, umutla yola çıkan birbirini tanımayan dört kişinin hikayesini sahneye taşımakta. Oyunu izlerken, Freud’un kuramında tanımladığı ambivalansın örneklerini sıkça görebilmekteyiz. Karakterler bir yandan birbirlerini desteklerken diğer yandan gerginlikle birbirlerinin üzerine yürümekte, komik anılarından söz ettikleri bir sırada, bir anda ortama hüzün çökebilmektedir. Duygu durumun bu kadar sık değişmesi, karakterlerin taşıdıkları stresin ne kadar yoğun olduğunu gözler önüne sermektedir. Stres durumunda, bireyin genel uyarılmışlık seviyesi artmakta, kişi olduğundan farklı davranışlar ortaya koyabilmektedir. Bireyin davranışının normalleşmesi ise strese neden olan faktörlerin azalması ile mümkün olabilmektedir. Konteynırlar içinde taşınan insanların streslerinin canlı kalması ise bu olasılığı pek mümkün kılmamaktadır. Buna rağmen herkesin tek bir hedefe odaklanmasını mümkün kılan şu cümleyi duymaktayız: ‘‘Şu an önemli olan tek şey hepimizin aynı gemide olduğu ve Avrupa’ya gitmesi’’, bu tarz durumlarda odağı tek bir noktaya toplamak kişilerin stresten uzaklaşmasını sağlayabildiği gibi duygudaşlığın sağlanması açısından da önemli görülebilir. Hem bu sözü hem de Avrupa’ya varabilecek olmanın getirdiği inancı, heyecanı düşündüğümüzde, Nazi kamplarında yıllarca esir hayatı yaşayan Viktor Frankl’ın yaşadıklarından esinlenerek oluşturduğu logoterapi ya da bir başka deyişle anlam yoluyla terapiye değinmemiz gerekebilir. Logoterapide, bireyin yaşadığı güçlükler ne kadar acı verici olursa olsun, bir amacının olması durumunda bu güçlükleri aşabileceği görüşü paylaşılmaktadır. Günlük hayatta, yüksek psikolojik dayanıklılığa sahip kişilerin Nazi kamplarında kolayca dirençlerini kaybedip yaşamlarını yitirdikleri; düşük psikolojik dayanıklılığa sahip olduğu kişilerin ise Nazi kamplarından sağ bir şekilde ayrıldıklarına bakıldığında arka planda ‘‘hayata bir amaç ile bağlanmanın’’ yer aldığı görülmektedir. Oyunda da abi ile kardeşin Avrupa’ya gitme amacıyla yola çıktıklarını, orada hangi işte çalışmayı planladıkları, hangi kıyafetleri giyecekleri, hangi yerleri gezeceklerine kadar detaylı bir şekilde hedeflerini ya da daha gerçekçi bir ifadeyle hayallerini dinlemekteyiz. Ayrıca oyunda pozitif psikolojinin önemli kavramlarından olan umut ögesine de sıkça rastlanmaktadır.
Kaba davranışlarıyla ön plana çıkan karakterin ise Freud’un alanyazına kazandırdığı libido kavramıyla göz önünde olduğu söylenebilir. Gemideki Sarah adlı karaktere tacizde bulunması, ona cinsellikle ilgili onur kırıcı sözler söylemesi oyunda yer yer gergin sahnelerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Son olarak Sarah karakterine değinildiğinde ise kendini güvende hissetmediği, özellikle Keteciis karakterinin görünmesiyle birlikte sürekli bir tetikte olma haline sahip olduğu görülmektedir. Nihayetinde geminin karaya ulaşıp ulaşmadığı, bir mülteci öyküsünün daha, mutlu sonla bitip bitmediğini oyunu izlerken görebilirsiniz.
Oyuna ilişkin kişisel izlenimlerim:
Oyun, dram türünde olduğu için ağır ilerlemekte, bu türün dışındaki oyunları izlemeye alışkın olan seyircinin sıkılabileceği sahneleri barındırmaktadır. Oyunun ele aldığı konunun güncel sayılması ve farklı zaman dilimlerinde dahi böyle öykülerin yaşanabilmesi oyunu gerçekçi kılmakta. Empati yaptırması ve yer yer gergin ruh halinin yer yer tebessüm ettiren hallerin seyirciye yaşatabilmesi açısından oyunun duygusal yönünün de güçlü olduğu söylenebilir. Tiyatroyla kalın!
Mücahit AKKAYA
Uzman Psikolojik Danışman